10

265 28 4
                                    

Jeongin hoparlörden hareketli bir şarkı açmıştı ve otobüsteki gergin hava saniyeler içinde yok olmuştu. Jisung'u gidip anlından öpesim var şu anda. Açıkçası bir kaç dakika daha o gerginliğin içinde bulunsaydım Minho'nun elini ısırmayı falan düşünüyordum. Sonunda herkes az önce olanları unutmuş kendi hallerinde takılıyorlardı. Ben, Jimin, Jin, Hoseok uno oynuyorduk. Jimin ve Hoseok bizim arkamızda oturduğundan daha rahat oynayabilmek için koltuklarımızı arkaya yatırmıştık böylece daha rahat bir şekilde oynayabiliyorduk. Jin ise her zaman ki gibi insanların bakışlarından rahatsız olup ceketimi bacaklarıma örttü. Bir kaç dakika sonra kahvaltı yapacağımız restoran da gelmiştik. Burası baya ormanlık bir alanın içindeydi. Çok güze manzarası da vardı ama içten içe burada biri bizi öldürse kimse bulamaz diye içimden geçirmeden edemedim.

Sakin bir şekilde kahvaltı edip yola tekrar çıktık demeyi de çok isterdim lakin Hoseok gibi bir arkadaşa sahipseniz bu pek mümkün değildi. Hoseok resmen restorandın arkasında bulunan inekle kavga etmiş, ineğin çitleri kırmasına sebep olmuştu. Tabi ki oradan hiç bir şey olmamış gibi uzaklaşmıştık. İnek kardeşe ve restorant sahibine özürlerimi iletin.

Tekrardan otobüsle yollara düştük. Biraz sıkıcı biraz da eğlence karışık bir şekilde ilk durağımıza gelmiştik. Burası bir şelaleydi çok da fazla bir şey yoktu normal şelaleydi işte. Oradan sonra otobüsle 1 saat yolculuktan sonra tarihi olayların yaşandığı bir dağ'a gelmiştik. Yanlış duymadınız dağa geldik Hoseok ve Jin kardeşlerimin evlerini bulabildiğimiz için içten içe seviniyordum.

Orada da bir süre oyalandıktan sonra çoğu herkes acıktığı için oranın yöresel yemeklerini yemek için bir restoranda daha gittik. Yemekler yendikten sonra -yemekler baya güzeldi- Kocaman bir piknik alanına gittik biz geldiğimizde hava karadığı için alanda neredeyse bizden başka kimse yoktu diyebilirdim. 12/C ve 12/K sınıfı kocaman bir ağacın altına oturduktan sonra hocamız bize yarın yapacağımız aktivitelerle ilgili bilgilendirmeler yaptı ve yarım saat kadar sessiz sinema oynadık. Hoca oyundan sonra bizi 1 saatliğine serbest bıraktı ben, Jimin, Jin, Hoseok öylece dolaşmaya başladık. Hava iyice kararmış ay iyice görünür olmuştu. Havada soğumuştu sanki bir tık? Bizimkilere dolaşmaları ve otobüse gideceğimi söyledikten sonra otobüslerin yolundayken ilk geldiğimizde oturduğumuz ağacın dibinde bembeyaz minnoş mu minnoş bir kedi görünce ağacın yanına gidip dibine oturdum sırtımı ağaca yasladım ve kediyi kucağıma aldım. Şu anda burada kimse yoktu kuş sesleri ve kucağımda ki kedi dışında. Minik kedinin tüylerini bir yandan okşarken bir yandan da uykusuz gözlerle etrafı izliyordum.

Tam olarak uykuya dalacağım sıra üstüme örtülen bir örtü ve kucağımda kedinin yavaşça kucağımdan kaldırıldığını hissettim. Ve ardından biri beni bacağımla belime eş zamanda dokunup kucakladı. Hislerim beni yanıltmıyorsa şu anda birinin kucağındaydım? Belim ve bacağım yanıyordu. Dokunduğu yerler acı verici şekilde yanıyordu. Uykum daha baskın çıkınca kafamı gül kokulu göğüse yaslayıp kendimi uykuya teslim ettim.




"Jungkook acil uyan kanka bacağında bir şey var!"

Jin'in endişeli sesiyle gözlerimi açtım ve direkt etrafı taradım otobüste kimse yoktu ve sabah olmuştu.

"Ne? Ne var bacağımda? Böcek mi!"

Hızla gözlerimi bacağıma indirdim ama böcek yerine parıl parıl parlayan gri çiçeklerle karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordum. Dün ne oldu? Gözlerimi pörtleterek Jin'e baktım ve daha sonra etrafta kimsenin olmadığından emin olmak için tekrardan etrafa baktım.

"Jin ne bunlar? Çiçek mi bunlar? Ne çiçeği?"

"Bunlar bildiğin ruh eşin sana dokunduğunda çıkan çiçekler Jungkook. Dün gece gece fark etmemişim. Kimsenin sana dokunmadığından da eminim."

"Ben aslında otobüse gelmemiştim Jin. Koca ağacın altında oturuyordum kedi vardı kucağımda sonra biri geldi üstümü örttü... ve... ve beni kucaklayarak buraya getirdi."

"Seni kucaklamışta buraya getirmiş yani?"

"Öyle olmuş sanırım?"

"Kim kucakladı hiç görmedin mi Jungkook?"

"Gül. Gül kokuyordu Jin."

"Ve gül kokan tek kişiyi de tanıyoruz."

"Jin benim ruh eşim var, benim. Ne yapacağım?"

"Tamam sakin olalım. İlk önce bir pantolon giymelisin. Şu anda herkes kahvaltı da otele geçeceğiz birazdan. Ben sana getireyim pantolon."

"Pantolon valizimde, valizde bagajda."

Jin kafasını salladı ve üstünde ki ceketi bacaklarıma örtüp gitti. 5 Dakika sonra elince az da olsa yırtık olan pantolonumla geri döndü.

"İnsan azıcık normal pantolon da alır Jungkook. Hadi değiştir hemen üstünü biri gelirse geri gönderirim."

Kafamı salladım Jin arkasını dönünce şortumu bir çırpıda çıkardım ama belimde bacağımda olan parlak çiçekleri görünce duraksadım. İki tane çiçek mi şaka mı bu? Pantalonu giydim ve düğmesini kapatmadan Jin'e söyledim.

"Jin benim belimde de aynı çiçekler var."

"NE?"

Bana döndüğünde tişörtümü kaldırıp gösterdim. Şok olmuş bir şekilde belimdeki çiçeklere bakıyordu.

"Jin bir şey söyle neden oldu bu?"

"Kucaklarken büyük ihtimalle bacağını da belini de aynı anda tutmuş o yüzden olabilir. Çok fazla görmemiştim böyle bir olay şaşırdım ondan. Asıl sorun sen Taehyung'un neresine dokundun?"

"Bir bilsem."

Pantolonun düğmesini kapatıp Jinle restoranda gittik. Jimin bizi görür görmez el sallamış, yanına çağırmıştı. Gülümse Jungkook sadece normal deltadan normal iki adet çiçek tamam mı? Zar zor gülümseyip masaya oturdum. Jiminin hazırladığı belli olan tabaktan bir salatalık alıp ağzıma attım. Jin de bende çok gergindik bunu kim bakarsa baksın anlayabilirdi de. Jimin bakışarını bize dikip gözlerini kıstı ve çatalını bize doğru salladı.

"Neyiniz var sizin? Jungkook senden hafif hafif feromon alıyorum stresli gibisin. Jin sen de aynısın. Ne oldu?"

Gözlerim dolarken etrafta gözüm Taehyung'u aradı onu gördüğümde ise çatık kaşlarıyla zaten bana baktığını fark ettim. Boynunun biraz üstüne, yanağına çıkacak şekilde büyük bir yara bandı vardı. Yaralanmış mıydı? Başımı eğip ellerimle oynamaya başladım. Jin ise bana bakıp iç çekti ve herşeyi teker teker Jimin ile Hoseok'a anlattı. Hoseok ve Jimin ağızlarını dehşete düşmüş gibi açtıklarında Jin uzanıp ikisinin de ağzını kapatıp geri oturdu. Hoseok malının çenesi durmuyordu tabi.

"Yani şu anda resmi olarak ruh eşisiniz doğrumu anladım?"

Bağırarak konuşunca neredeyse bütün gözler bize döndü. Senin ben ağzının ayarını sikeyim Hoseok gerizekalısı.

It Doesn't Affect Me?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin