8.Bölüm: Bizim sorunumuz?

43 8 6
                                    

Saat 4:59. Yorgun ve uykusuzdum. Terden sırılsıklam olmuş vücudum sanki tonlarla ölçülebilecekmiş gibi bir ağırlıklaydı. Bedenim bana ihanet ederek beynimin gönderdiği sinyalleri algılamıyor, Savaş'ın söylediği şeyleri yapmamamı sağlayarak daha çok sinirlenmesine yol açıyordu ve burda yine acı çeken bendim. Ruhsal acıyı her zaman fiziksel acıya tercih ederdim; ruhsal bir çöküntü içinde olduğumda bunun acısını ben değil etrafımdakiler çekiyordu ama fiziksel acıda zayıf bedenim hemen teslim olarak ruhumla beraber kendini ayaklar altına seriyordu.

Güçsüzdüm ve şuan dışarıdan bakıldığında terli bir hobbitten ibarettim. Kısa boyum oldum olası Savaş gibi insanların yanında bana sorunlar yaratmaktan başka hiç bir işe yaramıyordu, insanlara kafa tutamıyordum bile. Biriyle dipdibe olduğunuzda kafanızı kaldırarak bakmanız ve insanların sizi tek kollarıyla bile taşıması, gözlüklü insanların sıcak bir şey içerken gözlüklerinin buhar yapmasından daha kötüydü. Bu kadar küçük ve zayıf bir bedenin sabahın köründe silahlarla antreman yapmasının sonu iyi değildi. Yorgunluktan ağlayacak duruma gelsemde Savaş'ın bundan vazgeçeceğini düşünmüyordum.

"Bu hikayede aşık olmaya zaman yok," demişti Savaş, Eymen'in yanından ayrılırken.

Ama bir gerçek vardı ki, ben Eymen'e aşık değildim. Sadece yakışıklı olması bütün sistemimi alt üst etmiş ve üstüne kibar olması da eklenince ondan birazcık etkilenmiştim, ona kesinlikle aşık değildim. Ama gelin görün ki Savaş aşık olmaya bile zaman bulduğumu ve beni çok fazla boşta bıraktığını söyleyerek beni silahlarla dolu odasına sürüklemiş, kendi deyimiyle oyuncaklarından birini seçerek beni çalışma odasına sokmuştu. İşlerimiz var derken Savaş'ın yine beni bir yerlere götürmesini bekliyordum ama o beni şaşırtmaya devam ediyordu.

Savaş'ın gösterdiği birkaç taktikle bu sefer kimseye zarar gelmeden hedefin kolunu vurduğuma sevinmiştim ama bu sevinç dakikalar, saatler geçtikçe yorgunluğa ve acıya dönüşmüştü. Kapanan göz kapaklarımı açık tutmak zorken bir de silahla hedefi vurmak cabasıydı. Her şey bana göre iyiyken Savaş memnuniyetsiz bir şekilde tekrar, tekrar maketi vurmamı istiyordu.

Kurşun maketin yanından geçerek duvara isabet ettiğinde, "Daha fazla vuramayacağım," dedim.

Savaş duvara yaslanmayı bırakmadan, "Tekrar," derken kafamı delicesine sallayarak kulaklığı çıkarttım.

Beynimi hissetmiyordum. Ne kadar süredir çalıştığımı bilmiyordum ama bildiğim bir kaç şey vardı. Mesela şuan beynimi kullanmadığımı biliyordum, yada bacaklarım ve kollarımı haftalarca hareket ettiremeyeceğimi de biliyordum veya burdan çıkar çıkar çıkmaz uyuyacağımı da biliyordum.

Savaş duvara yaslanmayı kesip yavaş adımlarla yanıma gelirken nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Bu oda fazlasıyla sıcak ve boğucuydu. Ne bir pencere ne de odayı havalandırmak adına olan bir delik vardı, sadece ahşap kapı. O da şuan sonuna kadar kapalıydı. Deniz Beyi uyandırmak istemezdik sonuçta.

Savaş'ın eli, kollarımdan ellerime doğru giderek aşağıya indirdiğim silahı havaya kaldırarak maketlere doğru tuttu. "Sana tekrar vur dedim çilli, beni dinlemiyor musun?"

Yarı kapalı gözlerimle ona bakmaya çalışırken o sanki hiç uykusu yokmuş gibi enerjikti. En ufak bir yorulma belirtisi yoktu suratında. Traş olmamıştı ve bu bile onun yüzünde en ufak bir kusur bile yaratmıyordu, aksine daha da güzel oluyordu.

"Seni duydum," dedim. Sesim her ne kadar istemesemde yorgun ve kısık çıkmıştı. "Yorgunum ve uykum var Savaş, yarın devam ederiz."

Ayaklarım kapıya doğru henüz ilerlemeye başlarken kolumun çekilmesiyle attığım bütün adımları geri gelmek zorunda kalmıştım. Savaş kolumdan çekerken ben ilerlediğim için hafif bir acı dirseğimden bileğime doğru yükselmişti. Ufak bir sızlanma ağzımdan kaçarken Savaş elimi tutarak bu sefer daha sert bir şekilde havaya kaldırdı.

Çil -Askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin