05, belaliyim diyorum

225 30 38
                                    

fazlasıyla normal bir okul günüydü. o öğleden sonra hava biraz serindi ama bu pek de sorun yaratmıyordu.

minho ve hyunjin, arkadaş grupları dışarıda sohbet ederken en arka sıra cam kenarında oturuyorlardı. küçüğün kafası büyüğün omzuna yaslıydı, ona sakince bir şeyler anlatıyordu. dışarı çıkmak istemeyen oydu, minho ise kendisi kalmak istemişti onun yanında.

bir anda çantasından yükselen bildirim sesleri ile irkilmişti. minho'nun omzundan kalkıp çantasına eğildi. yüzünü buruşturarak telefonunu aradı bir süre çantanın içinde, sonunda bulduğunda mesajların kimden geldiğini görmüştü.

"hay sikeyim anne ya." diye söylenmişti minho'nun da duyabileceği bir biçimde. minho onun bu isyanına kıkırdadı yalnızca. arkasına yaslanıp camdan dışarı, arkadaşlarının hararetli sohbetlerini sürdürdüğü banka doğru baktı hyunjin'i beklerken.

"siktir."

ağzından dökülen yalnızca bir kelime, minho'nun endişeli bir şekilde ona dönmesi için yeterliydi.

"ne oldu güzelim?" hyunjin'in sırtına yaslanarak elindeki cihaza bakmaya çalıştı, küçük olan oğlan ise ona bir şey söylemeden hemen telefonunu cebine attı ve yerinden kalktı.

"hyunjin ne olduğunu söyler misin bebeğim? endişelendiriyorsun beni." endişeli ses tonu bir o kadar da şefkatliydi ya, oğlan o an stresten ölecek gibi olmasa buna kesinlikle erirdi.

hyunjin gözlerine dolan yaşlar ve titreyen elleriyle minho'ya yaklaştığında çocuk hemen onun ellerini elleri arasına aldı, avuç içlerini öptü teker teker. ardından oğlanın kucağına oturmasını sağladı ve belini sardı kollarıyla. sınıfta kimse yoktu ama olsa da pek fark etmezdi. tam o an minho, sevgilisine laf atan herhangi birini tekme tokat dövebilecek bir potansiyele sahipti.

omzuna minik bir öpücük kondurup onu rahatlatmak adına bel boşluğunu okşadı bir süre, hyunjin ancak birkaç dakikanın ardından konuşabilmişti.

"babam gelmiş."

yıllar önce annesini ve sevgilisini terk eden yüzsüz herifin teki, diye tanımlıyordu minho bu adamı. şimdi ne bok yemişti de gelesi tutmuştu bilmiyordu ancak tek bildiği şey tehlikeli biri olduğuydu. hyunjin'e ve annesine bir şey yapabilirdi, ki büyük ihtimal buna kalkışacaktı da.

"o orospu çocuğu hangi yüzle geliyor hala? utanmaz piç."

dilinin ucunda söyleyebileceği binbir tane küfür dolanırken susmuştu, hyunjin'i daha fazla üzmek istemiyordu.

"gitmem lazım minho. annem lojmanlardaymış bu gece ama ya benim okul çıkışıma gelirse?"

bu olasılık minho'nun devrelerini koparmıştı. hyunjin'in kucağından kalkmasına olanak sağlarken oğlanın hızlı hızlı çantasını toplamasını izledi hipnoz olmuş gibi. oğlan, dolu dolu gözleri ile ağlaması an meselesiymiş gibi duruyordu, bedeni tir tir titriyordu. keşke ona zarar veren herkesi öldürebilsem, diye diledi minho.

transtan çıkabildiğinde ise sıranın altındaki birkaç şeyini çantasına fırlatmış ve omzuna atıp yerinden kalkmıştı. hyunjin ona 'bana mısın?' der gibi baktı, minho anlamayarak kaşlarını kaldırdı.

"devamsızlığın çok fazla minho, sınıfta kalacaksın. saçmalama otur götünün üstüne."

minho onun dediklerini tinlemeyerek ceketlerini almaya giderken hyunjin sinirle arkasından bağırıyordu halen daha.

"salak mısın minho? notların da düşük sınıfta kalacaksın amına koyayım. beni bir kez dinlesen şaşacağım cidden."

minho oğlanın hırkasını omzuna attı, hava biraz serindi. saçlarına bir öpücük bıraktı, sonrasında uzun uzun öptü saç diplerini. hyunjin onun dokunuşu altında gevşemişti iyicene. sevgilisine olan siniri bir anda uçup gitmişti, minho onu nasıl yumuşatacağını biliyordu.

crazy but mine,, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin