1

209 19 5
                                    

«Canfer'in ağzından»

Nisan ayının ilk günleriydi.

Gözlerimi o anki ihtiyaçla kapatmıştım. Sık sık yapardım bunu. Dünyadan soyutlanmak, ruhumu iyileştiren sayılı eylemlerden biriydi. Bu sebeple her zaman taktığım bluetooth kulaklıklarımı takmış, pasparlak güneşin altında gözlerimi dinlendiriyordum. İç ısıtan, aynı zamanda yeni gelmiş baharın bu soğuk günlerinde, ruhumu kıpır kıpır yapan güneşin sıcaklığıyla daha iyi sarmalanmak için ağır saten perdeleri kenara çekmiştim. Temiz havanın içeriye girmesi için sınıfın geniş pencereler açıktı. Zaten istediğim tek şey ısınmak değildi, ön tarafındaki tül perdeleri havalandıran hoş rüzgârı izlemek de bana ayrı bir huzur veriyordu. Sık ağaçların olduğu büyük ormanın okula olan yakınlığı sayesinde hava daha temiz ve kuruydu, kafamı pencereden azıcık dışarı çıkarıp oksijeni içime çektiğimde burnum sızlamıştı. Bundan şikayet etmedim, bir şeyler hissetmeyi, daha doğrusu hissedebilmeyi seviyordum.

Elimdeki annemden hediye olan uçlu kalemimi, altın rengine çalan ajandamın üstüne bıraktım. Çenemi avucuma yasladım ve bahçedeki öğrencileri izlemeye başladım. Sınıfın cam tarafında, en arkanın bir ön sırasında oturuyordum. Teneffüs vaktiydi, ders biraz önce bitmişti. Sınıfın çoğu ya kantine inmişti, ya da bahçedeydi. Bense her zamanki gibi sınıfta oturmuş, bahçedeki insanları gözlemliyordum. Sabah evden çıkmadan önce bir şeyler atıştırdığım için henüz acıkmamış; bu yüzden de aşağı inmeye gerek duymamıştım.

Yorgunlukla esnedim ve gerindim.

Güneşin sıcaklığı beni biraz da mayıştırmıştı. Başımı koluma yasladım ve gözlerimi yeniden kapattım. Tatlı bir uykunun yakamdan tutup çekiştirdiğini hissettim, kendimi neredeyse onun kollarına bırakmak üzereydim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordum ancak sıramın alt kısmına koyduğum telefonumun titreşimiyle irkilip doğruldum. Gözlerimi daha net görebilmek için kırpıştırıp telefonumu elime aldım. Mesajlar kısmında bir bildirim vardı, telefonumun kilidini kaldırdım ve merakla bildirime tıkladım.

[Gamze Öğretmen]

Canfercim, bir bakar mısın?

Resim öğretmeni olan Gamze Öğretmenim atmıştı mesajı. Gözlerimi ovuşturup ayılmaya çalıştım, salim kafayla mesaj yazmaya çok önem veriyordum. Ne yazık ki vukuatlıydım, daha önce gelen mesajlara uykulu hâlde yazdığım cevaplar yüzünden utançla kafamı yastığıma gömüp çığlık attığım olmuştu.

Kafamı üstüme çöken sersemliği atmak adına iki yana salladım ve yeterince ayıldığıma karar verip klavyedeki harflere dokunmaya başladım.

[Canfer]

Buyurun öğretmenim, bir şey mi oldu?

[Gamze Öğretmen]

Yazıyor...

Bugünkü son iki dersiniz bahar festivaline hazırlık sebebiyle iptal oldu, malzemeler için getir götür yapacak birine ihtiyacım var, gelebilir misin?

Gülümsedim, yalnız oturmaktan canım sıkılmıştı zaten, Gamze Öğretmenimin böyle yazması benim işime gelirdi.

[Canfer]

Hemen geliyorum öğretmenim.

Ajandamı ve kalem kutumu çantama yerleştirdikten sonra üstüme çeki düzen verdim ve telefonuma gelen başka bildirim olup olmadığına baktım. Şarjı oldukça az kalmıştı, eve dönene kadar yetmesini umuyordum. Elim kolum gibiydi telefonum benim için. Her ne kadar aramalara cevap veremesem de; mesajlarla iletişim kurmak, iletişim konusundaki zorluklarımı oldukça azaltıyordu. Evden uzak yerlerdeyken ailemle böyle iletişim kuruyor; işaret dili bilmeyen insanlarla da mesajlarla anlaşıyordum.

bal köpüğü ve mavi [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin