5. Bölüm

131 15 4
                                    

Masaya doğru giderken yan masada gördüğüm kişiyle duraksadım.

Kader miydi, tesadüf mü? O da beni görmüştü. Elindeki rakı bardağıyla beni süzdü. Sıla'nın kolumu çekiştirmesiyle masaya doğru yürüdük. Hala bana bakıyordu, bende ona bakıyordum. Garip bir bakışmaydı. Gözlerimi ondan çekip masaya baktım.

Gülbahar'ı severdim samimi ve güzeldi. Ama Yurdagül'ü sevmezdim, kızın isminde hayır yoktu. Şahsen bana göre Gülbahar'ın saflığından yararlanıyordu. Yıllar önce üniversiteden tanışmıştık, arada sırada görüşüyorduk.

Kızlarla selamlaştıktan sonra sohbete başladık. Ama arada onu yokluyodum, onu tanımak istiyordum. Oturduğu masada yaklaşık beş kişi vardı. Hepside yapılıydı sanırım onlarda askerdi. Sıla'nın dürtmesiyle kafamı çevirdim. .

"Benimki de burda." Dedi Sıla.

"Valla mı hangisi?" Heyecanla sordum. "Kaslı olan." Birbirimize bakarak ortamın içinden geçicek şekilde gülmeye başladık. Her ortamda olduğu gibi çoğu kişi bize baktı.

Yanımdaki zeka sorunlarının olduğunu düşündüğüm Yurdagül'ün dürtmesiyle ona döndüm. "Kız hala birini bulamadın mı?" Sane. Beni evlendirseler kıçlarına kına yakıcaklar.

"Bizi boşver, senden naber?" Sıla'nın sorusuyla Yurdagül saçını parmağına dolayıp yan masaya baktı. Bir onlara yanlamadığın kalmıştı zaten.

"Valla talibim çok da gözüm şuralarda." O çirkin kahkasıyla, Sıla'yla birbirimize baktık. "Onlar sana niye baksın?" Dedim ve güldüm benimle beraber diğerleride gülmüştü.

"Dedi daha erkek bile bulamayan." Ağır ağır rakı bardağından içtikten sonra Sıla'ya baktım o da bana dudağını ısırarak bakıyordu. Kafamı çevirmeden gülümseyerek konuştum

"Ben öyle her gün birine vermiyorum. Seçiciyim yani." Masadaki herkes bana şok olmuş şekilde bakıyordu. Normalde böyle bir şey söylemezdim ama hem biraz sarhoşluktan
-çok çabuk sarhoş oluyorum- hemde kıza sinirlendiğimden ağzımdan çıkmıştı ama lafımın arkasındaydım. Yalanda değildi.

Yan masadan biri Sıla'ya seslenince hepimiz oraya baktık. "Bizim masaya gelsenize." Dedi yan masadaki çocuk. Sıla'ya baktım ve sorarcasına göz kırptım. O da kafasıyla onayladı, bu o çocuktu. Sıla tam cevap vericekken, Yurdagül ortaya atıldı "Tabi tabi." Çantasını alıp onun yanına sandalye çekti ve oturdu. Sabır çekerek Sıla'ya ve Gülbahar'a baktım. Sıla Yurdagül'e bakarak konuştu "Rahatsız etmeyelim."

"Yok yenge estağfurullah ne rahatsızlığı buyrun." Yengemi demişti o. Sıla kaşlarını şaşkınlıkla çatıp konuştu
"Ne yenge mi?" Gülmemek için kendimi zor tutuyordum, o sıra göz göze geldik. Uzunca bakıştık sanki beni tanımaya çalışıyordu. Yanındaki bizim embesile baktım. Utanmasa adamın kaslarına ıstırıcaktı. İlk başta bizi çağıran kişi tekrar konuştu "Yanlışlıkla söyledi heralde." Dedi ve Sıla'nın gözlerinin içine baktı. Sıla dönüp bana baktığında anlamıştım. Ceketimi, çantamı ve rakı bardağımı alıp kızlarla masa değiştirdik.

Tanışma faslında öğrendiğime göre Sıla'nın konuştuğu çocuğun ismi Selim'di. Onun yanındaki boşboğaz ama eğlenceli olan Acıhan'dı isminin anlamını onda görememiştim ama hepsinde olduğu gibi onunda gözlerinde yorgunluk vardı. Aralarındaki en sessiz, sakinin adı Yunus'tu çocuk kafa sallama hareketi haricinde hiç ağzını açmamıştı hatta arada kafasını bile sallamamamıştı. Yunus ismini duyunca içim ürperdi. Aslında mutlu bile olmuştum. Bir de komşum vardı. Yurdagül'ün etkileşimlerine karşılık vermediği için canım komşum. Sohbete başlanmıştı ama çok sesli ve eğlenceli değildi. Şuan Sıla ve Selim arasındaki etkileşimi beğenmiştim, uyumlulardı. Keşke bende uyumlu olduğum kişiyi bulsaydım. Koca bağımlısı değildim ama yalnızdım.

"Ee sizin görüştüğünüz biri var mı?" Sıla'nın sorusu Hakan'aydı, komşum Sıla'ya dik dik bakarak hayır anlamında kafa salladı.

"Arkadaşım Yurdagül size sormadan yakınlaştı da o yüzden soruyorum." İşte bu, kimin arkadaşı be. Yurdagül şekilden şekile girmişti ama yinede bir şey demedi. Ne diyebilirdiki zaten.

"Biri olsaydı hiçkimse yanıma oturamazdı.Yanımda o olurdu. "

"Olması gereken o zaten." Dedim. Masada sohbet hala devam ediyordu. Hakan'la bakışlarımız arada çakışıyordu ama devam etmiyordu. Edemiyordum. Çok bakışmıştık.

Arkadan müzik sesi duyunca konuşmalar kesildi ve sahnenin olduğu yere baktım. Yusuf abi bizi görünce masaya doğru gelmeye başladı.

"Ooo kimler gelmiş hoşgelmiş."

"Sende hoşgeldin yusufçuğum, gözümüz yollarda kaldı." Bunu diyen sanırım Acıhan'dı. Heralde onlarda Yusuf abiyi tanıyorlardı. Yusuf abinin ne kadar yumuşak olduğunu bilsemde sert bir imajı vardı. Masadakiler 'Yusufçuğum'u duyunca güldü. Hakan da Acıhan'a bakmaya başladı. Ama normal bakış değildi. Bu bakış azmış bakışıydı, burada olduğuna pişmandı sanki.

"Ya sabır, oğlan ben sana gelme demedim mi?" Yusuf abinin yakınmasıyla bende güldüm. "Dayanamamışsındır hasretime, yalan söyleme." Selim'in Acıhan'ı dürtmesiyle Acıhan artık susmuştu.

"Delfin sende hoşgeldin kızım, sizde hoşgeldiniz kızlar. Kızım sen buraları boş bırakmazdın ama Bayadır gelmiyorsun?" Kafamdan öperek lafını bitirdi. Yusuf abiyi severdim. Babamın hayatta kalan, tanıdığım son arkadaşlarındandı. Beni hep kollardı, veli toplantılarıma bile geldiği olmuştu.
"Hoşbulduk abi, zaman bulsam gelirim ama." Açıkçası bahane bulamamıştım Yusuf abi de anlayışla kafasını salladı ve Hakan'a baktı "Yerleşmişsin." Yusuf abiyi tanırdım. Gözleri sert bakıyordu ama Hakan'ı sevdiği belliydi. Hakan hafif tebessümle kafasını salladı. Gülümsemeyi biliyormuş, buna gülümsemek denirse.

"Ee abi patlat birşeyler!" Acıhan'ın bağırmasıyla kulaklarım acımıştı.

"Sen istedin ya mesleği bırakasım geldi." Kahkalarla gülmeye başladık. Yusuf abi bana bakarak konuştu
"Kızım söylesin."

Sosyal ankastrem (bilerek yazdım) twerk atıyordu.

___________________________________________

Selamun aleyküm👋🏿

Nasılsınız? İyisinizdir inşallah.
(sınav haftasından sonra...)

Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın🩷.

Okuduğunuz için çok teşekkürler.

BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin