Zeynep valizlerini hazırlamış tükenmiş enerjisiyle siyah olanının üzerine oturmuştu. Ne zor geliyordu taşınmak, kalkıp gitmek. Her biri ayrı işkenceydi. Odasında turlayan gözleri eski anıları görmüyor bu eve karşı en ufak bir eski dost hissiyatı taşımıyordu. Uzaklaşmıştı Zeynep. Bu duvarlar, bu eşyalar hepsi yabancıydı Zeynep'e. Sanki istenmeyen bir misafirdi. Kendini ait hissedemiyordu nihayet. Oysa yıllar sonra ilk kez bu eve girdiğinde nasıl da huzurlu hissetmişti. Bir yere ait olmak nasıl da iyi gelmişti ona. Sürgünle geçen onca senenin ardından olması gereken yerde olduğunu hissetmiş anında benimsemişti.
"Zeynep hazırım ben." Zeliş yüzünde yorgun da olsa umutlu bir ifadeyle konuştuğunda Zeynep ona imreniyordu. Bu ifade bir yerlerden tanıdık geliyordu ona.
"Konuştun mu Zerrin ablayla?"
"Konuştum. Çok sevindi valla. Hazırlık bile yapmış geliyoruz diye."
Zeynep kafasını sallayıp kalktı valizin üzerinden. Halil'in gitmene izin vermeyeceğim demesinin üzerinden 2 gün geçmişti. Bir şey yaptığı yoktu. Bir şey yapmasını bekleyen de yoktu gerçi.
"Köylülerle vedalaşmak ister misin?" Zeliş sorduğunda Zeynep "Güzel şaka." diyip güldü.
"Şaka değil aslında."
"Ne diyorsun Zeliş. Kiminle vedalaşacağım?"
"Şu Gül teyze varya, ilk gün görmüştük."
"Eee ne olmuş ona?"
"2 gündür yemek getiriyor bize."
"Ne?" Zeynep karnında hissettiği kasılmayla ayaklanmış Zeliş'e inanmaz gözlerle bakıyordu.
"İki gündür işte sabahın köründe gelip yemek getiriyor bize. Seni soruyor."
"Bana neden söylemedin?"
"Korktum çünkü."
"Neyden korktun?"
"Vazgeçersin diye. Taşınmaktan yani. Sen tam kabul etmişken söyleyemedim." Zeliş mahcup hissediyordu hissetmesine ama herhangi bir saldırı altında kalırsa kendini savunmaya da hazırlıklıydı. Neyseki Zeynep kızmadı Zeliş'e.
"Vazgeçmem Zeliş. Tek bir umut toparlamaz beni artık." Zeliş doğruluğundan emin olmak ister gibi bir süre Zeynep'e baktıktan sonra "İyi o zaman. Gitmeden vedalaşmak istersin belki. Senin için önemli biri gibi görünüyordu." dedi.
"Bilmem." Zeynep mutfağa doğru ilerleyip sarma tenceresini görünce kapağını açmış bir tanesini eline almıştı.
"Gül teyze mi yapmış bunu?"
"Yani herhalde." Zeynep yemek istediyse de vazgeçip tencereye geri koydu sarmayı.
Tam bu sırada kapı çaldı.
"Gelenimiz gidenimiz eksik olmuyor vallahi." Zeliş söylenip kapıyı açmaya gittiğinde Zeynep mutfakta oturmuş sarmaya bakıyordu.
Feraye mutfağa girip karşısına dikildiğinde en ufak bir tepki vermedi.
"Gidiyor musun?" Valizlere bakıp sormuştu Feraye. Sesinde şaşkınlıkla karışık korku vardı.
"Hoşçakal demeye mi geldin?"
"Seni almaya geldim." Zeynep'in kaşları çatıldı. Halil mi göndermişti Feraye'yi, böyle saçmalık olur muydu?
"Ne diyorsun Feraye?"
"Kadir'e kıymet verirsin sanırdım." Feraye Zeynep'in terslemesine sinirlenmiş sesinin yükselmesine engel olamadan konuşmuştu.
"Oysa umrun olmadı." Zeynep Kadir'in ismini duyduğunda duraksasa da Feraye ile aynı öfkeye bürünmesi uzun sürmemişti.
"Hayırdır, hesap mı soruyorsun?" Hesap mı soruyordu? Bu köyde hiç kimse Zeynep'e hesap soramazdı. Kimsenin hakkı yoktu. Kimsenin haddi değildi.
"Kadir nerede biliyor musun? Ortalıkta yok bir haftadır fark etmedin bile. Oysa sen ortalıktan kaybolduğunda..." Feraye kendine engel olmaya çalışır gibi gözlerini kaçırdıktan sonra "Neyse ne. Sözüm o ki ya Halil Kadir'i de Kudreti de öldürecek ya da Kadir ve Kudret bir olup Halil'i öldürecek." diye sözünü tamamladı.
"Peki ben ne yapabilirim bu durumda?" Zeynep dalga geçer gibi sordu.
"Köyde bahis falan mı açıldı?"
"Yani eğer öyleyse benim oynayacak param yok. Olsaydı da kime yatırırdım karar vermesi zor gerçi. Tavsiye vermeye mi geldin?"
"Kafayı yemişsin sen."
"Yok valla sabahtan beri hiçbir şey yemedim iştahım yok bu aralar." Feraye bir süre Zeynep'in umursamaz halini anlamlandırmaya çalıştı. Ardından çaresizce sandalyeyi çekip oturdu. Dizinin sallanmasına engel olamıyor ne demesi, ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
"Bana bak." Madem Zeynep hakikaten deliydi, o halde onunla deli deli konuşmak lazımdı. "İstemez misin dahil olalım?" Zeynep'in tepkisini kontrol ettikten sonra açıklamaya koyuldu.
"Halil sürekli ava çıkar. Nişancıdır da. Attığını vurur. Kadir ile Kudret de sanmam ellerine tüfek almışlar mıdır? O yüzden Halil bunları bir haftadır dağdaki evde tutuyor. Eğitim verdiriyor onlara. Tüfek kullanabilsinler diye. Düşünebiliyor musun? Bir haftalık eğitim bitti. Bugün büyük gün. Ormana çıkacaklar. Onlar 2 kişi Halil tek. Ormanı Halil yıllardır biliyor. Onlar bir haftadır. Halil adaletli olduğunu düşünüyor bunun."
"Demem o ki. Tam bir deli işi. Gel biz de tüfek alalım elimize. Girelim ormana. Kim kimi vurursa artık. Nasıl fikir?" Feraye ciddi ciddi sorduğunda Zeynep dinlediklerine şaşırmadan kafasını sallayarak dinliyordu Feraye'yi.
"Gayet mantıklı."
"Di mi? Bence de."
"Gidelim hadi. Zeliş'e haber vereyim ben."
"Tamam." Feraye arkasını dönüp Zeliş'in yanına gitmeye davranan Zeynep'i "Zeynep abla." diyerek durdurdu.
"Herkes kendi kıymetlisini korusun olur mu?" Derin bir iç çekip kafasını eğdikten sonra ekledi.
"Sen Kadir'i koru. Ben Halil'i. Bu işin şakası yok. Elimizden geleni yapalım."
________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşkıyadan Da Beter
General Fiction"Görüyor musun şu toprağı?" Demişti Halil. "O bile kabul etmez seni." İşte öyle bir kindi bu. Yıllar geçse de aradan, yılların aşkı da olsa, Halil tutuyordu kolundan taa köyün dışına kadar savuruyordu Zeynep'i. Zeynep ise güzel sesiyle hep aynı tü...