Kalabalik bir yanlizlik...
Bu sabah Madam Eleni'nin bastonunun sesiyle uyandim. Ne zaman ilgiye ihtiyac duyarsa bastonuyla yere uc kere vurur ve beni yanina cagirir. Bahanesi hep aynidir. Ya tansiyonu dusmustur ya da cikmistir. Yuzumu bile yikamadan hemen yukariya yanina ciktim.
-Gunaydin Madam Eleni...
-Gunaydin mi kaldi cocuk! Oluyorum burada hic bakmiyorsun bana. Tansiyonumu olc hadi...
-Hemen olcuyorum, olmek icin hic guzel bir gun degil hem... Bogaz'a karsi birer sabah kahvesi mi icsek?
-Icelim yavrucugum.
-Siz terasa gecin ben geliyorum.
-Tamam gel bakalim.
Madam Eleni hayatinin boyuk bolumunu ilgi icinde gecirmis bir kadindi. Ta ki su doneme kadar... Artik etrafinda kimse dolasmiyor, kimseden ilgi goremiyor ve bu durum onu hircin, aksi bir ihtiyar yapiyordu. Ihtiyarlik lafin gelisi tabii cunku o hala otuzunda!... Kahveleri hazirlayip terasa yanina ciktigimda coktan Bogaz'in guzelligine kaptirmisti kendini...
-Asik ol Burak asik. Bu yaslar bir daha gelmez oglum.
-Olamiyorum Madam Eleni.
-Neden olamiyormussun? Begenmiyor musun kizlari?
-Begeniyorum ama asik olamiyorum.
-Yoxsa sende filofobi mi var evladim?
-O ne Madam Eleni?
-Sevmekten, asik olmaktan korkmak... Korkuyor musun sen?
-Yok yok. Iyiyim ben, korkmuyorum... Hadi kahvelerimizi icelim.
-Icelim bari...
Madam Eleni'ye yok desem de, basbayagi korkuyordum asik olmaktan. Sevip sevilmemekten degildi korkum ama askin beni degistireceginden korkuyordum. Kitaplara ve denizlere asikken, hayatima giren kadinla ya tum bunlar degisirse diye korkuyordum. Alismaktan ve bir sure sonra yine bir basima kalmaktan korkuyordum. "En buyuk korkularimiz kimseye itiraf edemediklerimizdir..." yaziyordu bir kitapta... Iste benimde en buyuk korkum buydu. Asik olmak ve kendimden vazgecmek.
Uzun zaman boyunca bu konuyu dusunmustum ama isin icinden bir turlu cikamamistim. Bazi insanlar birbirilerini her seyden vazgecebilecek kadar seviyorlardi. Iste ben bunu yapamiyordum. Ben sahip olduklarimdan vazgececek kadar sevmedim hicbir kadini. Belki de bu bir basinaligin tek nedeni buydu.
Madam Eleni ile kahvelerimizi ictikten sonra musaade isteyip kendi daireme indim. Hemen yagsiz bir omlet hazirlayip, uc zeytin ve bir dilim kizarmis ekmek yedim. Ardindan gunluk sporumu yaptim ama artik biraz zorlandigimi hissediyordum. Yoksa ben de mi yaslanmistim? Yirmi sekiz yasindaki bir adam ne kadar yaslana bilir ki?...
Otuz besinci sinavdan sonra yogun bir oskuruk tuttu cigerlerimi ve yarim biraktim sporumu... Dus yapip cikmam gerekiyordu artik cunku dukkani acmamistim ve saat on bir olmustu.
Penceremden Basak'a baktim. Iste benim icin dunyanin en buyuk huzunlerinden biri de buydu. Ben ona bakabiliyordum ancak o beni goremiyordu. Pencerelerimizin arasinda bir makara vardi ve o makaraya bagli olan sepetle seslendirdigim kitaplari ona gonderiyordum her sabah. Bu kadar seye yetismek beni gercekten yormaya baslamisti ama getirdigi mutluluk yorgunlugumu silip atiyordu.
Iste yine karsimdaydi. Cok sevdigi armut koltuguna oturmus kumral saclarini tariyordu. Keske uzerindeki zarafeti kendi de gorebilseydi diye dusundum. Onunla apartmanlarimizin yakinligi sayesinde arkadas olmustuk. Odasi cok sadeydi ve genelde tulunu kapatmayi unutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkma Kalbim
Teen FictionVapur denize martilar gökyüzüne güneş gülüşüne... Ve sen en çok benin yanima yakışırsın...