iyi okumalaarrr bu arada nisanın modelini değiştirdim isteyenler 4. bölümden bakabilirlerrr
Medya: Bahar
Saatlerdir transa girmiş gibi mektupları okuyup duruyordum. Kafayı yemek üzereydim. Zihnim sürekli annemin yazdıklarını haykırıp duruyordu. Deli gibi titriyordum. Ellerime, kağıt parçalarına yaşlar düşüyordu ama hissedemiyordum. Son birkaç günü hiç yaşamamış olmayı dilerdim. Gerçi ben neyi istediysem tersi çıkıyordu ya. Hayatımda hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi gördüğüm ilk mektubun 17. mektup olması da tesadüf değildi. Annemin en bariz yardım çığlığı olan mektubuydu o. Buğra neden bunu yapmıştı? Kimse annesinin "Bana tecavüz etmeye çalışıyorlar kızım, babanı öldüresiye dövüyorlar. Dayanamıyoruz." şeklinde mektubunu almayı hak etmez ki. Titreyen dizlerimle o masaya yaklaştım, her şeyi dağıtmaya başladım. Tüm masa, kitaplıktaki kitaplar, çerçeveler hepsi yerdeydi. Dizlerimi karnıma çekip hem ağlıyordum hem de bıraktığım yıkıma bakıyordum. Ama şu dağıttığım odadan daha büyük bir yıkım varsa o da beni kapının köşesinden izleyen Emre'nin gözlerindeki ifadeydi. Bana öyle bir baktı ki: bir yabancıymışım gibi, beni tanımıyormuş gibi... Ama bunlar dışında bana korkuyormuş gibi bakıyordu. Bana ilk defa korkmuş gibi baktı. Yaşadığımız tüm sıkıntıların onda korku bırakmaması için uğraşan bendim fakat ilk korkusunu yaşamasına sebep olan yine bendim. "Emre..." sesim iyice kısılmıştı ve korkunç göründüğüme emindim. Sakin ve düzgün adımlarla yanına ulaşmaya çalıştım. Ama öyle bir dağılmıştım ki asla toparlanamayacakmış gibi... Ben yaklaştıkça Emre geri geri gitti ve en sonunda benden kaçmaya başladı. Evde kovalamaca oynadığımız zamanlardaki gibi kaçsın benden istedim ama öyle değildi. Kapıya doğru koşunca arkasından seslenmeme rağmen durmadı. Daha sonra kapı birden açılınca büyük bir bedene çarptı. O kişi Buğra'ydı. Ellerinde bir sürü poşetler vardı, Emre ise benden kaçarak Buğra'nın dizlerine sarılmıştı. Ne aptal bir görüntüydü bu böyle? Biricik kardeşim benden kaçıp nasıl bu halde olmama sebep olan adama sığınabilirdi? Tüm hırsımla Buğra'yı yakalarından tuttuğum gibi arkasındaki duvara çarptım. Buğra'dan gözlerimi ayırmadan Emre'ye doğru konuştum. "Emre odaya çık." İtiraz edecek gibi olunca daha yüksek bir sesle bağırdım. "Emre çabuk odana, hemen!" Koşuşturan küçük adım sesleri uzaklaşınca tekrar tüm kinimle Buğra'yı ittirdim. "Sen ne tür bir yaratıksın lan şerefsiz!" Ellerimi tutmaya çalışmasıyla hırsla geri çekildim. Elindeki poşetleri öldürücü bir yavaşlıkla yere bıraktı. Ellerini teslim oluyor gibi havaya kaldırdı, yüzüne de her zamanki piç gülümsemesini yerleştirdi. "Sakin ol bakalım prenses."
"Annem nerde, babam nerde? Ne yaptınız o it babanla onlara!"
"Demek okudun mektupları... Bak geçmişte yaşananları ben de tam bilmiyorum ama emin olduğum tek bir şey var o da benim sana olan aşkımın daima sons-"
"Kes artık kes! Ne anlatıyorsun sen hala? Daha fazla bu saçmalıkları dinlemeyeceğim!" Emre'yi de alıp bir an önce buradan gitmek istiyordum. Annemle babamın da peşine düşecektim ama hayatımı acilen düzene sokmam, bu Buğra şerefsizinden kurtulmam gerekiyordu. Emre'yi almak üzere merdivenlere yöneldim. Odaya girdiğimde yatağın üstünde korkuyla oturuyordu. Güzel bir hayatı olabilmesi için canımı bile verebilirdim. Gözlerine korkunun ulaşmaması için her şeyi feda edebilirdim. Ama bu olanları engelleyemiyordum. Hayatımız aslında o kadar karmaşıktı ki benim ne Edim'e aşık olmaya hakkım vardı ne de yarım kalan üniversite hayalimi gerçekleştirmeye... Bu hayatı yaşama sebebim sadece Emre olsaydı belki Buğra'ya fırsat vermemiş olacaktım. Annemle babamın o hale düşmesine neden olan adamlara kalbimle, hislerimle yardım etmiştim ben. Daha kötü ne yapabilirdim ki...
Hızla Emre'ye montunu giydirirken ara ara yüzüme bakıyor, ona bakacak gibi olduğumda göz göze gelmemek için gözlerini kaçırıyordu. Üzerimde hala o kafeye giderken giydiğim kazak ve pantolon vardı. Sıkıca yaptığım at kuyruğu saç diplerimi acıtıyor, içimdeki kötü hisleri daha fazla tetikliyordu. Üzerime sandalyeye atılmış kabanımı geçirince Emre'yle birlikte aşağı indik. Buğra tam karşımızdaki koltuğa oturmuş sigarasını içiyordu. Gözleri ikimizin üzerinde oyalandı ve sigarasını küllükte söndürdükten sonra yavaş adımlarla yanımıza geldi. Onu umursamadan masadaki dağılmış mektuplara baktım. Odada bulduğum ve eskiden çok kullandığım sırt çantamı açıp hepsini içine koymaya başladım. Annemle babamı bulmak için her şeyi yapacaktım. Eğer asla olmasını istemediğim ihtimal gerçekleşmişse, onları kaybetmişsem de bu mektuplar bana acımı, intikamımı hatırlatacak, bizi birbirimizden koparanlara bu dünyada rahat vermeyecektim.