𝟕-𝐅𝐢𝐧𝐚𝐥

28 8 5
                                    


Eğer sona geldiysek, bir bedel ödemeliyiz, öyle değil mi?

-

Hyunjin

"Minho, sensin" usulca kafa salladı, gerçekten gelmişti. Benim için gelmişti, beni görmek için. Kapıyı hızlıca açtı ardından içeri girdi. Kapıyı kapattı, bir anda kollarında dönerken buldum kendimi. Gözlerim doldu, onu itmek istedim bana yaşattığı acıdan dolayı, ama içim elvermedi bir türlü. Daha sıkı tutundum, hıçkırmaya başladım. Bir süre sonra indirdi yavaşça. Yüzümü elleri arasına aldı, dudaklarımı öpmeye başladı.

Yüksek ses ve ışığın beş metre öteden gözüktüğü o mekana vardıklarında, Hyunjin heyecanla arabadan ilk inen olmuştu. Minho ise peşinden inmişti, çabucak yanına gitmiş elini tutmuştu. Eğilip dudaklarına zarif bir öpücük daha bırakmıştı

Kapalı gözlerimi açtığımda, onun dudaklarımdan ayrılmış bana bakıyor olduğunu gördüm. Gözleri özlemle bakıyordu, acı çekiyor gibi bakıyordu.

"Bebeğim seni çok özledim"

"Bende seni özledim" ikimizde ağlamaya başladığımızda, boynuna atladım.

Sevgilisinin boynuna atlayıp ayaklarını havada salladı, büyük onu etrafında döndürürken alkışlar yükseldi.

Burnumu boynuna götürdüm, derince içime çektim kokusunu, "İçeri geçelim mi?" dedim, kafa salladı. Fakat onu durduran bişey vardı sanki.
"Bebeğim, bana odanı göster boşver içeriyi"

"Neden?"

"Merak ediyorum çünkü, odanı. Seninle görüntülü konuştuğumuz yeri" kafa salladım, olabilirdi değil mi?

"Tamam hadi gidelim" elini kavrayıp çekiştirmeye başladım, o ise gülerek geliyordu. Odanın kapısını açtım. Sonra ise beğenip beğenmediğine bakmak için ona baktım. Yüzü hala bembeyazdı, garip garip bakıyordu. Ben ise gülümseyerek ilgisini çekmeye çalışıyordum. Sanırım hala şoktaydı, "Minho hyung, hala şoktasın galiba, elini yüzünü yıkamak istermisin hm?" kafasını salladı, elimde koridorun sonundaki lavaboyu gösterdim, "Orada lavabo" elimi bırakıp hızlıca gitti. Dudaklarımı büzdüm, acaba beğenmemiş miydi? Omuz silkip yatağıma oturdum. Düşündüm, madem evli ve çocukluydu neden beni öpmüştü? Yoksa istemeden mi evlenmişti?

Lavabonun gıcırtılı kapı sesi geldiğinde çıktığını anladım, çabucak yanıma gelmişti, yavaşça oturdu. Elleri titriyordu, renksizdi. O iğrenç mimikleri gene yapıyordu, "Minho hyung, düzgün gül" yapmıştım başarmıştım! Kibarca söylemiştim, sesleri duymamıştım. Biliyordum işte o benim ilacım gibiydi.

Bunu duyduğu direk gülmeyi bıraktı ve beni koltuk altlarımdan tutup kucağına oturttu. Gülümsedim, bu pozisyonu seviyordum. Sonra ise sarıldı, az önce kapıda ona yaptığım gibi boynumu kokladı. Sonra ellerimi kucağında topladı ve sıkı sıkı tuttu. Sanki bir şey diyecekmişte, diyemiyormuş gibiydi.

"Hyunjin, sana anlatmak istediklerim var. Ama... Ama bunları anlattıktan sonra, benden nefret etme olur mu? Herşeyi senin için yaptım" kafa salladım, "Hyunjin, biz seninle küçükkende tanışıyorduk" gözlerim fal taşı gibi açıldı, nasıl yani o benimlr arasında on beş yaş olduğunu kim olduğumu biliyor muydu? "Evet, senin kim olduğunu, aramızda kaç yaş olduğunu, annenin babanın kim olduğunu biliyordum" yutkundu, ağır geliyormuş gibi. Sonra devam etti.

