7.bölüm~Görev

949 59 22
                                    

Helllooooğğ ben geldimmmm. Umarım hayatınız yolunda ve güzel gidiyordur. Umarım her şey istediğiniz gibidir. Değilse bile her zaman bir yol vardır. Unutmayın o yolları çizen kalem sizin elinizde.
Çok uzatmayacağım hemen bölüme geçiyorum. İyi okumalar...

Oylarınızı ve Yorumlarınızı
Bekliyorum
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Odamdaki pencereden dağlara bakıyordum yine. Yavaş yavaş batan güneş gündüzüde beraberinde götürüp gidiyordu. Yavaştan kararan turuncumsu havaya hayran gözlerle bakıyordum. Gökyüzünü izlemek hep iyi gelmiştir bana. İçim daraldığında hep pencereye koşardım. Özellikle geceyi seçerdim ki o ayrı bir huzur verirdi bana. Büyülerdi kendine, hapsederdi beni güzelliğine.

İçim daralıyordu yine, odaya sığamıyordum adeta. Elimdeki kağıt parçasını, içimdeki en derin nefretle buruşturuyordum avucumda. Bu gelen 15. Nottu, hepside aynıydı.

En kısa zamanda, söz veriyorum miniğim...

Kimden geldiğini tahmin etmek zor değildi benim için. Alışıldık bir durumdu bu, en azından benim için.

İstanbul -2006-
Annesinin bağırışlarından kaçmak için hızla girmişti İzel odasına. Ne kadar sessizse o kadar görünmezdi. Sessizlik onun için kaçma şekliydi. Ses varsa tehlike vardı.

Yine annesine üvey babası hakkında gerçeklerden bahsetmişti. Tacizlerinden, sözlerinden, her gece kapısının altından ona atılan notları göstermişti annesine. Nevin Hanım yine inanmamıştı kızına. "Sen bizim mutluluğumuzu kıskanıyorsun!" Demişti yine.

Yatağına uzanıp güneşin batışıyla başlayan o muazzam renk bombasına bakarak sakinleşmeye çalışıyordu. Geceleri rahat uyuyamıyordu minik İzel. Kapısı kitliyse güvenliydi odası. Yattığı yerden kalkarak kapısını kontrol etmeye gitmişti. Üzerine bastığı kağıdı fark eden İzel, eğilerek ezberinde olan cümleyi okudu.

En kısa zamanda, söz veriyorum miniğim.

İzel için bu kabus hiç bitmeyecek gibi geliyordu. Adeta bir bataklıktaydı, çırpındıkça dibe batıyordu. Tutunacak tek dalıda elinden gitmişti. Annesinin bile sevmediği bi çocuğa kim yardım edecektiki ?

Engel olamadığı göz yaşlarını kağıda akıtan İzel, o gece bir söz vermişti gökyüzüne.

"Ben kurtulucam. Ölü veya diri, bir şekilde kurtulucam. Ya yakıcam yada yanıcam. Yanarsam yakmadan bırakmayacam. Bu İstanbulu yakıcam, sizde içinde kalıcaksınız."

Gökyüzüne verdiği sözü tutmuştu İzel. Kurtulmuştu bataklığından, ebedi işkencesi son bulmuştu. İzleri vücudunda kalmıştı ama umrunda değildi. Özgürlüğü iliklerine kadar hissedebiliyordu. Mutluydu ama unuttuğu bir şey vardı. Bataklıktan çıksada sarmaşıkları dolanmıştı ona.

-Günümüz-

(Sertaç'ın Anlatımı)

Harun Albay'ın " Ateş Timi 15 dakika içinde toplantı salonunda hazır olucak." Emri ile toplantı salonuna doğru ilerliyordum. Büyük kapıyı aralayarak içeri girdim. Kağan, Doğan'a sataşarak gülüyordu, Asaf kollarını göğüs hizasında bağlayarak önündeki dosyaya bakıyordu. Feyyaz abi ise Sema yenge ile barışmanın mutluluğu ile ona mesaj atıyordu.

Sessiz adımlarla en uzak köşeye oturarak incelemeye başladım. Kağan'ın gülerken kasılan yüzünü, Feyyaz abinin gözlerindeki ışığı, Asaf'ın boyun ağrısının acısıyla çatılan kaşlarını ve Doğan'ın, Kağan' ın iğrenç esprilerine katlanışındaki o ifadeyi.

İzel || Asker-Asker ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin