16

227 21 0
                                    

Ben Jimin, Jin ve Hoseok'un yanına oturur oturmaz dedikodumuz başlamıştı. Herkes teker teker yaşadıklarını ve partnerlerini anlatacaklardı. Tabiki bizim ne yaptıklarıyla alakamız yoktu sadece hareketlerini tavırlarını dinledikten sonra dünyanın en kötü varlığıymış gibi eleştirmek bizim tek odağımızdı. Bu sefer bu biraz kısa sürebilirdi çünkü Jimin ve Jin partner olduğu için geriye eleştirecek tek iki kişi kalıyordu onlarda Taehyung ve Namjoondu. Hele bir sıra bana gelsin sülalesine kadar sövdürecektim o Taehyung'un. Tam Hoseok ağzını açıp konuşmaya başlayacakken sözünü yarıda kestim.

"Hoseok sus! otelde devam edeceğiz dedikodumuza! Yoksa anlatacağım şeyler otele gidene kadar bitmez."

Hepimiz suspus olduk ve arkamıza yaslandık. Tabi Jinle koltuklarımız arkaya yaslı olduğundan dolayı koltukları geri kaldırıp öyle arkamıza yaslandık. Dördümüzde kollarımızı göğsümüzün altında birleştirip gözlerimizi kapattık. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bir göz temasından bütün dedikoduyu anlayabilirdik.

Hava iyice kararmaya başlamıştı ve öğrencilerde otobüslere doluşmaya başlamışlardı. Hepsi çok yorgun görünüyordu ama ben onlardan daha çok iş yapmıştım? Yan taraftan Minho'nun sesini duydum.

"Ne olmuş lan bunlara? Küsmüşler mi?"

Büyük ihtimalle dördümüzde aynı anda gözlerimizi açıp sinirli bir şekilde bakmıştık çünkü Minho'nun yüzü şaşakalmıştı. Az öteden ise aynı anda iki Kai'nin sesini duyuldu.

"Dedikoduları var salak!"

"Dedikoduları var salak!"

Önümüzde ki koltukta oturan Changbin ise ağzı dolu bir şekilde ayağa kalkıp konuştu ve konuşurken elini Minhoya doğru sallamayı da unutmadı.

"İlahi Minho! İkiyüz kilometre öteden anlaşılır dedikodularının olduğu! Terliği yapıştıracam şimdi yüzüne! Annemden aldım ölme garantili!"

Changbin'in bu söyleyişi üzerine başkalarıda konuşup Minhoyu linç etmeye başlamışlardı. Tam bir ınstagram chatiydi otobüs. Çok seviyorum sınıfımı böyle zamanlarda! Benim yerime yapıştırıveriyorlar lafı.

"Ya ne dedim de linç etmeye başladınız beni! Kınıyorum sizi!"

Dedi ve sahte bir sinirle yerine oturdu. Bizim sınıf ise 'cık cık'layarak ses çıkardı ve otobüs normal haline dönmüştü. Hocamız otobüsün kalkacağını haber ettikten sonra bugün Taehyungla yardım ettiğimiz dede içeriye bir anda daldı. Nefes nefese kalmıştı. Gözleriyle etrafı taradı ve sonunda gözleri beni bulunca hızla yanıma geldi. Elinde ona getirdiğimiz mektuplardan biri vardı.

"Dedem? Ne işin var burada? Ta oradan buraya yorulmadın mı?"

"Yoruldum omega ama buna değerdi. Bunu görmene değer."

Merakla paketi açtım içinde bir mektup ve birde boynumda takıla olan kardeşimin hatırası olan kolyeyle birebir aynı kolyeyi buldum.

"Bu kolye ne dede? Neden bana verdin bunu?"

"O kolye omega'nındı. Efsanede ki omega. Bunun sana ait olduğunu söyledi. Senin buna zaten sahip olduğunu ama anı olarak saklamanı söyledi."

"Kim söyledi? Nasıl söyledi? Adını söyle bana."

"Song Mingi."

Jeon Mingi, Song Mingi. Bu nasıl olabilirdi ki? Mingi benim kardeşimdi ama dedenin dediğine göre Song Mingi de göl efsanesinde ki omegaydı ve kolyenin olayını biliyordu. Şimdi düşününce de görünüşleri benziyordu aslında ama bu nasıl olabilirdi ki? Dede bana meraklı gözlerle bakıyordu ben ise ne diyeceğimi bilmiyordum. Bunları düşünürken Taehyung yanıma gelmiş elleri cebinde bir şekilde dedenin tepesine dikilmişti. Ne havalı mısın sen şimdi? Allah'ım sen keçilerime mukayyet ol!

It Doesn't Affect Me?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin