"Her şey nasıl bitiyor...
Nasıl yabancılaşıyor insanlar.
Hiç bir şey yaşanmamış gibi."'Cemal Süreyya
...
Odaya girdiğimizde kolumu bırakıp kapıyı kapattı sertçe. Bir kaç saniye kapıya dönük durup ardından bana döndü. "Kızım sen delirdin mi?! Toplantı yapıyoruz orada di mi? Niye dank siye giriyorsun odaya?" Yüksek çıkan sesiyle kaşlarımı çattım.
"Bağırma bana!"
"Bağırtma sende o zamam!" Dediğinde konu sapmasın diye anında söze girdim. "Hem suçlusun hem güçlüsün. Ya sen nasıl benden habersiz iki gün sonra nişan var dersin ya?!" Dediğimde göz pınarlarına parmaklarını yerleştirip derin bir nefes aldı. Ses tonumu daha da yükseltip bir adım yaklaştım. "Kime diyorum ben!"
"Miray cırlama kulağımın dibinde." Dediğinde yüzümü buruşturdum. "Sende cevap ver o zaman!" Ellerini yüzünden çekip bana döndü. "Uzatmanın âlemi yoktu bende söyledim gitti."
"İyi halt ettin tamam mı? İyi halt ettin! Ya insan bir sorar, bir danışır. Bu konu beni de ilgilendiriyor, tek seni değil. Benden habersiz nasıl böyle bir şey yapabilirsin sen ya?!" Yüzünü bu kez buruşturan Mirza idi. "Ben asıl haltı sana o teklifi ettiğimde yedim. Kızım iki dakika bir sus."
"Sus diyemezsin sen bana! Tamam mı? Sen beni susturama-" dediğimde belimden tutup kendinde çekti. "Ay!" Diye bir çığlık attığımda yüzünü tekrar buruşturdu. "Sana sakince ve kısık sesle konuşmayı öğretmediler mi?" Anında geri çekildim o da belimden çekmişti elini. "Bana dokunma bir daha!"
"Miray. Bak migrenim yüz tutuyor yine. Allah'ını seviyorsan azıcık sus." Yüzünü buruşturup başını ovmaya başladı.
"Susmuyorum işte susmuyorum gelde sustur-" belimden tekrar kendine çekmesiyle kafasını eğip yüzlerimiz arasındaki mesafeyi en aza indirdi. Garip bir şekilde kalbim hızla atmaya midem kasılmaya başlayınca sertçe yutkundum. Bir şey diyemiyordum. Bir şey yapamıyordum. Sözler dilimin ucuna geliyor ama sözleri anında yutuyordum. Konuşamıyordum.
Miray sen boku yedi-
"Ne oldu dut yemiş bülbül?" Mirza'nın alay dolu sesiyle kendimde biraz güç bulup dudaklarımı araladım. "Ç-çekil." Hass... O ses niye titredi şimdi. Kaşları alayla yukarı kalkarken yine bir şey yapamıyordum. Bir kaç dakikanın ardından dudaklarını araldı.
"İşimde hızlı olduğumu, okulun üç gün içinde biteceğini söyledim. Sende işinde hızlı olup iki gün sonraki nişana hazırlanamaya başlarsan iyi edersin Miray Işık. Zira benim bu düğündür nişandır saçmalıklarıyla uğraşacak vaktim yok." Sertçe yutkundum. Hızla geri çekildim. "Ayrıca sakın bir daha ben toplantıdayken toplantıyı basmak gibi bir saçmalık yapma!"
Bu kez alayla kaşlarını kaldıran bendim. Tamam karşımdaki adam belki çekiciydi. Belki karizmatikti. Hatta belki yakışıklıydı ama ona bunu yansıtmamakta boynumuzun borcuydu. Histerik bir gülüş çıktı ağzımdan. "Ben zaten işimde hızlıyımdır Mirza ağa. Ayrıca bana emir veremezsin, ne zaman nereye gideceğimi sana sormayacağım."
Odanın kapısına ilerledim. Tam çıkarken unuttuğum bir şey varmış gibi omzumun üzerinden arkamdaki adama döndüm. Tüm vücudunu bana çevirmiş bana bakıyordu. "Ayrıca eğer bir daha benden gizli iş çevirirsen ve bunun ucu bana dokunuyorsa elimden çekeceğin var. Kendine çeki düzen ver, ben senin emir verdiğin uşakların veya arkasından iş çevirdiğin ailen değilim." Dedim sinirle. Sonra histerik bir gülüş çıktı ağzımdan. "Yakarım." Dediğimde kaşlarının çatıldığını gördüm. Umursamadan odadan çıkıp şirketin çıkışına ilerledim. Dik ve kendimden emin yürüyüşüm beni asil gösteriyordu. Gülümseyip kapıda bekleyen taksiye bindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mâhi
Romance🍀 Mardin'in yoksul köyünde öğretmenlik yapan Miray Işık bazı talihsiz olaylar yüzünden yıkık dökük olan okulu Atatürk ilköğretim okulu için, Mardin'in ağası Fırat Mirza Ulubey'den yardım ister. Peki Fırat ağa karşılığında Miray ile evlenmek isterse...