III- kurabiye hırsızı

7K 1.1K 225
                                    


Biz geldik!

Tam 45 dakika sonra Serçeyi Öldürmek bildirimden buluşalım olur mu?

Keyifle okuyun!


Gökyüzü çoktan kararmış, tüm kurabiyeler bayatlamış, hava biraz soğumuştu ve balkonlar kışın güzelliğini kaybederdi.

Zeliha üzerinde uzun kollu ama ince pijama takımını giymiş balkonuna yerleştirdiği geniş yerde, büyüklüğün izin verdiği kadar uzanıyordu. Üşüdüğünü farkında değildi ama olsaydı da kalkıp geçmezdi odasına. Balkonda ve soğukta oturmak istiyordu. Elinde daha önce okuduğu kitapta altı çizili cümlelere bakıyordu. Bazen yeni bir kitaba başlamak istemediği anlarda ama bir şeyler okuma ihtiyacı hissederken eski kitaplarının birini alır, altını çizdiği cümleleri okurdu.

"Çocuklar anne babaların severek başlarlar. Bir süre sonra onları yargılarlar. Nadiren affeder, hatta hiç affetmezler."

Bu cümleyi okuduktan sonra gözlerini kapattı ve kitap kucağına düştü. Bu cümlenin altını çizerken hissettiklerini düşünmek ve ağlamak istedi. Kendini zorladı ama başaramadı. Gözlerini açtı, önündeki küçük masanın üzerinde duran kabı gördü. Sonra içinden saydı.

Bir, iki, üç, dört. Dört yulaflı kurabiye.

Onu altını çizdiği cümleler ağlatmadı ama dört tane kurabiye başardı. Önce gözleri sulandı ve hızla aktı. Bu nedenini anlayamayacağı kadar yabancı ve karmaşık bir histi. Dört tane kurabiyeye bakarak ağlamak akla mantığa sığacak şey değildi. Sadece canı yanıyordu. Bu bir bardak suyla geçeceğini hissedeceği kadar basit bir histi. Öyle sandı. Kurabiyelerin yanındaki suya uzandı ve bir bardak su içti.

Geçmedi.

Bazı yangıların sebeplerinin basit olması çözümlerini de basit kılmaya yetmiyordu. Ağlamasını durduramadı başını kaldırdığı yere bıraktı ve cenin pozisyonu aldı. Ağlamaya başladı. Kendini küçültebildiği kadar küçülttü. Bu pozisyon anne karnındaki duruşuna çok benziyordu ama Zeliha anne karnında mutlu olmadığına neredeyse emindi. Ağlayışı şiddetlendi, içinden fark etmeden dörde kadar saya saya uyuya kaldı. Hava daha da soğudu.

***

Başında müthiş bir ağrı çalan telefonun yüksek sesiyle daha da tetikleniyor, Zeliha'yı karmaşık rüyalardan koparıyordu. Vücudu hâlâ cenin pozisyonunda, kaskatı kesilmişti. Çok üşüyordu ve telefonu hiç susmuyordu. Bacaklarından zorlukla çıkardığı elini telefonuna uzattı ve ekrana baktı. Efsun arıyordu. Üstteki cevapsız çağrılara baktı. Bu telefonun açılması gerektiği kadar cevapsız çağrı vardı.

Zeliha telefonla beraber konuşmak için ağzını da açtı ama gırtlağına kadar tüm ağzının kuruduğunu, konuşurken acı çekeceğini ve ardı ardına öksüreceğini tahmin edemedi. Otuz saniye kadar öksürdü, ardından kısık sesle "Efendim." Diyebildi. Saatlerdir soğuk bir yerde uyuyordu. Bedelini uyandığı an ödemeye başladı.

"Zeliha." dedi yengesi dehşetle. "Bu ses ne? İyi misin sen?"

Zeliha gözlerini zorlukla açtı ve ilk söylediği şey "Çok soğuk." oldu. Ayağa kalktı, yere düşmüş kitabı çarptı bacağına. Zorlukla onu kaldırdı. Gözleri yarı kapalı eve geri döndü, kendini yatağa bıraktı ve ilk işi yorgana sarılmak oldu. Efsun'u duyuyor ama dinleyemiyordu. Bir kez daha üşüdüğünü belirtti ve telefonu bıraktı. Evin sıcaklığı, yorganın altı ona çok iyi geldi. Tüm ağrılarına rağmen yeniden uykuya daldı.

Uçurtmayı SevmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin