04, bana yildizlari goster

410 29 32
                                    

o sabah, birbirine sarmaş dolaş uyuyan iki gencin ikisi de huzurlu uykularından uyanmak istemiyordu. alkolün verdiği rehavetten olsa gerek, temas sevmeyen minho bile sevgilisinin beline sımsıkı tutunmuştu ve hyunjin'i kollarının arasından ayırmamaya yemin etmiş gibiydi.

gece güzel ancak bir o kadar da yorucu geçmişti. sonra minho'nun evine gelmiş, babası da vardiyada olduğu için rahat bir şekilde uyumuşlardı.

güneş henüz daha yeni doğuyorken yerinde huysuzca kıpırdanmıştı hyunjin, kurumuş dudaklarını yaladı, çok terlemişti. gözlerini açmadan evvel suratını minho'ya dönüp serinlemek adına oğlandan biraz uzaklaştı.

erkek arkadaşının göz kapakları güzel gözlerinin üzerine örtülü, dudakları hafifçe aralıktı. nefes alıp verdikçe göğsü yavaşça şişiyor, dudakları büzülüyordu. alnına yapışan saçları sıyırdı yüzünden, yakışıklı suratını uzun uzun izledi.

minho'nun uykusu gerçekten ağırdı ancak garip bir şekilde, sanki hyunjin'in onu izlediğini anlamış gibi usulca gözlerini araladı bir anda. küçük oğlan onun tatlı ifadesine sessizce gülerken minho, anlamamış gibi baygın gözlerini kırpıp duruyordu.

bir elini sevgilisinin yanağına koydu ve baş parmağı ile deriyi okşadı, büyük olan dokunuşu altında kısık sesle mırıldandı. minho yeni uyandığında yapışkan ancak bir o kadar da agresif, kısaca yavru kedi gibi davranışlar sergiliyordu.

"günaydın uykucu şirin." güzel tebessümü tüm yüzüne yayılınca dudaklarını dudaklarına bastırdı. hyunjin bileklerini minho'nun boynuna doladı ve çocuğun elleri yuvasını bulmuş gibi beline yerleşti.

dudaklarını, yanağını, gözünün altındaki küçük beni, gözlerini öptü; hwang hyunjin'e doyabileceğini asla ama asla düşünmüyordu.

hyunjin'in eli minho'nun kalıplı sırtına sarılırken minho da onun tombul yanaklarından tutup küçük, masum öpücüklerini derinleştirmişti.

elleri bedenlerini keşfederken güney bölgeleri de buna tepki vermeye başlamıştı tabii. hyunjin bir bacağını minho'nun üzerinden atarak vücudunu ona yapıştırırken, dudakları hala birbirinin üzerinde dans ediyordu.

daha önce birçok kez birbirlerine dokunmuşlardı belki de lakin bunlar küçük, acemi ve çekingen dokunuşlardı. keza ikisi de bunun için hazır olduklarını düşünmüyorlardı.

"dün gece o kadar güzeldin ki, kafayı yiyeceğim sandım." diye itiraf etti açıkça minho, dün gecenin anıları hyunjin'in de aklına dolunca onun da suratı hafif hafif allaşmıştı.

biraz sabırsız, biraz da hırslı bir biçimde hyunjin'i yatağa bastırdı ve üzerine çıktı. seri nefesleri vesilesiyle göğüsleri birbirine çarparken oğlanın tişörtünü boynuna kadar sıyırmıştı. yumuşacık, dümdüz karnına bastırdı yaralı dudaklarını.

"çıkar şunu, nefes alamıyorum." minho onu ikiletmeden kumaşı çocuğun vücudundan sıyırırken hyunjin de ona müsaade etmeyerek minho'nun ince tişörtünü çıkarmıştı.

içinde hiçbir utanma belirtisi olmayarak süzdü erkek arkadaşının güzel bedenini. minho ellerini onun bel boşluğuna yerleştirmiş, yavaş yavaş okşuyordu. hyunjin gözlerini kapadı ve ellerini büyük olanın omuzlarına atarak kaslarını sıktı.

ileri gitmek istiyordu, gidebileceği kadar ileri gitmek istiyordu hem de. hiçbir tereddütü veya korkusu yoktu. lee minho'yu deli gibi istiyordu. her şeyiyle istiyordu, kendisine vereceği her şeyi istiyordu.

içinde yanan ateş her saniye daha da harlanıyordu. minho'nun yumuşak dudakları göğüs ucuna kapanınca ağzından kısık sesli bir küfür kaçmış, parmaklarıyla saçlarına tutunmuştu sımsıkı.

crazy but mine,, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin