⁶'⁵

126 12 26
                                    

✶

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



zaman algısı ve dış dünyaya duyulan farkındalık bomboş bazen,tam şuan olduğu gibi.içimde yarattığım bambaşka bir dünya hatta bir evren var,içinde bir ben varım,bir o.
denizin sahibi sanar kendini balıklar.ben ve biricik aşkım suyun içindeyken değiller.kahkahalarımız ve bağırışlarımız dolduruyor etrafı.sesimiz yankılanıyor ve belki bu rahatsız edici.ama benim sorunum değil bu,zerre umrumda olmayan dış dünyanın sorunu.benim tattığım aşkı tadamamış,şahit olacak kadar şanslı olduğum güzelliğe şahit olamamış insanların sorunu.

onların hayatlarının anlamı olan sanatı yok,olsa da karşılarında yüzmüyor.güneşin yüzüne vurduğu en güzel manzara,benim manzaram.evet,ben yine bencillik ediyorum ama mânâsız bunu düşünmek.şuan sadece bir ben,bir o var bu küçük acımasız dünyada.
şayet benim de başım öne eğik bu dünyaya artık.bana en güzel hediyesini verdi.en beklemediğim anda tadıyorum aşkı,yıllar sonra.

tesadüflerle dolu bu silsileden mutluyum.ne kadar çok az süredir tanıyor olsamda onu,hiç gitmeyecek olduğuna inanmak istiyorum.pis suratlı,güzel sözlü şairlerin aşkın sonuna dair yazdığı her şeyi unutmak istiyorum.hayır, hep benim olsun.bu bana bahşedilmiş karşılaşma ebedi olsun.
şayet en güzel tesadüfüm hep sen olacaksın.

“tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.”
demiş sabahattin ali,ne de güzel demiş.



kıyafetlerimizden damlayan su kayalarıda ıslatıyor.güneş en tepeden selam verirken bize,benim güneşim saçlarını geriye atmakla meşgul.önce hâlâ ıslak olan kirpiklerine ve dudaklarına kayıyor gözüm.göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırıyor,utanıyorum.kısık sesle gülüyor ve onu duymamla bende gülmeme engel olamıyorum.

kurumayı beklerken az önceki kahkahalarımızın yerini alan sükuneti bir şarkı açmayı teklif ederek bozuyor. “olur.” dediğimde ne dinlemek istediğimi soruyor. “farketmez,istediğini aç.” diyorum ve telefonunu eline almasıyla şarkı seçmesi uzun sürmüyor.
muhtemelen 80’lerden olsa gerek,slow bir pop şarkısı açıyor.melodisi ve sözleriyle tam bir yaz şarkısı bu.ismini sormak istiyorum ama sessizliğimizi bozmak istemediğimden bunu daha sonra yapmaya karar veriyorum.
seviyorum ben böyle melodileri,bana henüz hayatta olmadığım yılları özletiyor saçma bir şekilde.

ikimizde ellerimizle kayalardan destek alarak oturuyoruz.denize bakan gözlerim ona kayıyor.huzurla bakan gözlerine bakıyorum önce,sonra baştan aşağı süzüyor onu gözlerim.güneş ışığının altında bir tablo gibi gözüküyor.yanımda onun bu halini ölümsüzleştirecek basit bir kağıt,kalem olmayışına sövüyorum içimden.
ellerimizin arasındaki küçük aralığı farkediyorum sonra,yan yana duruyorlar.

elimi onunkine koymak istiyorum,bu istekle hareket ediyor parmaklarım ama cesaret edemiyorum.gözlerimi tekrar denize çeviriyorum.
tatlı tatlı şarkıya eşlik etmeye başlıyor sonra.mırıldanır gibi,kısık sesle söylüyor.tekrar ona bakarak gülüyorum.
güldüğümü görünce o da gülüyor ve bir anda kapıyor elimi.
parmaklarını benimkilere geçiriyor,elimi kaldırıyor olduğu yerden.bunu yaparken şarkısını söylemeye devam ediyor,yüzündeki gülümseme çoğalıyor.

biçare yüzümün her bir köşesinden okunuyor mutluluğum,ellerimizin buluşması kısa sürsede.utanıyor çünkü,elimi bıraktığında şarkıyı söylemeyi de bırakıyor ve mahçup bir şekilde gülümsüyor.rahatlamasını amaçlayan bir gülümseme takınıyorum,tekrar kilitliyorum parmaklarımızı.önce bana bakıyor,sonra ellerimize.yanaklarına ve belki dudaklarına koydurmak istediğim öpücük yerini elinin üstünde buluyor.yine gülümsetiyorum onu,kıkırdarken kafasını tekrar denize çeviriyor.

güneş bu kadar yakıcıyken kurumamız an meselesi elbet.ama ben istemiyorum.bu kayaların üstünden kalkıp gitmek istemiyorum.gidebileceğimiz hiçbir yer daha huzur verici olamazmış gibi hissettiriyor.sadece ikimize ayrılmış bir manzara daha düşünemiyorum.yoğunlaşan hislerim ve düşüncelerim beni normalden sessiz yapıyor,ânın tadını çıkarmaya odaklanıyorum.

sonrası sadece şu mısraların büyüsü kadar,

“yıkılsın bu haziran ayaklarımıza
kafesimden atmadım yürek diye taşıdığımı
şairlerin kulaklarımıza fısıldadığı
sonsuz serzeniş aşk
elâların parladığında benimdir daima.”

-

yastık izi suratımda,incecik çarşaflarım dağılmış.rüyalarımı seçebilseydim hepsine seni koyardım.bacağında küçük bir yara izi var,küçükken olmuş.benden önce de bir hayat yaşamışsın.ben kaçırmışım,seni bulamamışım.benim ayıbım utanırım kendimden.gözlerin sadece benimkilere baktığında mı böyle parlar? hep mi böyle güzel gülersin sen.sanatla bağın peki..? hangi tanrıdır seni yaratan,yüzüne en güzel nimetini yerleştiren.

çok güzel yazıyorsun,kafanın içi katlanılamaz bir yer olmalı.







arceni cok seviyorum.gercek olup olmamasi umrumda degil.cokduygusalim.

ve evet bu kısa bi bolum.altı bucuk.diger yarısı ne zaman bilmiyorum.baybay.

opucukler xx.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

art deco | arcenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin