𝟑

23 6 3
                                    


Yalanlar;bazen bizi kurtaran, ama bir o kadar da tehlikeli olan, bazen ayrılıklara sebep olan, bazende kendimizden nefret etmemizi sağlayandır.

-

Mesajları gülümseyerek kapattım, eve kadar tekrar koşacaktım ancak adımımı atar atmaz dizimdeki acı kendini gösterdi. Kot pantolonum yırtılmış, dizim soyulmuş, çizilmişti. Yüzümü buruşturdum ve çantamın en ön gözünden bir peçete kaptım. Yaraya hafif hafif baskı uygularken, bir yandan da inliyordum. Eve gitmem gerekiyordu, annem merak edecekti.

Zorlanarak da olsa, kendimi kaldırmayı başarmış eve doğru topallayarak gitmeye başlamıştım.

Minho'ya koşacağım demiştim, yalan söylediğim için üzgünüm hyung!

Yaklaşık yarım saat olmuştu, evin önüne -çok şükür ki- adımımı atmıştım. Annem beni böyle dağılmış görürse çok üzülürdü, telefonumun kamerasını açıp yüzüme baktım. Dudağım patlamıştı, fakat onun dışında çokta bir şey yoktu. Bir peçeteyi de dudağıma bastırdım. Ne diyebilirdim, hmm, dudağımı ısırdım? Okulda kavga ettim? Yok bu olmaz, dudağımı ısırdım en mantıklısıydı. Elimdeki kamerayı tam indirecekken, kamerada fark ettiğimle durdum. Gözlerim bana oyun oynuyordu, o, o gerçek değildi!

Siyah bir beden, hiç tereddüt etmeden ve durmadan bana yaklaşıyordu. Bacaklarım kilitlenmiş gibiydi, yerimde kalakalmışken, bir tek ağzımı açıp çığlık atabildim. Sonrasında ise kafamı kaldırdım, adam gitmişti! Tanrım sana şükürler olsun, telefonu hızlıca çantama attık ve kapıya kadar koşturdum. Kapıyı hızlıca çaldım, annem endişeyle kapıyı açtı.

"Oğlum hoşgeldin"

Gülümsedim.

"Hoşbuldum annem, nasılsın bakalım?"

"İyiyim canım, gel içeri geçte otur" çantamı kaloriferin önüne bırakıp salona doğru geçtim. Tekli koltuklardan birine oturdum, annemde gecikmeden karşıma oturdu.

"Oğlum, dudağında neden peçete var- Hii, pantolonunda yırtılmış, kavga mı ettin?"

"Anne endişelenme, ben iyiyim. Bahçede top oynarken düştüm, iyiyim. Olabilir böyle kazalar, sen hep öyle derdin değil mi?" annem kafasını salladı, gülümseyerek yanaklarından öptüm, "Ben odama geçeyim, olur mu?" annem yine kafasını salladı, gitmeden koridordaki çantamı aldım. Tam odama geçerken, annemin içerden bana seslenmesiyle durdum.

"Börek yapmıştım sen seviyorsun diye, mutfakta, alıp ye aç kalma"

"Yaa, çok teşekkür ederim. Hemen alayım" çantamı orada bırakıp mutfağa doğru yöneldim. Fırından gelen mis gibi kokular bile başımı döndürmeye yetiyordu. Sessizce bir tabak çıkarıp tezgaha koydum, babam gürültü sevmediği içindi bu dikkatim. Tabağa iki parça börek koyup çatal aldım, "Annem, ben böreklerden aldım. Odamda dinleneceğim, sende öyle yap" 

"Tamam oğlum, seni seviyorum"

Anneme koridordan öpücük atıp bir elimde börek bir elimde çanta ile odama geçtim. Saat altıya yaklaşıyordu. Minho'nun beni aramasına az kalmıştı. Elimdeki tabağı ve çantayı bırakıp üzerimi değiştirdim. Önce yüzüme biraz kapatıcı sürdüm, sonrasında saçlarımı toplayıp dudaklarıma hafiften renk verdim. Üzerime beyaz bir tişört ve altıma da siyah bir şort giydim. Yatağa kendimi attıktan sonra, kucağıma telefonu aldım ve biraz aramasını bekledim. Tam gözlerimi kapayacakken, titreyerek çalan telefonla dikleştim. Boğazımı temizleyip telefonunun kamerasını açtım, yüzüme dikkatlice bakmaya başladım. Alnımdaki sivilceleri kapatmıştım, şuan yüzüm bebek gibiydi. Herhalde yaşımı anlamazdı.