"İki yıl öncesine kadar, bir trafik kazası geçirdik. Biz sevgiliydik Hyunjin" ağzım açım kalmıştı, nefesim kesilmek üzereydi. Ben, onunla. Biz sevgilimiydik? "O gece çok güzeldin, baş döndürecek kadar. Arabayla aldım seni, doğum günündü. Partiye gittik, ama ben partide çok içmiştim. Ş-şuan evli olduğum eşim, Felix. Bizi bırakmayı teklif etmişti, ben reddettim" ufak yaşlar, süzüldü yanağından çenesine kadar. Elimi kaldırıp baş parmağımda sildim yaşını. Gözlerini kapatıp elini avcuna aldı ve öptü, "Arabaya bindik, sarhoş olduğumun fakındaydın. Beni uyardın, ben dinlemedim. Giderin ben, dedim sana. Bana güvendin, sana söz verdim. Hızlı gitmeyeceğim, diye. Tutamadım Hyunjin. O gece çok hızlı gidiyorduk, durmam için bağırdın. Korktuğun için durmaya çalıştım, ama frenler patlamıştı. Durmak için çalıştım, ama o kadar hızlıydık ki... O kadar hızlıydık ki, duramadık. Tam önümüzde koskocaman bir uçurum vardı. Sana bana sarılmanı söyledim, sarıldın, beni sevdiğini söyledin" fark etmemiştim, sıcak damlaların tişörtüme damladığını, "Ağlama lütfen" bu sefer göz yaşlarımı silen o oldu, "Gözlerimi açtığımda hastanedeydik, seni ameliyata almışlardı. Annen perişan haldeydi. Annen sonra seni aradığımı anladı, mecburen herşeyi açıklamıştım. Sonra, şaşkınlıktan bayılmıştı. Ameliyatın bitti, doktorlar ameliyatının güzel geçtiğini söylediğinde dünyalar benim olmuştu. Ancak, senin kalıcı bir hafıza kaybına mahkum olduğunu söylediler. Olsun dedim, ben kendimi hatırlatırım. Fakat annen, bu fırsattan itibaren gitmemi söyledi" kafamı iki yana salladım, hayır, beni bırakmamıştı. Bırakmazdı.

"Beni, beni bırakmadın?" kafasını öne eğdi, hıçkırıkları fazlalaştı, "Yapmadın, hayır! Yalan söylüyorsun"

"Zorundaydım. Herşey benim yüzümdendi, sana kendimi hatırlatma gibi bir şeyi hak etmediğimi düşündüm.Bilmiyorum, belkide benden daha fazla zarar almanı istemediğim için. Annen gitmem için para teklif etti, ama hayır. Kabul etmedim. Onlara, sana iyi bakmalarını söyledim. Hemde çok iyi" biraz durduktan sonra dudaklarını birbirine bastırdı, tuttuğu nefesini verdi, "Sonra Felix karşıma çıktı. Ona aşık oldum, en azından aşım olduğumu sandım. Herşey seni unutmak içindi. Bir kız evlat edindik, senle hayal ettiklerimi onunla gerçekleştirdim. Kızımın adını Hyunjin koydum. A-ama, o da öldü. Daha bugün" elimi ağzıma götürdüm. Nefesim daraldı. Gözlerimi kırpıştırdım, "Senden, herşey için çok özür dilerim. Lütfen beni, yaptıklarım ve yapacaklarım için affet. Bütün hepsi sana olan sonsuz aşkım için. Nolur, kızma" yapacaklarım demişti, ne yapacaktı? Doğruldum, gözlerimi kıstım.

Sonra ise bir ses duyuldu dışardan. Polis sirenleri ve ambulansın kulağa çığlık gibi gelen sesleri...

"Ne oluyor?"

"Güzelim, sen. Sen hastasın, kahretsin ki öyle"

"H-Hayır, ben hasta değilim" ellerini yüzüme koymaya çalıştı, ancak kendimi geri ittirdim. Ben hasta değildim, yalan söylüyordu, "Bırak dokunma bana, ben hasta değilim!" bağırarak ağlamaya başladım. Ben hiçbir şey yapmamıştım ki, ne suçum vardı?

"Özür dilerim" kapının çalışı kulağımda bir uğultu gibiydi. Polisin bağırışı, Minho'nun öylece durması. Sonra ise kırılan kapının gürültülü sesi, polislerin odama girişi. Beni onun kucağından alışlarını, "Özür dilerim, yemin ederim sana seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim, nolur affet" ellerime geçirilen kelepçenin şıkırtısı rahatsız ediciydi. Kendime gelemiyordum, gidiyordum ama adımlarım bile belli belirsizdi.

Ne zaman kapıya çıkmıştık? Minho'nun çığlıkları buraya kadar geliyordu, ama hepsi hayal meyaldi. Biz, biz kavuşmuştuk. Neden hikayemiz mutlu bitmiyordu?

Sevgilimin evden çıkıp adımı haykırdığını işittim, ardından bir silah sesi duyuldu. Yere çömeldim, kulaklarımı kapatmak istedim ama ellerim kelepçeli olduğundan yapamadım. Ardıma bakmak istemiyordum, ama derin bir nefes alıp baktım. Sonra düşündüm ki, keşke bu benim son nefesim olsaydı.

Sevgilim dizleri üzerindeydi, kan kusmuştu. Gözleri dolu doluydu, bana gülümsüyordu. Elini kaldırdı, el salladı bana.

Minho ona koşmak istedi öpmek sarılmak, ama sadece uzaktan baka kaldı. El salladı, çekip gitti.

Çığlık attığımı hatırlıyordum, polislerin ellerinden kaçtığımı. Yanına gittiğimi, uyanması için sarstığımı, öptüğümü. Defalarca kez onu sevdiğimi söylediğimi hatırlıyordum.

Onların hikayesi bitmişti, ama Hyunjin'in acısı daha yeni başlıyordu,
Sona gelinmiş, bedeller ödenmişti,
Kitap bitmişti, ama onların sevigisi asla...

𝐀 𝐂𝐀𝐒𝐄 𝐎𝐅 𝐓𝐇𝐄 𝐇𝐄𝐀𝐑𝐓ʰʸᵘⁿʰᵒHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin