Buraya gelmemizin ardından 3 ay geçmişti. Öyle büyük bilgiler alamıyordum aldıklarımı da hemen albaya yetiştiriyordum onların anlamayacağı şekilde.
Günlerimiz burada sıkıcı geçiyordu. Sabrımız test ediliyordu sanki burada.
En sabırsızımız olan Ali bile şimdiye kadar iyi dayanmıştı ama bugün o büyük bilgiyi alabileceğimi düşünüyordum.
Demin önce beni mağarasına davet etmişti bir saat sonrası için ama ben bilgi almak için şimdi gideceğim.
Diğerleri bu fikri onaylamamıştı. Benim o başkan dedikleri adamla tek kalmamı istemiyorlardı ama yapacak bir şey yoktu artık başka türlü bilgi alamamıştık.
Yavaş yavaş yürürken o yavşağın mağarasına yaklaşmıştım. İçeriden sesler geliyordu. "Bombayı burada patlatırız." Hassiktir işte bizim aradığımız bilgi buydu. Hemen telefonumun ses kaydetme yerine girerek ses kaydediciyi başlattım.
Ben bu bilgiler için beklemiştim be bu kadar. Bombayı nerede patlatacaklarını da hemen öğrenmem lazım ama nasıl.
Biraz daha bekledim.
"Bu yapacağımız en büyük eylemdir Zehtil sakın elinize yüzünüze bulaştırmayasınız. Karakapan karargahını iki gün sonra bombalıyoruz. Ajanları yerleştirdiniz mi?"
Lan bu bizim karargah. Bizim karargaha eylem düzenliyor bu şerefsizler. Hassiktir. Bunu bir an önce albaya iletmem gerekiyor. Sikeyim iki gün sonraya yetişecek miyiz lan. Zaman çok kısıtlı.
"Yerleştirdik başkan emrimizde olan Ahmet çavuş onları tanıyormuş gibi davranacak 5 tane asker soktuk içlerine meraklanmayın başkanım bu eylem çok çarpıcı olacak tüm televizyonlar başarımızı konuşacak."
Ahmet çavuş bir ajan mıydı? O güler yüzlü hep askerlerle ilgilenen Ahmet çavuştan mı bahsediyorlardı. İmkansız çavuş yapmaz öyle hainlik lan.
Sikeyim ne kadar içimize sızdılar bunlar? Çavuş senelerdir karargahta. Ne kadar bilgi çaldı bunlar bizden.
Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım griydi ve kararıyordu. Sanki o da duyduklarına inanamıyormuş gibi kararıyordu. Sanki benim için ağıt yakarcasına damlalarını indirmeye başladı.
Şarıl şarıl yağmur yağmaya başladı. Üşüdüm. Duyduklarımdan mı yoksa yağmurdan mı bilemem ama titrercesine üşüdüm. İhanetin affı olmazdı. Ahmet çavuşun sonu gelmişti.
Neden vatanına, bayrağına ihanet edersin ki neden lan neden. Biz senin aynı masada yiyip, içtiğin insanlardık. Nasıl yüzümüze gülüp arkamızdan kuyumuzu kazardın.
Hiç mi vicdanın yoktu senin.
Elime damlayan sıcak sıvıyla bunun yağmur olmadığını anladım. Ağlıyordum. Koskoca adam ağlıyordu.
Çöktüğüm yerden ayağa kalkarak geriye döndüm sahi ne zaman çökmüştüm. Bilmiyorum. Artık hiçbir şey bilmiyorum.
"Tamam tamam çık haydi Yaman gelecek şimdi."
"Başkanım ona neden bu kadar çok güveniyorsunuz belki ajandır?"
Sert bir ses duydum. Bir şeyin bir şeye çarpma sesi gibiydi. Sanırım başkan dedikleri adam Zehtil'e vurmuştu. Ben vurmak istedim bunlara. Silahla, yumrukla, bıçakla farketmeksizin.
Vatanımı bölmeye çalışanları yaşatır mıyım lan ben.
Bu zehtil denen adam o kadar da salak değilmiş demekki ki benden şüphelenmiş.
"Sen benin kararlarımı mı sorguluyorsun lan kimsiz sen."
"Özür dilerim başkanım. Ama başkanım korgeneral Tahsin planı düzgünce yapabilecek mi? Eline yüzüne bulaştırmasın da."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞLAMA BEN AĞLARIM
RomanceBarbaros zor da olsa öğrenmişti artık, asla yüzbaşı mahir tarafından sevilmeyeceğini...