Parmağımı o yeşil simgeye dokunurup sağa kaydırdım, kendimi göstermeye henüz hazır olmadığımdan kamerayı bir parmağımla kapatıp ardından görüntümü kapattım. Telefondan gelen ilk ses onun kıkırdama sesi oldu.

"Hyunjin, orada mısın?" dedi gülerek.

Kahretsin, bu ses... Beni delirtmek istiyordu galiba, gerçi ben sesini duymasamsa deliriyordum ama olsun.

"Burdayım"

"Hadi göster yüzünü, bende açacağım görüntümü" onun için herşeyi yapardım, ve şuan kendini ortaya atmıştı, yapacak mıyım diye. Ve evet, yapacaktım.

"Pekala, üçe kadar sayıcam açalım" derin bir nefes verdim ve saymaya başladım, "Biir, ikii, üç!" açma tuşuna hafifçe tıkladım, gözlerimin kapalı olduğunu fark etmemiştim. Bir tanesini aralayıp ona baktım, ardından diğerini. Ekrana bakmamak için kendimi yiyordum, hem korkumdan hemde kalp krizi geçirmek için çok gençtim. Minho ise burnundan gülermişcesine sesler çıkardı ardından ise kahkaha patlattı. Acaba, on beş yaşında olduğumu anlamış ve yüzümün komikliğine mi gülüyordu? Bir anlık gözlerimin dolmasını durduramadım. Göz kapaklarım titriyordu, dudaklarım istemsizce büzülmüştü. Bir kaç saniye sonra gülme sesleri durdu.

"Güzelim, neden gözlerin doldu şimdi?" nasıl yani, bana gülmüyor muydu?

"S-sen bana gülmüyor muydun?" hala yüzüne bakmamak için can çekişiyordum

"Sana gülüyordum" bir saniyeliğine hüngür hüngür ağlama isteği doldurdu içimi fakat durdum, hala bir yanlış anlaşılma olması ihtimaline karşı, "Ama kameraya bakmamak için direnmene gülüyordum" o an refleks mi diyeyim mutluluk mu diyeyim, aniden ekrana çevirdim yüzümü. Sonra ise yaptığım şeyi anladım, fakat biraz geç mi olmuştu sanki?

O büyük bir kahlaha patlattı, gülüşü kadar mükemmel bir ses duymadığımı düşündüm. Gözleri, annemin boncuklarına benziyordu. Saçları ise dokunma isteğimi uyandırıyordu.

"Beğendin mi?"

"Hm?" daha çok güldü, ne yani dalmış olabilirim. Değil mi?

"Neyse bu kadar gülmek yeter, nasılsın bakalım?"

"İyiyi-" derken, odama annemin dalmasıyla titredim. Eğer onun tanımadığı biriyle konuştuğumu öğrenirse çok kızar, telefonumu alırdı. O yüzden hemen telefonu yatağın üzerine koyup ters çevirdim, sesini de kıstım.

"Oğlum, börekleri yedin mi? Biraz daha getirmemi ister misin?"

"Aaa, ben onları yemeği unuttum. Söz sana yiyeceğim" annem gülümsedi ve kafa sallayıp çıktı. Hemen elime telefonu aldım, Minho sorgular bir suratla bana bakıyordu.

"Kimle konuşuyordun?"

"Annemle" kaşları çatıldı, nasıl yani inanmamış mıydı? Evde başka bir kadınla olduğumu falan mı düşünmüştü yoksa? "Gerçekten annemle konuşuyordum, inanmıyorsa-" kafasını iki yana salladı ve dudaklarını araladı.

"Hayır sana inanıyorum, ama... Bana annenin sesi gelmedi. Uzaktan mı konuşuyordu?" yutkundum.

"Bilmem, aslında o kadar uzak değildi. Kısık sesle konuşur biraz, babam ses sevmez diye"

"Hmm, anladım. Eee, ne yemeyi unutmuşsun?" gülümsedim, bir gün buraya gelirse, anneme yine bunlardan yapmasını söyleyecektim. Çünkü annemin böreklerini sevmeyen yoktu.

"Börekleri, çok güzel yapar kendileri" elime tabağı aldım ve göstermek için ona uzattım...

-

Az çok fic kafanızda şekillenmiştir diye düşünüyorum, beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yazmayı unutmayın. Okuduğunuz için teşekkürler!

𝐀 𝐂𝐀𝐒𝐄 𝐎𝐅 𝐓𝐇𝐄 𝐇𝐄𝐀𝐑𝐓ʰʸᵘⁿʰᵒHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin