DOKUNMA BANA- BÖLÜM 4

148 61 169
                                    


Dokunma Bana...

~~~~

4. BÖLÜM - DOKUNMA BANA

Dışarıda yağmurun yağma sesi işledi kulaklarıma, başta hafif çiselerken birden etkisini artırmaya başladı. Henüz pencere takılmayan boşluktan rüzgar esti terli tenime, ben rüzgara karşı titrerken adamda hiçbir kıpırdama olmuyordu.

Karşımda ayakta bana doğru gelen iri yapılı ayyaş adamın kötü bakışları hâlâ üzerimdeydi, bir kez olsun bakışlarını başka tarafa dönmeden beni izliyordu. Yüzünde pis bir sırıtış vardı. Çakı ile yaraladığım bacağı pek de yaralanmadığını gösteriyordu. Sanırım sadece kanatacak kadar yaralamıştım bana yaşatacaklarını engelleyebilecek kadar değil. Bir adım, iki adım, üç adım; kaplumbağa gibi yavaş, sersem ve tehlikeli adımları... "Hadi ama, yolun sonuna geldin." dedi bir adım daha atarken, "Bu gece biraz eğlenmek."  diye devam etti acemi türk konuşmasıyla. Aramızda iki adımlık yer kalınca kendini öne eğdi ve şimdiye kadar ayışığının göremediği yüzünü seçebildim; ıslak siyah saçları alnına yapışmıştı, kehribar gözlü ve sağ kulağı yoktu. Bu yüzü hafızamdan silemezdim, yaptıklarını ise asla unutamazdım.

Kumlu yerlere sürünerek geldiğimi farkettim ve avucumun içini kum doldurdum, ona fırlatmak için elimi yukarı kaldırdığımda "Git burdan!" diye bağırdım ve ona fırlattım. Adamın yüzüne gözüne dağılmış kumlar onu oyalamaya yeterdi benim buradan kurtulmam için. Ellerini kumla dolmuş gözlerine bastırırken bağırmaya başladı. "Ne yaptın lan sen?" Sorularını cevapsız bırakarak oturduğum yerden bir hışımla ayağa kalktım. Sapık kendi acısıyla uğraşırken ona baktım, sırtı bana dönük adamı vurmak için etrafıma baktım, ayağımın dibindeki avuç kadar bir tuğlayı görünce hiç beklemeden elime aldım, adımlar atıp tuğlayı kafasına vurdum. Adam yüzüne attığım kumların acısından daha kurtulamamışken başka bir acıyla karşılaşmıştı. Gözlerini açtı ancak bu sefer elini başına koydu. Ellerini başından ayırdı ve ardından kanlı ellerine baktı ancak ben, elimde taşla hâlâ ona bakıyordum. O kadar yolu koşarken göğüs kafesim epey sıkışmıştı, nefes almakta zorlanıyordum ancak pes etmeye hiç niyetim yoktu. Tekrar savunmaya geçmek yerine taşı ona fırlattım ve tozlu apartmanın merdivenlerinden göğüs kafesimin sıkıştığını umursamadan aşağı indim arkama bile bakmadan. Tek istediğim bir an önce bu adamlardan kurtulmak. Sapık adamın 'ağhh'layan sesini duydum ve hemen sonra "Bittin lan sen!" dediğini.

Apartmanın iki kat merdivenlerini bitirdiğimde diğer adamın yukarıya çıktığını görünce saklanmak için merdivenin yanındaki kapıdan geçtim adamın gitmesini bekleyene dek. O yukarı çıkarken hiç vakit kaybetmeden aşağı indim. Aşağı inerken vurduğum adamın sesini duydum, lakin bu konuşma ne Türkçe bir konuşmaydı ne de Kürtçe, bu benim bilmediğim bir dilden konuşmaydı ve kafama takmak istemeyeceğim şey ise onun ne dediğini anlayamamdı.

Apartmanın zemin katına geldiğimde merdivenden yaklaşan adım seslerini duydum, gittikçe yaklaşan adım sesleri, onun arkasında da bağırmalar. Binadan çıktığımda önce sağıma ardından soluma baktım lakin bir çıt bile çıkmıyordu, kimse geçmiyordu. Geldiğim yolu unutarak rastgele bir yolu seçtim ve tercihim sol taraf oldu. Bir salise bile kaybedecek vaktim yoktu. Burada boş beklemektense bilmediğim bir yol bile olsa gittim. Benim adımlarım diğer adamların adımlarına göre daha kısa olduğu için bana yaklaşmaları an meselesiydi. Koşmanın bir faydasını görmeden saklanacak bir yer aradım. En nihayetinde karanlıktan da siyah olan bir boşluğu görünce oraya gittim diğer yabancının beni görmediğini dua ederken. Birkaç saniye sonra adam benim varlığımı farketmeden düz yola gitti, ben elimi sıkışan göğsüme koydum ve kurtulduğumu anlayarak bir güzel nefes aldım. "Peki ya diğer adam? O her an gelebilirdi." derken gönül rahatlığıyla aldığım nefesi veremeden saçımdan tutup çeken bir başka el, benim kurtulma umudumu da çöp etti.

MERCAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin