5

29 5 1
                                    

Mingi

Gerçek anlamda kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Neden mi? Çünkü bazı şeyleri kafamdan atamıyordum ve bu beni deli ediyor. İçmemizin üstünden bir buçuk hafta geçmişti ama neredeyse aklıma dakika başı o gün geliyordu. Yunho'yu barda Yeosang'ın yanında görmeyi hiç beklemiyordum, hele ki yorgunluktan masada uyuyakalmasını. Ve kendime bunu itiraf etmekte çok zorlansam da sevimli görünüyordu.. Utanmasam o görüntüyü saatlerce izleyebilirdim ama en yakın arkadaşına yakalanmak hiç yararıma olmadı tabii. 

Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde geçen günlerin ardında plak dükkanına gidecek cesareti toplamayı başarmıştım. Kapının önünde dikilirken içeri girip girmemek konusunda kararsızdım; bunun yerine camdan içeriye bakmaya çalışmayı seçtim. Çok başarılı olamamıştım çünkü 3. saniyede Yunho beni fark etmişti bile. Dükkan boş olduğundan rahatlıkla kapının önüne çıkmış ve güzel olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle selam vermişti bana. ''Neden içeri girmedin? Yoksa bin kere bağırarak aynı şarkıyı söylediğin için seni döverim diye korktun mu?'' Kurduğu cümlenin ardından kulaklarıma kıkırdaması ulaşırken ben de gülümsemeden edememiştim. Kafamı sakince iki yana sallarken elimi saçlarıma atıp geriye taramıştım. ''Beni dövemeyeceğini biliyorum ama Jongho ile buralarda buluşacağız, geçerken öyle bir bakındım işte.'' Söylediklerimin yarısı yalandı resmen, evet Jongho ile buluşacaktım ama buraya uğramamıştım çünkü buluşma yeri buranın ta kendisiydi. ''Ah.. dövemez miyim? Bunu daha sonra özel olarak tartışalım lütfen. İçeri gelmek ister misin? Yoksa direkt Jongho'nun yanına mı gideceksin?'' ''Sanırım gelebilirim Jongho da buraya gelse sorun olur mu? Bir şeyler konuşması gerekiyormuş benimle.'' Yunho yalnızca kafasını sallamakla yetinirken içeri geri dönmüştü, ben de telefonumu cebimden çıkartıp Jongho'ya vardığımı belirten kısa bir mesaj atmıştım. 

İçeri girdiğimde bir yandan az önceki konuşmayı düşünüyordum, içtiğimiz geceden sonra konuşmamıştık ama sanırım ikimizin arasındaki samimiyet seviye atlamıştı. Bu gerçekten çok hoşuma gitmişti çünkü her şey tam tersi şekilde de ilerleyebilirdi. Kafam dolu halde yürüdüğümden olsa gerek durmayı unutmuş ve önümdeki bedene çarpmıştım. Kendime geldiğim salise geriye tökezlerken Yunho ellerini kollarıma koyup dengemi sağladıktan sonra yüzümü avuçları arasına almış ve biraz endişeli bir ifadeyle beni incelemeye başlamıştı. ''İyi olduğuna emin misin? Biraz dalgın görünüyorsun.'' Kafamı sessizce olumlu anlamda sallamakla ve ellerimi kollarına koyup iyi olduğumu belli etmek istercesine sıkmakla yetinmek istemiştim çünkü beni incelemesi mideme ağrılar girmesine neden olmuştu? Ve elleri? Normal olduğumu belli etmek için cevap da vermem gerekiyordu ''İyiyim, sadece biraz uykusuzum o kadar.. Bu sıralar biraz yoğun.'' ''Ne yoğunluğu kaç gündür bomboş yaşıyorsun Mingi çocuğa yalan söyleme. Ve siz ne yapıyorsunuz öyle?'' Duyduğumuz ses ikimizin de birbirimize bakmasına neden olmuştu. Bulunduğumuz hal Yunho'nun yanaklarının kızarmasına neden olurken birden ellerini çekip kendisini de uzaklaştırmıştı. Bu anı bozduğu için Jongho'ya içimden milyarlarca küfürler edeceğimi bir köşeye yazmıştım. ''Bomboş yaşadığımı kim söyledi? Gayet yoğun bir adamım ve bir şey yapmıyorduk..'' Cümlenin devamını getiremediğim için Jongho'nun yüzünde ufak bir sırıtış oluşmuştu ki bakışlarımı fark edince bunu yapmayı bırakmıştı. ''Siz istediğiniz gibi konuşun, ben arkada kahve yapacağım. Bu gece yetiştirmem gereken makaleler var, uyanık kalmam gerekiyor. İster misiniz?'' Jongho da ben de kafamızı olumlu anlamda sallayınca Yunho'nun yanımızdan ayrılıp arka taraftaki kapının ardından kaybolmasını izledim.

... ''Yani diyeceğim o ki Mingi, benimle birlikte koroyu ilerletmen hem reklam yapmanı sağlar hem de cv'nde yeni bir section olur. Bir de tabii ki en iyi arkadaşınla sürekli beraber olacaksın.'' Bana göz kırpan Jongho'ya uzun bir süre bakarken kendime düşünmek için zaman tanıyordum. ''Pekala pekala, yapacağım.. Zaten gösteriye az bir zaman kalmıştı bu yüzden sorun olacağını sanmıyorum.'' Cümlemin ardından karşımdaki iki oğlan neşeyle yerlerinde dans etmişler ve zafer beşliği çakmışlardı. ''O zaman bunu en kısa zamanda kutlamalıyız? Yeosang'ı da çağırırız.'' Yunho cümlesini bitirirken bakışlarını benden çevirmiş ve yanına bakmıştı. Jongho da kafasını en çok istediği şey buymuşçasına heyecanla sallamıştı. Derin bir nefes alırken önümdeki kahve fincanını almış ve ufak bir yudum almıştım; bu sırada da aklıma eğer sürekli okulda olursam plak dükkanına gelmeme gerek kalmadan Yunho'yu görebileceğim gelmişti. Düşüncemin hoşuma gitmesinin kulaklarımın kızarmasına neden olduğuna çok emindim... ''Artık gitsek mi? Kapanış saati geliyor, Yunho'nun başını şişirdik tüm gün.'' ''Öncelikle başımı şişirmediniz ama birazdan kapatacağım ve dükkanı üstünüze kilitlemekten hiç çekinmem.'' Bunu duymamızın ardından ufak bir kahkahaya izin vermiştik hepimiz. Daha sonrasında Jongho Yunho ile vedalaşmış ve telefon görüşmesi yapmak için benden önce dükkandan çıkmıştı. Bardaklarımızı arkaya bırakıp çıktığımda plakları düzenlemeye başlamış olan Yunho'yu gördüğümde yanına adımlayıp ona yardım etmeye başlamıştım. Sessizliği bozup bozmamak konusunda kararsız kalırken benden hızlı davranmıştı. ''Yardım ettiğin için teşekkür ederim ama Jongho'yu bekletme. Ve koro işi için tebrik ederim! Artık okulda da sık sık karşılaşacağız demek oluyor bu? Sonrasında bizden sıkılma bak.'' Söylediğine karşı kaşlarım çatılırken ifademin tam aksi bir tonda konuşmuştum. ''Teşekkür ederim Yuyu, sizden sıkılacağımı hiç sanmıyorum. Hatta aksine birlikte vakit geçirmek daha keyifli olacak.'' Ona takma isimle hitap etmeme şaşıracak olmuş ki işini bırakıp bana dönmüştü. Cümlemin tamamını duyduğunda yüzünde kocaman bir gülümseme olmuş ve kollarını iki yana açmıştı. ''Bu da tebrik sarılması, fikrimi değiştirmeden sarıl yoksa kaçırırsın.'' Bu sefer şaşkın olan benken bu anı kaçırmak istemediğime adımdan daha çok emindim, bu yüzden beklemeden gülümseyerek karşımdaki bedene sarılmıştım. Burnuma dolan kokuyla beraber anında mayıştığımı hissetmiştim, istemsizce derin bir nefes aldım. Burada sonsuza kadar kalabilirdim ama geri çekilmem gerektiğini biliyordum. Karşımda kızarmış kulaklarıyla duran Yunho'yu gördüğümde kafamdaki bazı şeylere emin olmuştum, bu çocuğu şu an öpebilirdim. Bu yüzden hızlı bir görüşürüz ile resmen koşarak kapıdan çıkmıştım.

Dışarıda beni bekleyen Jongho'nun yanına gittiğimde tek bir cümle kurmam her şey için yeterliydi. ''Galiba boku yedim ben.''... 

different kind of beautiful - yungiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin