3. Bölüm

29 6 2
                                    

Uygar mı? Bu bir tesadüf olabilir miydi? İsim benzerliğidir neden bu kadar düşünüyordum dimi? Ama ya oysa? Birde cinayetten mi suçlanıyor? Yok ya isim benzerliğidir. Dünyada tek Uygar ismine sahip olan o değil sonuçta. Oğuz donup kaldığımı görünce beni dürttü "Ceylin, İyi misin? Noldu? Ne gördün dosyada ya?" Diyerek beni düşüncelerimden uzaklaştırdı. "Şey..." anlatsam mı bilememiştim. "Yok bir şey ya, sadece karışık bir dosya, anlamaya çalışıyorum" Oğuz sorgulayarak baktı "Emin misin bak bir şey gördüysen söyle" deyip elimden dosyayı aldı. Bende onun yüzünde nasıl bir ifade oluşacağını merak ettiğim için dikkatlice yüzünü inceliyordum. Bir an duraksadı ve bir şeyler mırındandı ve gözleri bana döndü. "Uygar kim?" Diye sordu nasıl anladığını anlamamıştım halbuki Nilay'ada Oğuz'ada Uygar'ın ismini söylememiştim. "Ne alaka ya ne bileyim ben Uygar kim." Dedim ve yüzüme öyle güzel bir maske indirmiştim ki Oğuz anlamamıştı. İç çekti ve hiçbir şey demeden dosyayı bana geri verdi. Ardından dava tarihine baktım 21 Aralık 2023 gösteriyordu. Duruşmaya tam olarak 5 gün vardı. Dosya'ya biraz daha göz gezdirdiğimde cinayetin işlendiği yer: Çukur Ormanı.
Orman mı? Orman'da cinayete nasıl şahit olmuş olabilirdi ki?
Çukur Ormanı, genelde İstanbulluların uydurduğu korkunç ve gereksiz efsaneler yüzünden gidilmeyen bir ormandı. Hatta İstanbul belediyesi bu ormana girişi yasaklamayı bile düşünmüştü ve ardından vazgeçilen çünkü turistik yer olarak kullanabileceklerini düşünmüşlerdi fakat efsaneler yüzünden pek kişi gitmezdi, birde İstanbul gibi bir yerde. "Çukur ormanında işlenmiş cinayet. Uygar Bey'in yaptığını gördüğünü iddia ediyormuş Mert Bey"
Oğuz; "Yani Çukur Ormanında işlemek mantıklı bence, ben olsam bende orada işlerdim" dosyayla bakışırken "Evet ama sorun şu ki Ateş Bey oraya neden ve ne için gitti" Oğuz göz devirip "O savcının işi kızım sanane Allah Allah sen duruşmada müvekkilini savunacaksın o kadar. Birde ödüllü avukatsın heee" sıkıntılı bir şekilde nefesimi verdim "Merak ettim sadece savcı olsaymışımda olurmuş" Oğuz ve ikimiz güldük fakat ben yapay bir şekilde güldüm çünkü kafamda her zamanki gibi bir sürü soru vardı.

                                     ⚖️

5 gün çok hızlı bir şekilde geçti ve duruşma günü geldi. Alarm sesiyle gözlerimi araladım ve telefondan alarmı kapattım ve saate baktım. Saat 6.00'ydı hemen kalktım ve banyoya ilerledim. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım, ardından giyinme odama girdim. İçime beyaz straplez bir T-shirt altıma Siyah pantolon ve üstüme pantolonun takımı siyah ceket giydim. Banyoya gidip saçımı yaptım ardından odama gidip makyaj masama oturup makyajımı yapmaya başladım. Çok abartılı bir şey yapmayacaktım, Sadece kapatıcı, Rimel, Dudak kremi, Lipgloss ve highlighter kullanıp makyajımı bitirdim. Son olarak parfümümü sıktım. Çantamı alıp içine telefonumu koydum ardından kendime aynada baktım ve "Her zamanki gibi güzelim" deyip evden çıktım. Bu söylediğim şey bir türlü moral yükseltme gibi bir şeydi bunu her sabah diyor ve günümün güzelliğini buna bağlıyordum. Manifeste inan biriyim. Arabama binip yola çıktım.

                                       ⚖️

Mahkemeye ulaşmıştım son kez kendime aynada bakıp arabadan indim ve yanıma soruşturup, müvekkilimi savunabileceğim birkaç kanıt vb. Şeylerimide yanıma aldım. İçeri geçip oturmaya başladım ve bir süre sonra onu gördüm müvekkilim yani Uygar'ı. 
Gerçekten bu bir tesadüf olamazdı. Ellerinde kelepçe yoktu fakat yanında iki polis vardı. Ayrıca her kapıya iki polis konulmuştu. Ortada gerçekten ciddi bir cinayet vardı. Uygar'ın ellerinin kelepçeli olmamasının sebebi sadece şüpheli olduğundandı. Duruşma salonuna geçtik. Yanımda Uygar Ulusoy, karşı masada Mert Doruk ve Avukatı Emre Yürekli oturuyordu. Ben şaşkın bir şekilde Uygar'a bakarak "Sen katil misin?" Diye fısıldadım ve Uygar bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra öfkeyle kısık sesle güldü ardından sert ve öfkeli bir ifadeyle "Ne alaka ya, Sadece şüpheliyim bilmiyor musun?" Öfkeli olması beni şaşırtmıştı. Şaşkınlığımı yüzümden atıp bende ona öfkeli bir tavırla "Sen neden kapına vurup başardığımda kapıyı açmadın!" Diyerek kısık sesle bağırdım. Tam o sırada Hakim hanım yüksek sesle konuştu "Sessizlik! Evet Doruk Bey, buyrun neden Uygar Bey'den şüphelendiğimizi anlatın." Diyerek eliyle Doruk Bey'i ardından Uygar Bey'i gösterdi. Doruk bey ayağı kalktı ve konuşmaya başladı "Gördüm." Dedi tek dediği şey buydu 'Gördüm'...
Bu ciddi anlamda ağır bir suçlamaydı ve yalan bir suçlamaysa cezasıda ağır olurdu.
"Gördüğünüze emin misiniz? Yüzünü gördünüz mü? Biliyorsunuz bu ağır bir suçlama" adam kendinden emin bir sesle "Evet eminim. Yüzünü görmedim ama onun olduğunu biliyorum 1.90 boylarında, Kumlar saçlı ela gözlüydü, Yüzünde maske vardı fakat gözleri görünüyordu yüz hatlarından kolaylıkla anladım" Hakim Hanım bu sefer Uygar Bey'e döndü "Uygar bey Neden Ateş Doruk'u öldürdünüz?" Uygar Bey tam bağırmaya başlıcakken araya girdim
"Uygar Bey katil değil Hakim Hanım" dedim ve bütün gözler bana döndü.
"Bu karara nereden vardınız Avukat hanım"
"Kanıtlarım ve tanığımız var Efendim"
Sandalyemden kalkıp önümde duran tanık dosyasını ve kanıtları elime alıp görevliye verdim oda Zeynep Hanıma. Hakim hanım uzun bir süre elindeki dosyalara baktıktan sonra "Timur Bey nerede?" Diye sordu ve arkadan biri el kaldırdı bu kişi Uygar Bey'in tanığıydı. Timur Bey elini kaldırmasının ardından ayağı kalktı ve Hakim hanım sorular sormaya başladı. Sorular sorulduktan ve Timur bey cevaplandıktan sonra Hakim hanım "Yeterli Timur bey" diyerek oturmasını rica etti ve Timur bey yerine oturdu. Bir kaç dakika Hakim hanım dosyalara göz gezdirdi konuşmalara baktıktan sonra "Sessizlik! Dava Ertelenmiştir! Gerekli bilgileri size daha sonra aktarılır!" Dedi ve Uygar'la birbirimize dönüp bakıştık.

ÇarpışmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin