"Gerçekten inanamıyorum, benim dünyada ne işim var?? Beni orada ham yaparlar!"
"İnsanlar seni göremeyecek Cielo."
"Ay anlatamıyorum derdimi, benim gibi bir perimsi üstün varlık meleği yaşatmazlar dünyada. Ham yaparlar, ham hum yaparlar diyorum."
"Beni dinlemiyor musun sen? Seni görmeyecekler, duymayacaklar diyorum ben de sana. Neyini ham yapsınlar?"
"Ya uf sen ne diyorsun kenarda bıdı bıdı? Ne anlatıyorsun, kime anlatıyorsun? Bana mı diyorsun?"
"Yüce Amor, sen bana sabır ver."
"Yüce Amor en sevdiği eşsiz meleğini dünyaya sürmekle meşgul, yani benimle. Sıranı bekle lütfen."
Seungmin birkaç dakika önce aldığı haberin etkisiyle bir sağa bir sola yürürken başında dikilen Jongho ise arkadaşını sakinleştirmeye çalışıyordu. Didişmelerini bölen ise yanlarından gelen huzur dolu ses oldu.
"Seni dünyaya sürmüyorum meleğim, seni o minik canlıları kurtarman, onları kalbinin güzelliğiyle iyileştirmen, koruman için gönderiyorum, bunu sen de biliyorsun."
Jongho saygıyla Amor'u dinlerken duyduklarıyla ağzından kaçan gülüşe engel olamadı.
"Yalnız Yüce Amor, minik dediğiniz canlılar Seungmin'in 100 katı büyüklükteler."
"Sanki senin değiller, uyuz şey. Hem aramıza girmesene sen. Kış kış git, hadi git, git."
Amor, en küçük iki meleğinin itişmesini yüzündeki minik gülümseme ile izliyordu. Ne kadar birbirlerini sevseler de ne Seungmin ne de Jongho didişmeden duramıyordu. Onların bu bol bol kaçma kovalama, ittirme kaktırma içeren ilişkileri ise tüm Amoria halkının favori komedisiydi.
Uzun uğraşlar sonucu Jongho'yu kovan Seungmin yavaşça Amor'a dönmüş ve masum bakışlarını büyüleyici gözüken kadına dikmişti. Onun bu bakışlarıyla gülüşü büyüyen Amor, nazikçe Seungmin'in koluna girmiş ve yürümeye başlamıştı.
"Gel bakalım minik meleğim, seninle biraz yürüyelim."
Seungmin her durumda Amor'a sığınabileceğini biliyordu. Ne olursa olsun onun kendisini koruyacağından, sakinleştireceğinden de şüphesi yoktu. Fakat bu sefer bunu isteyip istemediğinden emin değildi.
"Yüce Amor..."
"Biliyorum Cielo, biliyorum bebeğim. Dünyaya gitmek için hazır hissetmediğini, burada kalmak istediğini, korkularını, endişelerini... Hepsini biliyorum ama senin buraya ait olduğun kadar oraya ait olduğunu da biliyorum. Bunu sen de biliyorsun. Hissediyorsun değil mi?"
Seungmin derin bir nefes almış ve bakışlarını kaçırmıştı. Etrafta dolaşan gözleri hiçbir yere odaklanamasa da aklından geçenlere odaklanmaya çalıştı.
"Biliyorum, hissediyorum. Ama korkuyorum da. Evet, yıllardır bunun için eğitildim, bu anın gelmesi için eğitildim ve evet bu yine benim tercihimdi ama Yüce Amor daha vardı, daha zamanım vardı."
"Dünyaya gittiğin ilk anı hatırlıyor musun? Daha minicik bir melektin, kanatlarını bile kontrol edemiyordun. Uçmaya çalışayım derken yaptığın sakarlıkları Poliv sürekli anlatır. O gün de dünyada asla uslu durmamıştın. Yeni bir evrenin, yeni canlılar görmenin heyecanıyla kanatlarını çırpıp durmuş, her şeyi ve her yeri sime bulamıştın Cielo.. Ah tanrım, insanların aniden simlere bulanan eşyalara verdiği tepkileri unutamıyorum. "
Seungmin de gözünde canlanan anılarla kıkırdamaya başladı. Seungmin'in türü gereği dokunduğu her şeye bulaştırdığı bir sim özelliği vardı. Amoria'da bu oldukça normal karşılandığından dünyada bunun bir sorun olacağını düşünenemişti. O an herhangi bir şeyi düşündüğü de söylenemezdi minik meleğin. Kendisinden katlarca büyük devasa insanlar, yanlarından koşturarak geçen köpekler, caddeler, arabalar, cafeler, mağazalar derken neye uğradığını şaşıran beden daha kontrol edemediği kanatlarıyla oradan oraya savrulmuştu. Savrulurken de her şeyi ellemekten geri durmamıştı elbette. Neyseki bulaştırdığı sim birkaç dakika sonra kendiliğinden kayboluyordu da büyük bir işten kurtarmıştı bakıcısı Poliv'i.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amoria | 2min
Fiksi Penggemar*Amoria evreninin en küçük meleği Seungmin Cielo Kim, türünün tek ve son örneğidir. Bu eşsiz melek, diğerlerinden farklı olarak varisinin arkadaşlarıyla ve arkadaşlık bağlarıyla da ilgilenmek zorunda olduğundan toplam yedi baş belasından sorumludur...