KURTULUŞ

10 0 2
                                    

Kaybetmek ne demek bilirmisiniz? Çok sevdiğiniz birinin hayatınızdan göz açıp kapayıncaya kadar gitmesi demektir.İnsanlar aptallık yapıp birbirlerine çok bağlanır ve kaybedince de bir okadar üzülüp yıpranırlar.Halbuki geride bıraktığı insan onun bu hallere düşmesini istemez. Birini kaybetmek en acı verici şeylerden biridir. Ama bu acıya dayanmak herkesten güçlü olmak demektir. O yüzden daima güçlü olun ve birine çok değer verecek ve gittiğindede sizi yıpratacak kadar sevmeyin.

Artık umudum kesilmişti.İçeri biri girdi. Yaklaşık 1.90 boyunda kaslı ve kirli sakallı bir adamdı. Diğer adamlar birden hep bir ağızdan eğilerek "Hoş geldin patron" dediler. Ne yani patron bu adam mı ? Niye bir yerden tanıdık geliyor ?.

"Sen kimsin be! niye beni kaçırdın?." diye kükredim. Adamın dudakları kıvrıldı. "Kim olduğumu mu soruyorsun? Eğer öğrenseydin şuanda kendini benden kurtarmak için, ölmüştün bile." dedi. Yutkundum. Evet, bu adam Ceren'nin babasından başkası değildi. O gün kızını öldürdüğüm için benden öcünü almak istiyordu. "Benim peşimi bırakmayan psikopat katil sen miydin ?" dedim tükürürcesine. "Yook. Ben sadece senin için tutulmuş bir seri katilim"dedi. Neydi şimdi bu? Benim peşimde kaç tane katil var ?

Birden telefon çaldı. "Bana bak Halil eğer o kıza zarar gelirse kendini ölmüş say" dedi ve telefonu kapattı. Demek adamın ismi Halildi sanırım Yiğitin araştırdığı adamlardan bi ara konuşurken duymuştum."Anlaşılan patron sana değer veriyor" dedi Halil ve kahkaha attı. Çok sinirim bozulsa da bir şey yapmadım. Bir saniye abim neredeydi kendi telaşımdan onu unutmuştum.

"Sen abime ne yaptın ? Nerede şuan?" dedim sertçe. "Malesef onunla ben ilgilenmedim.Abin partonun yanında. Eğer uslu durursan ona bişey olmaz."dedi. "Ben şimdi gidiyorum" dedi ve gitti..

*********

Artık akşam olmuştu. Bunu küçük kulubenin tahtalarının arasından sızan gün ışığının artık yok olduğundan anlamıştım. Hiç ses yoktu. Adamlar veya koruma sesleri gelmiyordu. Ve bu daha kötüydü en azından korumalar olunca bile bu kadar korkmuyordum. Dışarıdan kurt uluma sesleri geliyordu. Ve bunun dışında farklı hayvan sesleride geliyordu. Çok korkuyordum ve burası dondurucu şekilde soğuktu. Aniden dışarıdan bir ses geldi. Bu bir hayvan sesi değildi. Silah sesiydi. Çok korktuğum için gözlerimi dahi açamıyordum. Ve birden koluma biri dokundu. 

"İmdatt!" diye çığlık attım. Etraf karanlık olduğu için kim olduğunu göremiyordum. Aniden eliyle azımı kapattı ve kulağıma doğru eğildi. "Sessiz ol benim" dedi. Evett, bu doktordan başkası değildi. Kurtulmuştum. 

"Doktor" dedim mutlu bir sesle. "Artık şu doktor meselesini bıraksak mı ? Eren Demir de yeter." dedi. Bu kadar çekici dememeliydi. Ellerimi bir bıçak yardımıyla ipten kurtardı. Beni bir çırpıda çekip yerden kaldırdı. Hızlı adımlarla kapıya yöneldik. Etrafta silah sesi olmasına rağmen hiç ceset yoktu. Belkide hayvanları vurmuştu.

Kapıdan dışarı çıktık. Burası gerçekten çok ürkütücüydü. Dışarının böyle olduğunu bilsem kesinlikle bukadar sakin olamazdım. İleride bir ışık fark ettim. Ve daha da ilerleyince araba oldgunu fark ettim. Oraya doğru yürüyorduk. Büyük ihtimalle Erenin arabasıydı. Çünkü bana geldiğinde de bu araba kapının önündeydi.

Arabanın kapısını açtı ve bindim. Oda bindikten sonra hemen arabayı çalıştırdı. "Kusura bakma yakalanmamak için aceleden iyimisin diye sormayı unutmuşum"dedi önemli değil dercesine başımı salladım. "Yiğit iyimi" diye sordum. Yüzü biraz asıldı. "Hastanede şuan. Yoğun bakıma aldılar" dedi. Kalbim hızlıca atıyordu. En azından ölmemişti. Ama ölebilirdi.

Yaklaşık 45 dakika geçmişti. Dizimde bir şey hissettim. Kafamı eğip baktığımda dizimin kanadığını fark ettim. "İyimisin? Bak oradaki dolapta yara bandı var"  dedi Eren. "Çok bir şey yok ama saol" dedim. "Mikrop kapmaması için takmalısın"dedi. Arabadaki dolaptan yara bandı aldım. Ve dizime yapıştırdım.

"Hastaneye gidiyoruz. Hem senin hem Yiğit için" dedi Eren ve gözlerimi kapattım.

"Melis ! Melis! Geldik." dedi bir ses. Gözlerimi yavaşça araladım. Hastanenin önündeydik. Eren arabadan inip benim kapımı açtı. Bende arabadan indim. Çok yorgundum.

"İyimisin? İstersen ilk muayene ol" dedi Eren. Hayır, anlamında başımı salladım. Hastanenin kapısı açıldı. Buraya gelmek benim en korktuğum şeylerden biriydi. O gün Ceren için geldiğimizde hem telaş, çocuk çığlıkları, bekleyen insanlar, ağlayanlar... Hepsi kötü bir kabus gibiydi.

"Melis?" kafamı çevirdim. "Daldın galiba gel" dedi Eren. Kapıda duran bir stajyer kadın vardı. "Buyrun nasıl yardımcı olabilirim ?" diye sordu kadın. "Merhabalar! biz Yiğit sönmez için gelmiştik." dedi. "Az önce yoğun bakımdan çıkmış, 235 numaralı oda" dedi kadın. Eren teşekkür etti ve asansöre bindik.

"Sakin ol o iyi" dedi. Nasıl sakin olmamı bekliyordu. Az önce bir katil tarafından kaçırıldım. Yiğitin öldüğünü söylediler. Ve birden hastaneye geldik. Ama yinede birşey demedim.

Asansörün kapısı açıldı. Aceleyle gittik. Koridora geldiğimizde, Naz ve iki çocuk daha oradaydı. Bayadır burada uyumadan bekledikleri kesindi. "Melis!" dedi Naz ve üstüme atladı. Hayır, ciddi anlamda üstüme atlamıştı. Aniden ikimizde yere düştük. Başımda bir sızı hissettim. "Pardon iyimisin?" dedi Naz. Olumlu anlamda başımı salladim.

"Ne oldu sana böyle?" dedi. "Bunu sonra konuşuruz ilk Yiğiti görmeliyim" dedim ve 235 numaralı odaya girdim. Yiğit azında buhar makinesi ve serum ile yatıyordu. Gözleri kapalı ve çökmüştü. Yanına gidip bir sandalye çektim ve oturdum.

"Nolur beni affet. Benim yüzümden bu olaya girdin." dedim ve elini tuttum. Onu arkadaş olarak görüyordum sanırım. Ama bazen bu duygular değişiyordu. Mesela şimdiki gibi.
Kalbim bazen yerinden çıkacak gibi oluyor bazen ise arkadaşça bir sevgi oluyordu.

Birden midem bulanmaya başladı. Başım döndü. Ayağa kalktım ve gözlerim kararmaya başladı....

Maskenin Altındaki YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin