''Ira,oğlum annen seni bekliyor.''
Bir beyazlığın içinde çıplak bir vaziyetteydim.Sis her tarafımı kaplıyor ve beni kaşındırıyordu.Beni çağıran sese ulaşmak için adım atmaya çalışıyordum fakat bir şey beni engelliyordu.Tekrar deniyorum ve tekrar..hayır ayağımı ileri atamıyorum,onu göremiyorum.
''Sen kimsin!Anne?''
Kahkaha sesi.
''Oğlum,hadi gel,soru sorma;sadece gel.''
Adım atmayı bile deniyemiyorum.Resmen taş kesildim.Sesimi duyurmak için avazım çıktığı kadar bağırıyorum.
''SEN KİMSİN!SEN KİMSİN!''
İlerde siyah bir şeyler beliriyor.Bu kadar beyazlığın içinde bir kömür gibi parlıyor.Yavaş yavaş ilerliyor..işte görmeye başlıyorum.Yere bastığı halde ayak seslerini duyamıyorum.Tanrım..çünkü ayakları yok.Kafası 360 derece dönebiliyor yüzü kan içinde,dişleri sipsiyah;köpek dişleri kan kırmızısı.Belli ki bir şey ısırmış.Kafası bir kez daha 360 derece dönüyor ve benim açımda duruyor.
''Anne..''
Uykumdan Emily'nin attığı kar topu yüzünden uyandım.
''Hadi uykucu,sabah oldu..ya da öğlen..ya da bilmiyorum burada saat yok ama eminim ki..''
Sinirlerim tepeme gelmişti.Bu rüyanın sonunu merak ediyordum.Belki hayatım için önemli birini görecektim,o şeyin bana diyecekleri bitmemişti.Bundan öncede bu şekilde bir rüya görmüştüm ve buraya gelmiştim.Ondan sonra rüyalara olan inancım kat ve kat arttı.
''Emily ne yaptığını zannediyorsun!?''
Kahkahalarla gülen Emily bir anda susmuştu.Onu bozduğum için pişman olacağımın farkındaydım ama şuan sinirliydim.
''Ben sadece uyanman içi..''
''Odamdan çık!''
Emily'nin benden böyle bir tepki beklemediği belliydi.Ayağa kalkıp kovuktan bir hışımla çıktı.
Bugün sonuçlar açıklanacaktı.Ne istediğimi bilmiyordum.Aklımda hala gördüğüm kabus vardı.Beni çağıran o korkunç şeyi gözümde canlandırmaya çalışıyordum.Ayakları yoktu,vücudu insana benziyordu,bir pelerini vardı ve sipsiyahtı.Saçları normal bir kadın gibiydi;uzun ve kahverengi.Saç diplerindeki kırmızılıklar yüzünde süzülüyordu.Asıl önemli olansa beni ''Oğlum'' diye çağırıyordu.Böyle bir şey benim nasıl annem olabilir ki?
Bize verilen üniformayı salaş bir şekilde giydim.Bu kadar resmiyete gerçekten gelemiyordum.Frida ve Torir kapımda bitmediğine göre henüz daha zaman vardı.Çıkıp biraz etrafı tanıyacaktım.Buraya geldiğimden beri beyazlıktan ve o görkemli toplantı binasından başka hiçbir şey görmemiştim.Botlarımı giymeyecektim,yavaş yavaş bu soğuğa alışmaya çalışıyordum.
Nereye gideceğime karar vermek için etrafı süzmeye başladım.Buranın yarı huldufolklara ayrılan bir bölüm olduğunu hissediyordum.Çünkü hiç huldufolka rastlamamıştım.Toplantı yerine gittiğimiz yoldan yürümeye karar verdim.Ayaklarım soğuğa dayanabiliyordu;şimdi anlıyorum ki küçükkken yetimhanede herkes soğuktan grip olurken benim turp gibi karda oynamam bundanmış.Ağaç kovukları normal dünyadan biraz farklı.Çok daha büyük ve genişler;dünyada bina neyse burda da ağaç kovuğu o.Yavaş yavaş ilerledikçe birkaç Huldufolk görmeye başladım.Hepsi sırtlarında onlara ait olan silahlarını taşıyordu.Yanlarından geçtiğim huldufolklar ben ilerlediğim an birbirlerine bir şeyler fısıldıyordu.Onları görmüyormuş gibi davranmayı tercih ettim.Bazı kovuklar 4-5 katlıydı.Aynı apartmanlar gibi.Tek farkı balkonları yoktu ve oturma sistemlerini de anlamamıştım.Nerden çıkıyorlardı acaba?
Apartmanların olduğu bölgeden sonra dik bir yokuştan indim.Sesler,insan kalabalığı,yemek pişen,bir şeyler satan dükkanlar,demirciler bana şehir merkezine geldiğimin habercisi niteliğindeydi.Kalabalık olduğu için kendimi biraz savunmasız hissetmiştim.Bu yüzden bana bakılmasından çekindiğim için üniformamın hırkasıyla tenimi daha da kapatmıştım.Onların arasında mavi topların arasına atılmış kırmızı top gibi duruyordum.
Yokuştan indikten sonra sola dönmeye karar verdim çünkü orada daha az insan vardı.Acıkmıştım.Dükkanlardan birine girmeye karar verim.Yanımda bana Fridanın hediye ettiği bir para vardı.Gümüş rengiydeydi ve üstünde İzlanda haritası vardı.O kadar.Miktar belirten bir şey yoktu.
Güzel kokular gelen dükkanlardan birine kendimi attım.
***
İçerisi balık kokuyordu ama daha önce hiç duymadığım bir balık kokusuydu.Daha ağır ama iştah açıcıydı.Kalabalık değildi,hatta çalışan 2 kişiden başka kimse yoktu.Beni görünce kim olduğumun farkına vardılar.Yaşlı olan Huldufolk ayağa kalktı.
''Hoşgeldin..sizin buraya gelmeye izniniz varmıydı ki?''
Böyle bir izin var mı bilmiyordum.Açıklamak yerinde geçiştirmek istedim.
''Evet.Hoşbulduk.Neler pişiriyorsunuz acaba?''
Bir menü olmadığını fark edince sorma gereksinimi duymuştum.
Diğer orta yaşlı adam cevap verdi.
''Balina ve köpek balığı kavurmalarımız var.Sen ne istiyorsun?''
Hayatımda hiç balina ve köpek balığı eti yememiştim.Şuan o kadar açtım ki normal hayatta ''Asla'' diyeceğim bir şeyi yapacaktım.
''Balina eti kavurmanızı deneyebilirim.Ne kadar?''
Umarım param yeterlidir diye içimden dua ediyordum.
''4 Kron bir porsiyon''
Neye göre hesap yapıldığını bilmediğim için elimdeki 4 parayı uzattım.Adam benim yüzüme baktı.
''Bunlar çok fazla gelir 4 Kron dedim..her neyse al paranı bizden olsun,yenisin ne de olsa''
Bana verdiği parayı tekrar cebime koydum.
''Ah çok teşekkür ederim..size paranızı vereceğim ama.''
Adam omuz silkti.Soğuk bir yönleri vardı ama iyi insanlardı.Gözüme kestirdiğim bir masaya oturdum ve siparişimin gelmesini bekledim.Adamlar tahminimce yemeği hazırlamak için arka tarafa geçti.
Yaklaşık 1-2 kum saati dolmuş olmalıydı ama adamlar hala yoktu.Arkaya bakmak için ayağa kalktım ki ikisi ellerinde silahlarıyla çıkageldi.
''Sizleri burada istemiyoruz.''
Bunlar da kimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNMEYENLER Huldufólk
Science FictionŞeytanın Tanrı'ya karşı çıkması sonucu tarafsız kalan;Alftanes'i Reykjavik'e bağlayan yolun ortasına indirilen meleklerin,Huldufolkların, insanlarla yaşadığı aşklar sonucu doğan çocukları kabul edilmedi,yetimhanelere gönderildi.Yıllar geçtikçe insan...