Mingi
Sokağın sonuna geldiğimde nereye döneceğim konusunda kafam biraz karışıktı. Normalde gözüm kapalı bile bulabileceğim, hem tek başıma hem de arkadaşlarımla gittiğim bardan çıktığımda bu defa kaybolmuştum. Bulunduğum duruma biraz sinir olsam da kafam yeterince doluydu ve biraz daha kalabalıklaşırsa yakında beynimden 'depolama alanınız dolmak üzere' diye bir ses duyacağımdan korkuyordum. Bunları düşünmeyi bırakıp tekrardan yola odaklanmam gerektiğini kendime hatırlatırken telefonumda açık olan konumdaki minik mavi okun beni yönlendirmesine izin verdim. Hafiften sallanarak yürürken bir yandan da etrafa bakınıyordum.
Gözüme çarpan plak dükkanı ile adımlarım yavaşlarken kaşlarım havaya kalkmıştı çünkü burası ya yeniydi ya da ben görmeyecek kadar kördüm. Kapısına birkaç kısa adımla yaklaşıp ittirmeye çalıştığımda hareket etmediğini görünce çakırkeyifliğin de etkisiyle kaşlarımı çattım. Kendi kendime tıpkı yaşlı bir amca gibi ''Kapıyı açmayı bile beceremiyorsun, şarkıyı nasıl yazıp yetiştireceksin Mingi?'' diye söylenirken usulca bir el sağ tarafımdan kapıya doğru uzanmış ve göstereceği yere odaklanmamı sağlamıştı. Kafamı kaldırıp oldukça güzel olan eli takip ettiğimde söylenen sesim de kesilmişti. Kapının üstündeki 'kapalı' yazısını gördüğümde alkolün etkisi mi yoksa utancımdan mı bilmiyordum ama deli gibi sıcak basmıştı.
Merakla bakışlarımı elin sahibine çevirmiştim. Karşımda hemen hemen benimle aynı boylarda, gözlüklü, beyaz tenli ve sanırım sevimli biri vardı. Boğazını bir şeyler söylemek için temizlediğini duyduğumda onu incelemeyi bırakmış ve bakışlarımı kafasındaki şapkadan çekmiştim. ''Dükkanın sahibi genelde olmadığından açılış saatlerimiz oldukça değişiklik gösteriyor.'' duyduklarıma karşı anladığımı belirten bi mırıltı çıkartarak kafamı sallamıştım. Sesi görünüşüne karşın biraz daha derindi ve bu itiraf etmek gerekirse biraz şaşırmama neden olmuştu. Cebinden anahtarları çıkartıp kapıyı açmaya çalıştığında bir yandan da spesifik olarak aradığım bir şey olup olmadığını sormuştu. Nedensizce daha fazla orada duramayacağımı hissettiğimde hiçbir şey diyemeden sadece 'iyi günler' diye mırıldanmış resmen koşarak oradan uzaklaşmıştım. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama sadece çocuğun değişik bir havası vardı ve farklı hissettirmişti.
Daha sonrasında tekrardan buraya gelmeyi kafamın bir köşesine not ederken birkaç saat sonunda kendime geldiğimde rezil halim yüzünden kendime oldukça sinirliydim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
different kind of beautiful - yungi
Fanfictionyunho, öylesine güzelsin ki belki de hayal görüyorumdur.