on

196 26 32
                                    

zhang hao'dan,

gerçekler yüzüme çarptıktan sonra hala eve gitmek istemediğim için yapacak hiçbir şey bulamayıp gözüme ilişen üstü kapalı bir bankta oturmaya karar vermiştim. kolumla çoktan dolu olan gözlerimi silmek istemiştim ama zaten yağmur yağdığı için pek bir etkisi olmamıştı.

saat geç olduğu için sokakta kimse yoktu ve bankın birinde oturup ağlamamaya çalışan biri olarak oldukça komik gözüktüğüme emindim.

düşünmemeye çalışsam bile hanbin'in ne yaptığı düşüncesi içimi kemiriyordu. en sonunda dayanamayıp belki düşüncelerimi durdurur umuduyla cebimden kulaklığımı çıkarttım. ıslandığı için ekranını üstüme silmeye çalışmıştım ama üstümün de ıslak olduğunu fark edince vazgeçip sadece umarım bozulmaz diyerekten kulaklığı taktım.

müzik uygulamasında ne dinlemem gerektiği üzerine düşüncelerle bir aşağı bir yukarı kaydırırken en sonunda seçtim.

chit chat.

şarkının melodisi kulaklarımı doldururken sesin dışarıya gitmesini umursamadan en yüksek ses seviyesine çıkarttım. dediğim gibi kimse de yoktu zaten.

karşımdaki karanlık sokağa loş ışıklar yayan sokak lambasıyla bakışırken bu kadar üzüldüğüm için kendimi daha da çok suçladım. bu kadar kısa bir sürede birine bu kadar bağlanmam inanılmazdı. ne ara olduğunu kendim bile fark edememiştim.

yoldan geçen hiçbir araç yoktu fakat sonunda bir motorun geldiğini gördüm. düşüncelerimi onun nereye gittiğine yöneltirken kısa bir sürede bu kadar fazla şeyi düşünmenin beni daha da yorduğunu fark ettim ama umursayamadım.

oldukça yavaş ilerleyen ve uzaktan gelen motor ilgimi çektiği için onu izlemeye başladım. yaklaştıkça üzerindeki figür belli olmaya başlamıştı fakat kafasında kask olduğu için kim olduğu belli olmuyordu.

ki zaten kask olmasa da tanıyacağımı sanmazdım ama yinede merak etmiştim sadece. motor bir anda görüş açımda durup sürücü motordan inince şaşırdım. işte bunu beklemiyordum.

herhangi birine ya da bir dükkana gelip gelmediğini kontrol etmek için etrafıma bakındım fakat ne birileri ne de açık bir dükkan vardı.

sürücü kaskını çıkartmadan bana doğru koştu ve yanıma kadar geldi. "pardon, buradan geçen sırtında keman çantası taşıyan-" beni ve yanıma, yere koyduğum çantamı görmesiyle sesi kesilmişti.

tabii ki çoktan kim olduğunu anlamıştım. beni aramak için gelmişti. sesinden belliydi.

"hao..."

"hanbin."

"hao bak ben cidden çok üzgün-" cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden onu kestim. "ne için üzgünsün ki?"

ikimiz de aptal değildik ve aşağı yukarı ne için özür dilediğini anlayabiliyordum. bu sadece daha kendine bile itiraf edemediğini düşündüğüm şeyleri bana karşı söylemesi için onu köşeye sıkıştırabileceğim bir hamleydi. "ne?"

"dedim ki, ne için üzgünsün?"

"ben..." açıkcası buraya kadar gelmesini ve beni aramasını, kıza karşı bir şey söylememesine ya da hissetmemesine yormak istedim. daha doğrusu öyle düşünmek daha çok işime geliyordu ama kendinden emin olmayan hali beni biraz daha şüpheye düşürmüştü.

"üzülmüş gibi duruyordun." biraz fazla belli etmiştim galiba.

"benim üzülmem seni neden bu kadar endişelendirdi ki?" aklımca onu köşeye sıkıştırmaya çalışarak intikam alıyordum, aptalca olabilirdi fakat yapmaktan kendimi alıkoyamadım. bana karşı çıkmayıp önümde süt dökmüş kediye dönmesi de devam etme isteğimi arttırıyordu.

"çünkü..."

"kafamı çok karıştırıyorsun hanbin, ne istediğini anlayamıyorum. ne yapacağını kestiremiyorum. bununla beni deli edeceksin." birden bire daha fazla gevelemesini dinlemeyi istemedim. zaten doğru düzgün konuşamıyordu. "sadece benimle oyalanmak ve geyik muhabbeti yapmak mı istiyorsun? bütün bu gevezelikler beni engelliyor. sana nasıl davranmam gerekiyor?"

derin bir nefes vererek önü açılmış kaskından gözlerine bakarak devam ettim. "en önemlisi, senin gözünde ben tam olarak neyim? seni elde etmeye çalışan sıradan, umursamadığın biri mi yoksa gerçekten benimle birlikte olmak istiyor musun?"

sorularım karşısında yeniden cevapsız kaldığında anlayacağımı anlamış bir şekilde yanımdaki çantayı alıp ayağa kalktım. üzüntüm tamamen sinire dönüşmeye başlamıştı. ne istediğini bilmiyorsa bile benim bu kadar kafamı karıştırmaya hakkı yoktu. dışarı vurmasam bile gerçekten hakkında gereğinden fazla düşünüyordum.

"belki bir gün kendinden emin olduğunda benimle konuşabilirsin." yağmur yavaşlamış, hatta neredeyse durmuştu. çantayı sırtıma atarak yeniden yürümeye başladım. bir yanım arkamı dönmek istese de dönersem ona dayanamayacağımı biliyordum, o kadar güçlü bir insan değildim ki.

"hao!" bir kaç adım atmıştım ki kolumu tutmasıyla durdum. ben bu kadar kolay biriydim işte, tek hamlesinde bile ona geri dönebilirdim. yine de diyeceklerini bekledim. belki düzgün bir şey derdi. "özür dilerim, gerçekten özür dilerim. sana böyle hissettirmemeliydim." biraz daha özür dilerse yeniden burayı terk edebilirdim, gerçekten. arkamı dönerek yüzüne tekrardan baktım. "bak, hanbin-"

"ben senden çok hoşlanıyorum, hao." kolumdaki elini yavaşça elime doğru indirdi. "sadece.. emin olamadım. biliyorum kafamdaki bu karışıklığı sana yansıtmamalıydım. ama artık eminim, senden gerçekten hoşlanıyorum." ciddi olup olmadığını anlayamadım.

biraz sessiz kaldıktan sonra benim cevap vermeyeceğimi anladığında yeniden devam etti. "kelimeler senin bana nasıl hissettirdiğini asla anlatamayacak. bu kadar kısa bir sürede belli edemesem bile her şeyim olman beni korkuttu. daha önce kimseden bu kadar içten bir sevgi hissetmemiştim. benim için çok değerlisin, hao. seni kaybetmek istemiyorum."

yeniden ne söyleyeceğimi bilemeden dikildim. dediklerini yavaşça anlamaya başladığımda elimdeki eline baktım ve gülümsedim. "eğer gerçekten böyle hissediyorsan bunca zaman neredeydin, şapşal."

AY OF sukur bitti simdi bi daha okuyup eksik var mi diye bakip duzenleyip aticam biraz icim cikti yazana kadar ama aralari bozukken bolumu bitirmek istemedim hanbin cok red flag biri givi duruyo ama onu zorbalamayin hao ve ben duzelticez onu cok guzek birine donusucek haonun bu kadar cabuk kabullenmesine de kizmayin kisilik olarak zaten boyle bi karakter ve karsisindaki sevdifi coxuk yani☹️☹️

dövmeci, haobin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin