Tanıtım

30.2K 905 118
                                    


Herkese merhaba!

Kitabıma hoş geldiniz. 💜 Öncelikle, bir not paylaşmak isterim: Bu benim ilk kitabım ve bu süreçte elbette hatalarım veya anlatım eksikliklerim olabilir. Kitabımı okurken bunu göz önünde bulundurmanızı ve eleştirilerinizi, bu sektörde henüz acemi olduğumu unutmadan yapmanızı rica ediyorum. 🙏🏻

Kitabımı severek okuyan pek çok kişi var; umarım siz de keyifle okursunuz. Her şey tamamsa, ailemize hoş geldiniz! 🫶

Başlangıç saati ve tarihinizi alabilir miyim 🙃

İyi okumalar dilerim 😘🫠

Manisa

"Bugün yaptıkların, yarınını belirsiz kılacak!"

Sadece güldüm. Karşımda, gözleri öfkeyle parlayan, yüzlerinde benim imzamı taşıyan yüzlerce adam... Her biri kin dolu bakışlarını üzerime dikmiş, nefretlerini saklama gereği bile duymuyordu.

"Korkudan altına yapmak üzeresin, ama hâlâ karşımda meydan okuyacak kadar cesursun. Helal olsun sana! Ama bu cesaretini canınla ödemek istemiyorsan, o sesini kıs."

Adam bir adım attı, tam o anda yanımdaki korumalarım silahlarına sarıldı. Onun geri çekilişi, atılan adımla aynı hızdaydı.Ne demişler: "Korku belanın başıdır."

Elimdeki küçük kumandaya bir kez daha bastım. Uzakta 20. depo, göğe yükselen alevlerle birlikte infilak etti. Karşımda duran adamın dişleri öfkeyle kenetlendi; o kadar sıktı ki sanki her an parçalanacaklardı.

Kaşlarımı kaldırarak ona baktım."O orospu çocuğunu bana verecek misin, yoksa depolara veda mı edeceğiz?"

Adam sinirle gözlerini bana dikti. "Tamam... Vereceğim. Ama söz verdiğin gibi, ölüm olmayacak!"

"Sözüm söz. Ölüm yok."

Başını eğerek adamlarına işaret verdi. Vedat denen o iti önüme getirdiler. Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Tam karşısında durduğumda, gözlerinde beliren korku tüm vücudunu sarmıştı. Biraz daha baksam altına kaçıracak.

"Ne oldu Vedat efendi?" dedim, sesimde bir alayla. "Uzaktan bana meydan okumak, bana ve babama küfürler savurmak kolaydı, değil mi?"

Korkudan titreyen sesiyle yutkundu. "Özür dilem—" diyemeden, cebimdeki bıçağı çıkarıp sol bacağına sapladım. Çığlıklar içinde kıvranırken, sapladığım bıçağı acısını artırmak için yavaşça çevirdim.

Vedat'ın kardeşi Rıfat, bu sahneye dayanamayarak bana silah çekti, fakat adamlarım çoktan onun önüne geçmişti. Ben ise Vedat'a bakmaya devam ettim, soğukkanlı bir şekilde."Babamı aşağılayıp, bana orospu diye seslenirken bunların olacağını hiç mi düşünmedin?" dedim, sesimi yükselterek. "Şerefini yitirmiş bir hainsin!"

O sırada adamlarımdan Yusuf, elinde bir telefonla yanıma yaklaştı. Gözlerindeki gerginliği hissederek ona telefonu açmasını işaret ettim. Telefonu elime aldım ve babamın yüzünü ekranda görünce, kalbimde bir sıcaklık hissettim. Babamın bakışlarında herkesin göremediği bir gurur vardı, sevgisini yalnızca gözleriyle gösterirdi.

Babamın sakin, ama güçlü sesi telefonun hoparlöründen yankılandı."Veliahtımla tanıştınız. Onun da benim kadar acımasız ve cesur olduğunu gördünüz. Artık bu saatten sonra bana değil, ona hesap vereceksiniz. Onun saçının teline bile dokunan, hesabını bana değil, ona verecek!"

Babasının sözleri, kalabalığın üzerine bir balyoz gibi indi. Herkes mesajı almıştı. Artık babamın yerini ben alıyordum. Ve ben kimdim?

Ben Aden Duru Şanlıkan. Yeraltı dünyasının ünlü ismi Ertal Şanlıkan'ın tek veliahtı, 23 yaşında babasının yerine geçen tek kişi. Annem ne kadar karşı çıksa da, bugün resmi olarak duyuruldu: Babamın yerini ben aldım.

Telefonu kapattım. Vedat'ın bacağından bıçağımı çekip, arkamı döndüm. Beş yüz adamın arasından geçerek, büyük siyah minibüsün kapısına ulaştım.

Binmeden önce elimdeki kumandaya birkaç kez daha bastım ve geriye kalan üç depo daha büyük patlamalarla havaya uçtu. Gökyüzü alevlerle aydınlandı.

"Resmi olarak veliahtsın," dedi Ceyhun, bakışlarında bir tebessümle.Gözlerimi kısıp gülümsedim.

"Bu saatten sonra Duru'yu değil, Aden'i göreceksiniz. Bu saatten sonra babamın kızını tanıyacaksınız."Minibüse bindim. Arkada koruma araçlarıyla yanan depoların arasından geçerek uzaklaştık.

Şanlıurfa (Rıha)

"O iti bize vereceksin, Hamdi Ağa!"

"Oğlumu alman için önce buradaki adamları ezmen, sonra da beni çiğnemen gerek!"

"Seni çiğnemeyeceğimi mi sanıyorsun Hamdi Ağa? O şerefsizi almadan buradan ayrılmayacağımı gayet iyi biliyorsun!"

Tam silahlar çekilirken, iki aşiret arasında Haşmet Babaoğlu araya girdi. Rıha topraklarının en büyük aşiretlerinden birinin başıydı o.

"İki taraf da silahları indirsin! Bu işi uhuletle çözeceğiz," dedi kararlı bir sesle.

"Ne uhuleti Haşmet Ağa? Benim kanıma karşılık para mı verecekler? Bunu kabul eder miyim?" diye haykırdı genç adam.

Haşmet Ağa, genç adama döndü. "Kız verecekler. Biliyorsun, bu davalar ya ölümle ya da berdelle çözülür. Biz de bu işi berdelle çözeceğiz. İki taraf da birbirine kız verecek."

Aşiretler onayladı ama herkesin kafasında aynı soru vardı: Süleyman Demirel’in kızı yoktu, bu berdel nasıl olacaktı?Genç adam alayla güldü.

"Bana karısını mı verecek Haşmet Ağa? Herkesin bildiği üzere bu adamın kızı yok. Bu seçenek fesh edilmiştir. Geriye sadece ölüm kalır."

Kalabalığın yarısı bu durumu kabul etti, diğer yarısı çaresizce sessizliğe büründü.

Tam o sırada, Süleyman Demirel’in sesi yankılandı:"Benim bir kızım var!"

Herkes donup kaldı. Yıllardır saklanan gerçek, oğlu için açığa çıkıyordu. Süleyman Ağa'nın kardeşi Ahmet Demirel de doğruladı. "Ağabeyim doğru söyler. Yıllarca sakladığımız bir kız çocuğumuz var ve onu berdel olarak vereceğiz."

Şok içindeki genç adam, inanamayarak sordu: "Nerede bu kız?"

"Manisa," dedi Süleyman Ağa.

"Adı ne?"

"Duru..."

                      - BÖLÜM SONU -

Nasıl buldunuz?

Söylemek istediğiniz şeyler?

YARIM KALMIŞ İNTİKAM {ARA VERİLDİ}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin