merhaba. sonunda buraya da geldim. 🙂 veyken'e, bazen de elken'e dair yazılmayan, çok içimde kalan sahneleri zaman zaman burada da yazmaya karar verdim. eski yazdıklarımı da sırasıyla yayınlayacağım.
bölüm sonlarında şu iki emojiye rastlayacaksınız: ⛅️🌿
bu iki emoji benim için veyken demek. bu sebeple kullanıyorum. çünkü veysel için kenan, ve kenan için veysel bulutlu günlerin sonunda kenardan kendini gösterip doğan bir güneş demek. o güneşle yeniden yeşeren yapraklar demek...
bölüm başlarında bir fotoğraf, sonlarında bir gif olacak. karakterler zaten var olan karakterler oldukları için gözümüzde canlandırması açısından kolay ve de güzel olsun diye...
ayrıca bazı bölümlerde bölüm şarkısı olacak. o bölüme ait olduğunu düşündüğüm, ya da yazarken o şarkıyı hissederek, dinleyerek yazdığım bölümlerde. umarım siz de okurken bir yandan dinler ve keyif alırsınız.
bu bölüm çok kısa, ama benim için çok anlamlı. yine de koymak istedim bu yüzden. kenan, kardeşi yoğun bakımda yatarken neler hissetti? herkes uyanmasını beklerken onun aklında binbir türlü şüphe, bir sürü kötü ihtimal. yüreği sıkışıyordu ama kimse, hiç kimse yanına gelip elini omzuna koymadı ya... elif de yoktu, yalnızlıktan ölecek sandım bir an. kardeşinin kalbi durdu, kendi elleriyle masaj yaptı. sonrasını göremedik? işte sonrası böyleydi...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kenan başındaki terden sırılsıklam olmuş boneyi çıkartıp doktor odasına girdi. Kapıyı kapatıp kilitledi. Birkaç saniye gözlerini kapatıp öylece bekleyerek derin bir nefes aldı. Bacaklarının onu daha fazla taşıyamayacağını anladığında hâlâ titreyen ellerine baktı.
Sendeleyerek bir adım geri gidip sırtını kapıya yasladı. Sırtının bir nesneye dokunuşuyla hissettiği şey, artık kendini bırakabileceğini söylüyordu. Gözlerini sımsıkı kapattığında yaşlar sakince akmaya başladı yanağından. Ayakları karıncalandı ve olduğu yere oturdu.
Artık kendini tutamıyordu. Elini ağrıyan kalbinin üzerine koyduğunda dudaklarından bir hıçkırık koptu. Orada, o kapı dibinde bağıra çağıra, hıçkıra hıçkıra dakikalarca ağladı. Elini ağrıyan göğsünün üstünden çekmedi. Yumruk yapıp sıktı ama acı geçmedi.
Acı geçmiyordu.
Nefes nefese kaldığında ellerini saçlarının arasından geçirip yutkunarak kendini sakinleştirmeyi denedi. Ama olmuyordu. Gözlerinin önündeki düz çizgiler gitmiyordu. O mekanik ses kulaklarından çıkmıyordu. Kardeşinin kalbi dakikalarca atmamıştı ve o bunu aşamıyordu.
Gözlerini kapatıp bastırdığı hıçkırıklarının sessiz bir iç çekmeye dönmesini bekledi.
"Bıraktım," dedi kekeleyerek.
"Ben... Nasıl yaptım? Nasıl Veysel'i bırakıp çökebildim? Nasıl vazgeçebildim ben ondan? Bütün gücüm nasıl çekildi ellerimden bir anda? Nasıl yaptım? Ben... Ne yaptım?"
Dakikalar boyunca yerinden kıpırdamadı. Yüreğine çöken ağırlık geçmemişti. Boğazındaki yumru da öyle. Ellerine baktı bir kez daha. Titremeleri azalmıştı. Avuçlarını sıkıca kapatıp açtı. Kapıya tutunarak ayağa zorlukla kalktı.
Şimdi olmazdı. Bir kez daha kardeşini bırakıp çökmeyecekti. Bir kez daha vazgeçmeyecekti. En başta kardeşinin, sonra sırasıyla tüm ailesinin ona ihtiyacı vardı. Hem de her zamankinden daha çok. Lavaboya gidip yüzüne soğuk suyu acımasızca çarptı. Aynada birkaç saniye kızarmış gözlerini izledikten sonra kararlı duruşunu bozmamak için kendine daha fazla bakmamaya karar verdi. Önce kardeşi, sonra kendiydi onu için.
Hep böyle olmuştu, hep de böyle olacaktı.
Ellerindeki titreme durduğunda derin bir nefes alıp önce kardeşinin yanına, sonra da ona çok ihtiyacı olan ailesine koştu. Hep koşan adamdı. Kendini sevdikleri için ikinci plana atmak hiç zor değildi onun için. Daha önce yapmıştı, yine yapacaktı.
Kardeşi için, yapmak zorundaydı...
"haydi durma, ağla..."⛅️🌿
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.