Sessizlik

33 4 0
                                    

Son iki bölüm biraz kısa oldu farkındayız ama bu bölümlerin biraz daha uzun olacağına emin olabilirsiniz. İlk bölümlerde karakterleri daha çok tanıtmaya çalıştığımız için olaylar arka planda kalıyo. Olaylar daha tam olarak oturmadı ama ilerleyen bölümlerde olaylar ön planda olcak. Okuduğunuz için teşekkür ederiz :)) Yorumlarınızı da bekliyoruzzz :))

-Utku-

Ailede en küçük ben olunca dediklerim daha kolay yapılıyo. Asla beni şımarık sanmayın. Yani biraz şımarığım. Ama bu hep abimden kaynaklanıyo. Küçükken beni yanından hiç ayırmazdı. Hep korurdu kavgalarda suçlu olsam bile. Büyümeme rağmen hala abimin gözünde kavgalarda koruduğu o küçük çocuğum. Her zaman onunla iyi anlaştık. Çok istisna tartışırdık. Genelde hep alttan alan taraf o olurdu. Belki de abi olmanın gerektirdiği bi şey olarak görüyodu. Ki bu da genelde benim işime geliyodu. Ama nedense annem her zaman bana karşı daha otoriterdi. Tabi abim söz konusu olunca pek karışmazdı daha doğrusu abim buna pek izin vermezdi. Babam ona oranla biraz daha yumuşaktı. İşte şu başımın belası olan piyano dersi almamın sebeplerinden biri de buydu. Annem her gün dinlediği piyano melodilerinin benim parmaklarımdan çıkan melodiler olmasına karar vermişti. Onun seçeceği bi piyano öğretmenine katlanabileceğimi sanmıyodum ama bahsettiğimiz annem olunca pek de karşı çıkamıyodum.

-Utku yarın seçeceğim piyano öğretmeniye derse başlayacaksın.
-Bu kadar çabuk mu ya? Ne acelemiz var?
-Ben öyle istiyorum.
-Çınar abime söylesek o bulurdu aslında. Senin uğraşmana gerek yoktu.
-Onun işi başından aşkın.
-Tamam anne. Ben odama çıkıyorum.

Annemin bu kesin konuşmaları beni delirtiyodu. Eminim ki suratsız kendi gibi disiplinli bi hoca bulmuştur. Ben ne kadar düşünsemde bi şey farketmeyeceği için kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. En iyisi takmamaktı.

-Toprak-

Esin'den ayrılıp eve geldim. Tek istediğim şey anlatamadıklarımı yazmaktı. Çekmecemden defterimi alıp masaya oturdum. Ve kalemimin kağıdın üzerindeki dansını izlemeye başladım.

"Sessizlik yüreğimin boş sokaklarında bir çan sesi yankılanıyor. Yalnızlığım, gözlerimin daldığı sonsuz ufuklarda kol geziyor. Mutsuzluğum, bir dilenci misali her köşe başında karşıma çıkıyor. Ve ben güneşin yakıp kavurduğu çölün ortasında üşüyorum. Nasıl da sıkışıp kaldım yeryüzü ile gökyüzü arasında. Umutsuzluğun dününde, umudun ertesinde, yokluğumun tam ortasında. Bütün hayallerim yüreğimin en dipsiz kuyusunda kaybolup gidiyor. Ve şimdi soğuğa inat kardelen misali karın tam ortasında diriliyorum. Yalnızlığım dört duvar arasında çoğalıyor. Boş sandalyeli bir yemek masasındaki çatal kaşık sessizliği kadar anlamsız duygularım. Kırık bir ezgi duyuyorum sonra. Sanki sadece birkaç asır uzakta. Ve son günü masum çocukluğumun batık bir sandalda ağlamakta."

İşte şimdi oldu. Anlattım ne varsa, Sonra kapattım defterimi. Saate baktığımda epey geç olduğunu farkettim. Sonrada üzerimi değiştirip çıktım. Ayaklarım yine sahile götürdü beni. Her zamanki taşın üzerinde oturdum ve denizi seyre daldım. Saatlerce baktım gökyüzüne. Gökyüzünde durmaksızın parlayan yıldızlar . Her yıldız bir insandı sanki. Ve hepsi kendi rotasında ilerlerken yalnızdı. İnsanlarda yıldızlar gibiydi belki.
Gözlerimi yıldızlardan ayırıp soluma çevirdiğimde yanımda onu gördüm. O da benim gibi yıldızlardan çevirdi gözlerini bana.

"Burası." dedim bir süre sonra.
-Bak, burası annemin mezarı. Burdan yürüdü annem ölümüne. Hep gelirdik buraya biliyo musun? Bir sürü hayal kurduk beraber. Okulumu bitirdiğimi, evlendiğimi falan işte. Gelinlik tasarladık hayalimizde. Bembeyaz olmalıydı gelinliğim. Annem içinde melek gibi olacağımı söylemişti. Öyle çok gösterişli de olmıcak. Sade ama şık görünmeliydi. Burda yaptık düğünümü kaç defa. Masaları yerleştirdik her seferinde farklı yerlere. Konuklar ağırladık. Bi gün kızım olursa onuda alırız yanımıza diye kararlaştırdık. Üçümüz hayal kurarız dedik. Sonra ne oldu biliyo musun? Annem gitti. Bütün hayallerimizide alıp karıştı şu önümüzdeki denize. O yüzden kızdım sana. Şimdi sen saçma diyosundur içinden. Ne var kızcak dimi? Bende bilmiyorum aslında. Korktum galiba. Buraya gelen herkes bir süre sonra denize karışırmış gibi hissettim. Garip biliyorum ama senin için korktum."

Duyduklarına şaşırdığı belliydi. Hatta benden herhangi bir şey duymayı bile beklemiyordu. Ben bile bilmiyordum böyle olacağını. Bir çırpıda anlatıverdim hiç tanımadığım bir adama. Saçmaydı tabi ama o an tek istediğim sadece anlatmaktı. Ve rahatlamıştım biraz da olsa.

-Çınar-

Acıdı. O anlattıkça benim içim acıdı. İçinde paramparça bir can taşıdığı belli. Sustukça yıkılmış, yıkıldıkça altında kalmış yalnızlığın. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı acıları kader diye çizmiş alnına. Güzel rüyalar görmeyi de bırakalı olmuş epey. Gözlerindeki hüzün dudaklarındaki tebessümle karışıyo. Ağlamakla gülmek arasındaki ince çizgide. Dokunsam çizginin rotasını nereye kaydırırım bilemiyorum. Ve bilinmezliğim cesaretimi bastırıyo. Dokunamıyorum. Denizin hırçınlığına inat yüzündeki sakinlik korkutuyor insanı. Belli ki rüzgarla dost olmuş saçları. Daha önce bi saçın bu kadar ahenkli savrulduğuna şahit olmuşuğum yok. Denizi "Anne" bildi diye saçlarına sinmiş kokusu.
Konuşmak istiyorum ama bulamıyorum kelimelerimi. Sanki kalbimin en ücra köşelerine saklanmış gibi. Ona baktıkça yüklemini kaybetmiş öksüz çocuğa dönüyor cümlelerim. Uzadıkça uzuyor, uzadıkça anlamsızlaşıyo. Onun bu suskunluğu kilit vuruyordu dudaklarıma. Sonra durduk bi an. Birbirimize bakar gibi olduk. Derinden bakar gibi. Sonra kaçırdı gözlerini benden. Tekrar denize bakmaya başladı. Derinden bakar gibi olan gözleri şimdi boşluğa bakar gibiydi. Apansız ayaklandı. Kader diye bildiği yoluna çevirdi yüzünü. Ben yine arkasında kalmıştım ve yine yanına gitmeye cesaretim yoktu.

HEP SONRADANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin