Bil bakalım

42 3 0
                                    


-Toprak-

Hiç tanımadğım, hakkında hiçbir şey bilmediğim ama onu her şeyiyle tanımak istediğim adam.. Şimdi karşıma geçmiş benden kendimi anlatmamı istiyor. Acı dolu hayatımı ona sunmamı söylüyor. Yapmalı mıydım? Anlatırsam ona karışabilir miyim? Acılarıma biraz olsa çare olur muydu? Bunların cevabını bilmek istiyodum. Ah şu merak duygusu beni deli ediyodu. En iyisi sonunu düşünmeden kendimi bırakmaktı.

-Benim hayatım. Annem ve babamdan öncesi mutluluk sonrası hep acıydı benim için. Onlardan sonra her şeyi kendi içimde yaşar oldum. Davranışlarım değişti. Değiştiğinden midir yoksa içime attıklarımın artık fazla gelmesinden mi bilmiyorum ama bu aralar hep yazıyorum. Çok sık yazıyorum.
Çevremdekiler benim hakkımda aynı şeyi söylemez. Bazısı çok düşünceli, çok hassas, sulu göz bazısı yüzünde mimik göremezsin, sessiz sakin, nefes aldığını hissetmezsin der.
Tek başıma bu hayata göğüs germeye başladığımdan beri tam anlamıyla uyuyamıyorum. Aslında ben uzun süredir huzuru hissedemiyorum. Şuramda tam göğsümdeki şu acı şu ağrı bitmek bilmiyo. Yoruldum, tükendim. Eskiden küçük şeylere ağlamazdım şimdi tutamaz oldum gözyaşlarımı. Üzülecek canım bile kalmadı. Aslında küçük şeylerle bile mutlu olan biriyim. Fakat halim yok artık. Bazen durup daha bu kadar gençken bu kadar yorgunluk fazla değil mi? Hani bi mucize olsa her şey güzel olsa. Sanırım mucizeler, ben umut etmeyi bıraktığımda gerçekleşecek. Herhangi birinin bana duyacağı karşılıksız sevginin her zerresine muhtaç hale geldim. Belki de her şey olması gerektiği gibidir.

Bi an durdum. Kafamı ona çevirdim. Öyle güzel bakıyordu ki. Resmen bakışlarında kayboluyodum. O gözler sanki bir şeyler gizliyodu. Ne kadar onu tanımasam da gözler her şeyi inkar eder. Acaba o yeşil gözlere dolu dolu baksam rüyamda görme ihtimalim artar mı? Gözlerindeki şiiri okuyabilmek.. Onu mısralarca yazmak.. O kadar dalmıştı ki sustuğumu bile farketmedi.

-Bitti, dedim.

Toparladı kendini. Bana acıyan gözlerle bakmasından korkmuştum ilk önce. Fakat onda başka bir hal vardı. Sanki beni kendine, kendi dünyasına çağırıyodu. Nedenini bilmiyorum ama onu tanımadığm halde o yeşil gözlerde boğulmak istiyodum. Ben neler diyodum böyle? Toprak kendine gel. Sen Toprak Egemen'sin. Yalnız hayatında tek kişilik yerin var. Başkasına yer yok.

-Peki sen?
-Ben, dedi sustu.

Denize baktı bi süre. Çok mu acı yaşamıştı? Aslında hayatı dışarıdan bakıldığında sorunsuz gözüküyodu. Yoksa değil miydi? Onun da benim gibi acı dolu bi hayatı vardır belki. Kim bilir?

-Ben uzun süredir boşlukta yaşıyorum.

Kendini bir cümleyle anlatmıştı. O kadar mı kötüydü? Gözlerinde kaybolmak istediğim adam.. Acılarımıza beraber merhep olup gülüşünde uyumak istediğim adam.. Her şey çok saçmaydı. Daha bana bir ay önce "Aşka inanır mısın?" deseler hiç düşünmeden "Hayır!" derdim. Ama şimdi. Belki de bu hissettiğim aşk değildi. Küçük bi hoşlantıyı büyük bi aşk sanıyodum.
Birden telefonu çaldı. Arayanın ismini gördüğünde yüz hatları gerilmişti. Belliydi arayanın pek iyi şeyler söylemeyeceği. Hemen meşgule atıp cebine koydu. Kısa bi süre sonra mesaj geldi. Nedense bi anda o kişi mi bilmiyorum ama biriyle konuşmaya başladı. Konuşma bittiğinde birden ayaklandı. Ne olduğunu anlamadan beni kaldırdı ve arabasına doğru götürmeye başladı.

-Noluyo? Nereye gidiyoruz?
-Soru sorma. Anlatamam.
-Arabam?
-Şoförü yollar getirtiririm. Şimdi bin şu arabaya. Seni eve götürücem.

Konuşmama bile fırsat vermemişti. Ama bu hali beni sinir etmişti. Asla emir almazdım ve üstüne basa basa emir veriyodu. Kolumu ondan kurtardım.

-Bana emir vermeyi keser misin?
-Ben emir vermiyorum!
-Sen öyle san. Tanımadğın birine arabama bin diye emir veriyosun.
-Özür dilerim. Bak ben. Ben farkında değilim. Sadece seni eve götürmeme izin ver.
-Neden?
-Soru sorma şimdilik. Lütfen bin arabaya.
-Hayır ben arabamla gidicem. Sen nereye gidersen git.
-Çok inatçısın!
-Öyleyim!
-Peki arabanla git. Nasıl istersen öyle olsun. Tam arkanda olucam.

Bu tavrını anlamamıştım. Biliyorum biraz inatçıyım ama damarıma basmıştı. Açıklama bile yapmadan hızlı adımlarla arabama yöneldim. Cidden de dediğini yapmıştı. Ben eve gelinceye kadar arkamdan gelmişti. Eve girdiğime emin olduktan sonra gitmişti. Kimdi arayan? Bu denli sinir eden çileden çıkaran kimd? Benim daha onunla bile alakam yokken arayanla ne alakam vardı? Çok yorulmuştum bugün. Soruları bi kenarı bırakıp kendime soğuk duşa attım.

-Çınar-

Çok acı çekmiş hala da çekmekte belli. Belki de tutamadığı gözyaşları acısını farklı şekilde tarif etmesiydi. Bazı acılar incitir bazıları değiştirir. Ama nasıl bi acı çekiyo ki onu hem incitmiş hem de değiştirmiş. Ah yaralarını sarmak istediğim kadın.. Duvarlarını yıkamadığım soğuk duvar. Acaba canı çok mu yanıyor? El tırnakları, ayak tırnakları hatta saç dipleri de acıyo mudur? Endişeleniyorum yüzüne baktıkça. Ona göre yabancı bi adamdım. Fakat o da bana bi o kadar tanıdıktı sanki.
Gözümü bi an olsa bile ayırmadım ondan. Sesinin büyüsüne bırakmıştm kendimi. Her söylediği sanki melodi gibi geliyodu kulağa. Bir insanın sesi bu denli nasıl huzur verirdi? Huzuru tanımla deseler hiç düşünmeden "Onun sesi" derdim. Anlattıkça sanki daha çok dahil oluyodum. Benliğime karışıyodu.
Sustuğunun farkına varmamıştım. Bakışlarını denizden ayırıp bana çevidiğinde silkindim. Bana kendimden bahsetmemi istedi. Fakat benim hayatımda anlatmya değer hiçbir şey yoktu. Koca bi hiç. Tek bir cümleyle anlatmıştım ondan öncesini. Biraz şaşırmıştı. Sanki daha çok bir şeyler bekler gibiydi. Sessizliği telefonum bozmuştu. Cebimden çıkardığımda arayanın Sercan olduğunu gördüm. Şu ihale artık can sıkmaya başlamıştı. Açıp da keyfimi kaçırmaya niyetim yoktu. Meşgule attım. Fakat ardından bir mesaj geldi.

-Küçük hanımla bu mutlu anınızı bozmak istememiştim.

Mesajı görür görmez kan beynime sıçramıştı. Hemen aradım.

-Nerdesin?
-Mutlu bir tablo seyrediyorum şu an
-Sana nerdesin dedim!?
-Hiç olmamam gereken bi yerde
-Beni çileden çıkarma. Olduğun yeri söyle hemen. Yanına gelicem!
-Bu kadar sinirlenmene gerek yok Çınar. Bak gidiyorum işte

Arkamdan gelen araba sesiyle irkildim. Döndüğümde onun o pis gülüşüyle karşılaştım. Nasıl da memnundu halinden.

-Sen burayı nasıl buldun?
-Bugünlerde çok dalgınsın Çınar. Şimdilik hoşçakal. Emin ol çok yakında görüşücez!

Neydi şimdi bu? Besbelli beni tehdit etmişti. Burayı bulması imkansızdı. Gelirken çok dikkat etmiştim. Kahretsin! Ona zarar gelirse. Hem de benim yüzümden. İşte buna dayanamazdım. Acılarını sarmak isterken hayatına yeni acılar katmak istemiyorum.
Bana şaşkın gözlerle soru sorar gibiydi. Nasıl anlatabilirdim ki? Ona beni seninle tehdit ediyolar diye nasıl derdim? Anlatırsam daha hiçbir şey başlamadan biterdi. Arkasına bile bakmadan benden kaçardı. Bunu kaldıramazdım. Bakışlarının arasından sıyrılıp kolundan tutup kaldırdım. Eve götürmek istedim ama inadı tuttu. Ya ben kendimi inatçı sanırdım. Benden de inatçı çıktı. Tamam o da haklı, tanımadığı biriyim ama ona zarar vermeyeceğimi anlamış olmalı. En azından eve gidinceye kadar takip ettim. Eve girdiğinden emin olduktan sonra gittim. Eve geldiğimde üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım. Bir saat bile geçmeden telefon geldi. O kadar yorgundum ki kalkıp kapatmadım bile. Sürekli çalmaya başladı. Belli ki arayanın derdi büyüktü.

-Bil bakalım benim yanımda kim var Çınar Karabulut?








Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 22, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HEP SONRADANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin