0.9

15 0 0
                                    

selamlaaarrr yenidenn iyi okumalarr dileriiimmm

Medya: Duru


Bir ormandaydım. Nereye gittiğimi bilmeden sadece koşuyordum. Dört bir yanım çam ağaçlarıyla kaplıydı ve öyle korkutucu bir sessizlik hakimdi ki nefes seslerim bile çığlık atıyormuşum gibi çıkıyordu. Kimse yoktu yapayalnızdım. Edim, Emre, Nisan onlar neredeydi? Ya da daha mantıklı bir soru ben neden buradaydım? Üzerimdeki beyaz elbise koştukça çalılara takılıyor işimi daha da zorlaştırıyordu. Yola devam ettikçe bir kadının ağlama sesini duydum. Her yavaşlayan adımımda ağlayan kadın daha da belirginleşti. Onun da üzerine beyaz bir elbise vardı. Saçları belinden aşağısına kadar uzundu ve yıpranmış görünüyorlardı. Temkinli adımlarla yanına yaklaşıp yüzünü görmeye çalıştım. Kadın bunu fark edince kafasını kaldırdı. Tam gözlerimin içine baktı, tek bir an bile gözünü kırpmadan hem de. Bakışları garipti, yaşayan bir ölü gibi bakıyordu. Korktum ama bakışlarından değil. Bu kadın bendim. Yüzü her ne kadar yıpranmış ve yorgun dursa da bu bendim. Soğuk bir rüzgar esti. Ben yerimde tir tir titrerken bu kadının yaslandığı ağacın arkasında başka bir erkek silüeti ortaya çıktı. İşte o an hava birden karanlığa büründü, şimşekler çaktı, yüzümüze yağmurun birkaç damlası düştü. Kadın hiç istifini bozmadan bana bakmaya devam ediyordu. O adam ise bana yavaş adımlarla yaklaşıyordu. Geriye adımlamama izin vermeden boğazımı tutarak beni arkamdaki ağaca yasladı. Göğün zifiri karanlığına rağmen gözlerini gördüm. Ateşin çıkardığı kıvılcımlar gibi parlayan gözleri biraz daha bakmaya devam ederse kül olacakmışım gibi hissettiriyordu. Elleri arasında çırpınmaya başladım. Tutuşu nefesimi kesecek kadar sert değildi, daha çok süründürmek gibiydi amacı. Zar zor çıkan sesimle "Ne istiyorsun?" diye fısıldadım. Fısıltımı ben bile zor duymuşken o duymaz sanıyordum ama duymuştu. Aramızda kalan mesafeyi hepten sıfıra indirerek yüzüme doğru adeta iğrenircesine tısladı. (öhm tıslamış biraz saçma olmuş olabilir ama olsun devam) "Nefesini istiyorum küçük kızım." Cümlesiyle bir anda ortadan kayboldu. Yüzümdeki ıslaklığa elimi götürünce elimde yağmur damlası değil kanlar vardı. Yağan artık yağmur değil kandı. Yerler, beyaz elbisem ve karşımdaki kadın kana bulanmışlardı. Kadın son kez gülümsedi kocaman Gözlerindeki kırışıklıklar daha fazla ortaya çıkmıştı ve kanlı dişleri midemi alt üst etmeye yetmişti. Bu kadın ben olamazdım, olmamalıydım. Önce saçları daha sonra yüzü ve vücudu parça parça toz olmaya başladı. Çığlığımla ağaçların tepesindeki kargalar son kez kanat çırptı ve ikiye ayrılan göğe yükseldiler... 


Nefes nefese kalmış bir halde gözlerimi açtım. Hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı. Yattığım yerde doğrulduğumda ter içinde kaldığımı fark ettim. Saçlarım alnıma yapışmıştı, göz pınarlarımda kabusun etkisiyle döktüğüm birkaç gözyaşının ıslaklığı vardı. Dün Edim'le yakınlaşmamızdan sonra eve gelmiştik. Utandığımdan ötürü kızaran yanaklarım yüzünden günün kalan kısmında Edim'in kahkahalarını ve alay etmelerini dinlemiştim. Nisan ve Emre bizi gördüklerinde şöyle bir süzmüşler, benim surat ifademden olacak ki kıkırdayarak mutfağa dönüp yaptıkları kurabiyeye devam etmişlerdi. Gece ise Edim'i de beni de uyku tutmamıştı ve sürekli anlatmaktan kaçındıklarımı anlatmıştım. Kaçırıldığımda olanları, mektupları, Buğra'nın babasının annem ve babamla bir bağlantısının olduğuna kadar her ayrıntıyı anlatmıştım. Edim beni hiç bölmeden dinlemişti. Anlatırken yaşadığım duygu karmaşalarını öyle güzel teselli ederek ortadan kaldırmıştı ki aşık olduğum adama bir kez daha hayran kalmıştım. Kendi içinde anlattıklarıma ne kadar üzüldüğünü bilsem bile duygularını öyle iyi gizliyordu ki onu tanımayan birisi duygusuzun teki olduğunu bile söyleyebilirdi. Yakın bir zamana kadar bende böyleydim ama artık yapamıyordum. Duygularımı içimde yaşamak öyle ağır gelmeye başlamıştı ki son zamanlarda en ufak şeye bile ağlayasım geliyordu. 

SESSİZ YALANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin