Diego De los Oscuro
Kendimi engel olamamıştım. Onun bu saf güzelliği karşısında fazla bile dayanmıştım aslında.
Dalga'yı şok içinde bıraktıktan sonra avluya, İgnacio'nun yanına yollamıştım. Bense, yatak odamın banyosunda kendime gelmeye çalışıyordum.
Musluktan akan soğuk su ile yüzümü yıkadım. Fakat vücudumdaki sıcaklık dinmiyordu.
Dalga'yı aslında oracıkta sahiplenebilirdim ama onun iyiliği için bunu yapmamıştım. Çünkü biliyordum, eğer yapsaydım sonrasında yürüyemezdi.
Ama şu konuyu kesinleştirelim. Er ya da geç o benim olacaktı ve birlikte olamadığımız her anın acısını çıkaracaktım.
Onun deniz mavisi gözlerini ilk gördüğümde ve bayıltıp kucağımda taşıdığımdan beri bu kızın benim için önemli birisi olduğunu anlamıştım. Benim bu karanlık hayatımın ışığı olabilirdi.
Ve kendime şu soruyu sordum: Onu bırakıp rahat bir hayat yaşamasını mı sağlamak yoksa onu kendime bağlayıp benimle bu riskli hayatı yaşamasına mı neden olmak?
Bu kaçınılmaz soru ile önümdeki akan su durdu, aynı şu anki bilinç akışım gibi. Onun benim yüzümden hapishaneye atılmasını düşünmek bile istemiyordum. Hele hele bir kurşun bile onun o değerli tenine değerse mahvolurdum.
Her şey karmakarışıktı, düşüncelerim gibi. Onu ne ara sevdiğimi bile fark edememişken, şimdi bu seçimi yapmaya zorlanıyordum. Aslında o benim yanımda zorunlu olarak kalıyordu. Sanki başka seçeneği yokmuş gibi. Dalga'nın kendi ülkesine, evine, gitmek istemesi onun hakkıydı. Ama orada onun için önemli bir şey var mıydı ki?
İgnacio ile, Dalga'nın çantasının içine baktığımız zaman aklıma geldi. Orada bulduğumuz kimlik kartı ile birçok bilgi elimize geçmişti. Ailesinin olmayışı ile beraber, onu evlatlık alan kadının ölümünü öğrenmiştik. Yani aslında kimsesizdi, aynı benim gibi. Ama benim başlangıçta bir ailem vardı, onunsa yoktu. O, annesinin yüzünü hatırlayamazdı ama kahretsinki ben annemin yüzünü hatırlıyordum.
Yani kısa lafın özü, Türkiye'de düzeni hariç onu bekleyen kimse yoktu.
Dalga, benimle bu konu hakkında hiç konuşmamıştı. Sanki ben onunla kalıyormuşum gibi. Konuşmak yerine kaçmaya çalışmıştı. Salak kız, seni zaten serbest bırakacaktım ki. Tek yapması gereken konuşmaktı ve artık ona dokunduktan sonra bir daha benimle iletişime geçeceğinden emin değildim.
Seçimini ona bırakmaya karar verdim. Çünkü onu bırakmak istemiyordum. Biliyordum işte, o beni tamamlayan bir parçaydı ve ben bunu hissediyordum.
İnsanın bazen bencil olması gerekir, değil mi?
Belki ben de onu tamamlıyorumdur ve o da beni bırakmak istemez...
Açıkçası bu konuyu açmayacağını düşündüğüm için ona bırakmıştım.
Yakında bir gala düzenlenecekti ve ben bu galaya davetliydim. Onun da benimle gelmesi lazımdı. O zamana kadar benimle kalması gerekiyordu. Ondan sonrasını düşünmekten vazgeçtim. Artık kafam kaldırmıyordu. Düşünmek istemiyordum.
Soğuk su elimle son bir defa temas ettikten sonra musluğu kapattım. Gözlerim aynaya kaydığında aslında göz rengimin ne kadar dedeminkine benzediğini fark ettim. Ne kadar çirkin, ne kadar iğrenç. Kendimden tiksindim. Camı kırmak geldi içimden, ama kırarsam ne değişecekti ki? Hiçbir şey.
Geçmiş asla değişmez, fakat gelecek değişebilir.
Kendimi banyodan, o düşünce kargaşasından, atıp gerçeğe geri döndüm. Burun kemerimi sıkıştırıp başımın ağrısını dindirmeye çalıştım. Belki onun sesini duyarsam iyileşirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESİŞİM
Teen FictionGenç bir gazeteci olan Dalga, Meksika'da uyuşturucu kullanımının artması üzerine araştırma yapmak için Meksika'ya gider.