1. KISIM
Bazen o kadar uzun süre susturulursunuz ki zihniniz bile bu esarete boyun eğmeye başlar
Çünkü sessizlik, içten içe sizi boğan karmaşadan daha güvenlidir.
Sevgili okur,
Az sonra okuyacaklarınız size anlatmam tembihlenen bir masal. Hiçbirinin gerçek olmadığını unutma, bu yalnızca bir uydurmadan ibaret.
Ben de dahil.
O zaman...
Haydi başlayalım.
1. Bölüm:
Sevgili okur,
Yıllar birbirini kovaladı... Ve masalımız kasabadaki bir diğeriyle devam etti.
Fırından az önce çıkan çörekleri tezgahın üzerine bıraktıktan sonra elimin yanmasını önlemek için etrafına sardığım bezi kenara bıraktım. Çöreklerin üstünü süslemem için biraz beklemem ve soğumaları gerekiyordu. Bu yüzden işe başlamadan önce okuduğum kitaba uzandım. Yerimi kaybetmemek için kaldığım paragrafa tahta kaşığı dayamak ilk tercihim olmasa da işe yaramıştı. Kaldığım yeri hemencecik buldum.
Bir süre sonra herkesin ayracı kaybolurdu. Ve benim de elimin altında onlarca kaşık vardı.
İçeri giren yaz rüzgarının yaptığı esinti ile sayfa ben daha bitiremeden çevrildi. Yaslandığım tezgahtan doğrulup o tarafa ilerledim. Çarpan pencereyi bunu tekrar yapmaması için sandalye ile destekledim. Sandalyenin sırtındaki tahtalar, pencerenin savrulmasını engelleyecek kadar ağırdı.
Bu yaz hava o kadar sıcaktı ki, pencereleri kapatmak ihtimal dahilinde bile değildi. Hava nem ile kavruluyor, fırın çalışan bu mutfak adeta fırının içi ile eşdeğer bir sıcaklığa erişiyordu. Ellerimi başımın üzerindeki sözde at kuyruğuna götürdüm. Saçlarım yeterince uzun olmadığından hepsini toparlayıp bağlayamamıştım. Bazı kısımlar lastikten kaçmıştı.
Babam her seferinde saçımı bu şekilde bağlamamla dalga geçerdi. Bir erkeğin saçlarını bağlamasının pek de işlevsel olmadığının ben de farkındaydım elbette. Ancak bandanalar bu sıcakta hiç çekilmiyordu. Ve fırında keşfedilen kıllarla kimse uğraşmak istemezdi. Bu yüzden tek bir şansım kalıyordu.
Hafif esintiye karşı gözlerimi kapadım. Sabahın erken saatleri olmasının anımsatıcısı olan kuş cıvıltıları kulaklarımı doldurdu. Ormanın tam ortasındaki bir kasabada yaşamanın avantajları boldu. Her sabah bu olağanüstü ses sizi karşılardı. Canlandırıcı orman havası ciğerlerini doldururdu. Medeniyetten uzak olmanın verdiği dinginlik bizim için normal bir gündü.
Rüzgarın tekrardan yüzümü yalamasıyla gülümsedim. Mutfağın sıcaklığı, çalışan fırınla o kadar çok artıyordu ki...
Babam, Alsace kasabasının tek fırıncısıydı. Küçüklüğümü onunla hamur işleri yapmakla geçirmiştim. Büyüdükçe bunları geliştirmiş ve yemek tarifleri denemeye başlamıştım. Her ne kadar babamın benden dileği bu olmasa da yapmak bir çileden çok zevkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çürümüş Kalbin Derinliklerinden Göğe
FantasyBana dokunamazsın, Bana bakamazsın, Beni duyamazsın. Ben üç aşamalı bu lanetle yaşarken bu şatoda benimle mahkumsun. Büyülü şatoda ömrünü geçirmek ve lanetimin bir parçası olmamak için dikkatli yaşamak zorundasın. Eğer laneti kırarsan... O zaman evi...