10. Bölüm "Yara"

1.6K 156 42
                                    

10.Bölüm "Yara"

Omzumda o kadar keskin bir acı vardı ki gözlerimden yaşlar geliyordu, dayanamayıp kulakları sağır edecek şekilde bağırmıştım.

O oruspu çocukları beni omzumdan vurmuştu. Ben şimdi ne yapacaktım?

Pars, benim bağırmamı duyar duymaz belimden tutup içeriye soktu.

Telaşlı bir sesle, "Bir yerine bir şey mi oldu, niye bağırdın?" dedi. Cevap vereceğim sırada o zaten anlamıştı vurulduğumu; canım o kadar acıyordu ki konuşamıyordum bile ama arabayı kontrol eden bendim. Şu an bu durumda araba sürmek bile çok tehlikeliydi. Pars ise donmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Sana ne oluyor, amına koyayım? Vurulan benim."

"Yaralı halinle bile bana laf yetiştiriyorsun, pes artık. Neyse, arabayı durdur, ben süreceğim." Pars'ın sözünü dinleyip arabayı durdurdum. Bu halimle daha fazla süremezdim.

Pars'la yer değiştirmiştik. Ben zor olsa da ayağa kalkabilmiştim. Şu an yaralı olan omzuma çıplak elle tutuyordum; kanın durması için kumaş lazımdı ama yoktu. Üstümdeki elbiseyi yırtmayı düşündüm ama yırtarsam çıplak kalacaktım.

Pars'ın kokusu burnuma gelmesiyle kafamı döndürüp baktığımda göz göze gelmiştik. Gözlerinden hüzün ve acıma akıyordu. Bana acıyor muydu? Halbuki bana acıyacak son kişi bile değildi; çok yakınımdaydı, üstü de çıplaktı. Elimi omzumdan kaldırıp kendi gömleğini koymuştu. Canımın acısıyla dişlerimi sıktım. "Hastaneye süreceğim, durumun hiç iyi değil." Hayır, hastane olmazdı.

"Hastaneye gitmeyeceğiz, yolu sana tarif edeceğim, itiraz kabul etmiyorum."

"Saçmalama, bu halinle hastaneye gitmeyip ne yapacağız?" Zaten kendimi zorlayarak konuşuyordum, bir de itiraz ediyordu.

Pars'ın gözlerine bakıp, "Dediğim yere sür, lütfen. Şu an hastaneye gidemeyiz; gidersek nasıl vurulduğumu sorduklarında ne cevap vereceğim?" Hâlâ ikna olamamıştı. "Lütfen," dediğimde zarzor ikna olmuştu. Pars'a yolu tarif ettikten sonra gelmiştik. Karan'ın ve Saye'nin yanına gelmemiştik çünkü Saye'nin endişelenmesini istemiyordum. O yüzden kimsenin bilmediği, sadece benim bildiğim evime gelmiştik.

Arabadan çıkıp tökezleyerek yürüyordum, canımın acısı iki katına çıkmıştı. Ayaklarım yerden kesilince küçük bir çığlık attım. Pars beni kucağına almıştı, beni bırakmasını söyleyecektim ki vazgeçtim çünkü kurşunun hemen çıkarılması lazımdı. Beraber içeri girdiğimizde Pars beni koltuğa oturttu.

"Ne olacak şimdi?" Sesinden korku akıyordu.

"Bir şey yapmayacaksın, odana çık." Bir şey yapmasını istemiyordum, beni bu halde görmesini istemiyordum.

"Larissa saçmalamayı kes ve bana ne yapacağımı söyle." diye kükremesiyle dik dik ona baktım. Niye bu kadar sinirliydi şimdi?

"Üç tane havlu, cımbız, sıcak su, gazlı bez, makas, yapışkanlı bant getir, çabuk ol." Derdemez koşup dediklerimi bulmaya gitti.

Allahım, sen bana yardım et. Canımın bu kadar acıması normal miydi? Dayanamıyordum artık, acı öyle böyle değildi. Çok fazla terliyordum, sanırım bugün ölecektim. Gözlerimin ne zaman kapandığını bile bilmiyordum, nefeslerim kesik kesikti.

Ölümün Fısıltıları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin