6.BATAKLIKTA ÜÇ KARDEŞ, BİR EŞ (1)

60 13 66
                                    


Edras sarmaşık ve köklerin dolandığı siyah kristalden oluşum göstermiş ağacın önünde durdu. Bu mistik ağacın en üst dalına tünemiş bir hayli iri, siyah kuzguna,

"Onlara eve döndüğümü haber et." diye buyurdu. Kuzgunun göz kapakları açıldı. Bir çift gözün olması gerektiği yerdeki kara boşluktan sisler yayılmaya başladı. Yetişkin bir insan kolu uzunluğundaki kanatlarını iki yana gererek aşağı süzüldü. Ağaçla aynı olan kristal pençelerini yere değdirmeden yeniden havalandı ve Edras'ın etrafında dönerek ormanın derinliğine doğru yol alan sislere karıldı.

Edras için burası sınırdı. Hiçbir zaman üç kardeşin evlerinin bulunduğu ormanın derinliklerine girmesine izin verilmemişti. Kendisinin ise bu hayatta tek merak etmediği yer orasıydı. Yakınındaki şelalenin etrafında kümeler oluşturmuş kayalardan birine oturup beklemeye koyuldu. Elindeki anahtara baktıkça özündeki enerji sert dalgaların kayalıklara çarpması gibi bedenine çarpıyordu. Heyecanı suçluluğuna, utancını umuduna karıştırıyor; zihnini bulanıklaştırıyor ve kendisine yapmaması gereken şeyleri yaptırıyordu. Şimdiden kendisine koyulan yasakların bir kısmını düşüncesizce çiğnemişti. O balık kokan adalı kıza az daha zarar veriyordu ve ona ait olanı resmen çalmıştı. Aklı kalbinin sözlerine ket vurarak,

"Kız ölmedi ve sen de bunu çalmadın. Hakkında bir şeyler öğrendikten sonra ait olduğu kişiye geri vereceksin."

Evet, acınası planı bu yöndeydi. Ancak bu vicdanını rahatlatmak konusunda pek bir işe yaramıyordu. Göğsünün ortasına çöreklenen huzursuzluktan bir türlü kurtulamadı. Yine de elindeki altın anahtarın işaretini gözleriyle yeniden çizerken gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Öyle yayıldı ki elmacık kemiklerinin altında gamzeler oluşturdu.

Aka'nın sesi göğü yarıp kulağını çınlattığında o gülümseme bir anda yüzünden silinip gitti. Kara kuzgunların onu pek hoş karşılamadığı bu bölgeye girdiyse taşıdığı havadis kesinlikle hayırlı değildi. Kuzgun pençelerini batırma pahasına keskin bir iniş yaparak koluna kondu. Gecenin maviliğine bürünmüş gözlerinden zihnine bir görüntü düştü. Farklı ve bir o kadar yoğun ışığı olan bir bakıyla genç bir kadının Sharyal ormanına girdiğini gördü. Yüzü öylesine netti ki gün ışığında kızıla çalan saç tellerinden şakağından süzülen terin yere akışına kadar görebilmişti. Zihnine saplanan ağrıya aldırmadan, farklı bir canlının görüsü kısa bir süre olsa da böyle bir sonuç doğuruyordu, ayağa fırladı. Algılamakla inanmak arasında yaşadığı anlık bir tereddüttün peşinden dudakların bir isim döküldü.

"Aneta!"

Kuzgunun kendisine yol göstermesi için onu havalandırdıktan sonra var gücüyle geldiği yolu geri koştu. Nasıl bir aptal Utharian'ın en korkunç ormanına elini kolunu sallayarak girmeyi isterdi ki? Yaşadığı yerde bu ormana dair hiçbir şey duymamış mıydı? Dev bir mantarın üzerinde atladı kuzgunun sağa yaptığı manevrayla bir ağaçtan güç alıp yönünü değiştirdi. Bir yandan seri olmaya çalışıyor diğer yandan bataklık tuzaklarına girmemek için bastığı yerleri kontrol ediyordu. Çocukluğundan bu yana defalarca onların içine düşmüştü. Her birinin yerini öğrenmesi uzun bir zamanını almıştı. Ancak sisler görüşünü feci halde engellediği için sezgilerine güvenmek zorundaydı. Ormanın çıkışını gösteren ağaç dallarının iç içe geçmesiyle örülmüş tünel görüş alanına girmişti ki solundan gelen bir çığlıkla duraksadı. Lanet okuyarak sık ağaçların ve yerden fışkıran köklerin arasından geçerken az ileri de Aneta'nın bedenin yarısını gördü. Diğer yarısı ise bataklığın içine çekilmişti.

"Senin burada ne işin var?" diye sordu Edras bağırmamak için dişlerini sıkarak.

"Sen bir melez değilsin. Bu lanetli yerde yaşayan bir iblissin!" dedi Aneta korkudan mı yoksa öfkeden mi olduğunu kestiremediği titreyen sesiyle.

ARRA GEÇİDİNDEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin