UYARI: Bu bölüm cinsel sahne içermektedir. Eğer hassas bir mideniz varsa dikkatli olun. Ve beni tanıyorsanız , hayır artık tanımıyorsunuz.
Ait olmadığım bu yerden, ait olduğum yere gitmek istiyordum. Bilmediğim bu şehirden, evime gitmek istiyordum. Gitmek istemiyordum. Gitmem lazımdı. Harekete geçmeliydim, bu kadar çabuk kabullenemezdim. Her ne kadar sakin gözüksem de aslında hepsi korkumdandı. Çünkü biliyordum, ne kadar çok çırpınırsan o kadar çok belli olursun. Ve eğer belli olursan kaçabilme şansın azalır.
Şimdiyse yatağımın üstünde oturmuş, uyku sersemi gibi (ki zaten uyku sersemiyim) İgnacio'nun elinde tuttuğu elbiseye bakıyordum. Eflatun rengindeki elbise, onu giymem için yalvarıyordu.
İgnacio tatlı tatlı sırıtırken elbiseyi yanıma koydu. "Hadi, Dalga. Giyinmen lazım. Yoksa ben mi seni giydireyim istersin, ha?" Her ne kadar o kendi şakasına kıkırdasa bile ben onun sözlerini algılamaya çalışıyordum.
"Saat kaç?" Sorduğum soruyla İgnacio saatine baktı.
"Dört..?" 'Bir sorun mu var?' dercesine bakış atan İgnacio'ya kaşlarımı çattım.
"Sabah deyince ben 7-8 suları gibi kalkarız sanmıştım. Offf, sahura mı kalktık hazırlanmaya mı?" Sözlerimle İgnacio gri gözlerini devirdi ve beni ellerimden tutarak ayağa kaldırdı.
"Biz Hıristiyanız, Dalga. Hadi giy şunu, Diego'yu bekletme. Kızar." İgnacio'nun kulaklarıma tehdit gibi gelen bu sözleriyle elbiseyi alıp giyinme odasına girdim.
Yaklaşık bir dakika süren giyinmeye çalışma serüvenimden sonra odadan çıkıp, odamdaki büyük boy aynasına baktım.
Üstümde duran kalp şeklinde straplezi olan bu eflatun rengindeki elbise vücudumu sarıyordu. Eteği, diz kapaklarımdan yüksekteydi. Yürürken kalçamın açılması olasıydı. Ne kadar kısalığından dolayı rahatsızlık verse de müthiş gözüküyordu. Bel kısmı tülden yapılmıştı, üstündeki küçük taşlar parlamasını sağlıyordu.
Arkamda duran İgnacio'nun gri gözleri vücudumda gezinirken derin bir nefes çekip yanıma yaklaştı. Gözlerimizi buluşturmamaya çalışırken belime daha önce hiç görmediğim türden bir kemer bağladı. Daireler şeklindeydi, gevşek olduğu için kalçamın başlangıcına kadar kaydı.
"Dios.." İgnacio, sessizce iç geçirdikten sonra bana oturmamı işaret etti. Ve bende sesimi çıkarmadan oturmuştum. Nedense bana özel tutulmuş bir hizmetçi gibi davranıyordu. Belki de Diego böyle davranmasını istemiştir.
Ben yatağın kenarına oturur oturmaz, İgnacio önümde dizlerini çöktü. Elinde tuttuğu topuklu, fakat cowboy çizmesine benzeyen gri ayakkabılardan birisini dikkatlice ayağıma giydirmeye başladığında gözlerim şok içinde açıldı.
Ayağımı dürtüyle geri çekmeye çalışınca bacağımı tuttu.
"Kendim giyebili-" İgnacio ayakkabıyı giydirirken sözümü kesti.
"Dalga... İzin ver de yardım edeyim." Sözleriyle ona işini yapmasına izin verdim. Yaptığı şeyle kendimi kötü hissetmiştim. Bana sanki çok önemli birisiymişim gibi davranıyordu.
Ayakkabıları giydirdikten sonra ayağa kalkıp makyaj masasının önüne doğru yürüdü. Bende bir ördek gibi onun peşinden gittim.
Sandalyeye oturduktan sonra, İgnacio eline kirpik kıvırıcısını alıp bana doğru eğildi. "Fondötene ihtiyacın yok..." İgnacio kendi kendine konuşurken onu durdurdum.
"Makyajımı sen yapmayacaksın herhalde?" Yüzümdeki şaşkınlığa kıkırdayan İgnacio, kafamın arkasından tutup kirpiklerimi kıvırdı.
"Neden? Erkekler makyaj yapamaz mı, Dalga?" Benimle konuşurken gayet başarılı bir şekilde kirpiklerime rimel sürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESİŞİM
Teen FictionGenç bir gazeteci olan Dalga, Meksika'da uyuşturucu kullanımının artması üzerine araştırma yapmak için Meksika'ya gider.