Bedeller

17 2 0
                                    

"Özgürlüklerini savunmayanların ödedikleri bedel ağırdır."
-George Orwell-

Reha

İnsan unutmuyor. Hafıza, yapılanları, yaşatılanları ve en kötüsü yaşatanları silmiyor. Bazen yaşatanları unutmak istersin; belki bir şans daha vermek istersin onlara. Ama unutmuyorsun. Hepsi senin kişiliğinde bir yer ediniyor, iyi veya kötü. Geçmişten birçok yara izimiz vardır belki de. Kendimizde nefret ettiğimiz şeyler, bize yaşatılanlar ve içimize işleyen o acılar.

On yedi yaşındaydım. Babam şiddet bağımlısıydı ve beni saatlerce acımadan döverdi, etlerim parçalanasıya kadar vururdu. Hoşuna giderdi, zevk alırdı bir başkasına vurmaktan. Tatmin olurdu. Hayata karşı öfkesini benden çıkarırdı. Ben kimden çıkaracaktım?

Onu o yaşıma kadar hep anlamaya çalışmıştım. Benim gözümde hep acizdi lakin etrafına öyle bir bariyer örmüştü ki yanına yaklaşamıyordun. Yanına oğlu olarak değil bir kurban olarak gidiyordum. Tek dileğim o gün ölmemekti. Yaşamımı onun hayata karşı öfkesinden dolayı kaybetmek istemiyordum.
"Annemin ölümü ona ağır geldi, o yüzden böyle davranıyor" diye kendimi avuturdum. Oysaki ben onu sevmek için kendime hep bahaneler uydurmuşum. O vicdansızdı, şiddetin kendisiydi ve alttan alınacak tarafı olmayan bir pislikti.

Çocukluğum kırıklarla doluydu ve bunun en büyük sanatçısı babamdı. Bir portrem vardı, kan ve vahşet dolu bir portre. Ve bir portre daha vardı, kan ve vahşet dolu tuvali yırtarak ortaya çıkan bir çocuğun portresi.

İnsanların benden çok daha farklı olduğunu düşünerek büyümüştüm onun yüzünden. Yol gösterenim yoktu o yüzden ne doğruyu biliyordum ne de yanlışı. Ama insan hissediyordu. Eğer bir yerde kötülük varsa kalbin bir şekilde sana anlatıyordu. Babam kötüydü. Onun beni içine soktuğu durum kötüydü.

Bu yüzden en çok kalbime güvendim. Ama insan bazen güvendiği şeyleri kaybetmekten korktuğu için adım atamaz. Ben adım atamamıştım, o güne kadar.

Yine babamın beni dövdüğü bir gündü. Özel bir odası vardı. Beni tavana bağlayabildiği bir mekanizma almıştı. Devletle bağlantısı yüksekti büyük ihtimalle işkence odalarında kullanılanlardan getirmişti. Önce asardı, sonra ıslatırdı ve kırbaçla vururdu. Defalarca kez tekrarlardı bunu. O gün ilk kez kaybetmekten korkmadım aksine kurtulacağıma inandım ve kaçtım.

Boşluğuna denk gelmişti. Demek ki o bile inanmış ona olan teslimiyetime, kaçacağımı dahi düşünmemiş. Ama ben ona ilk kez direndim ve özgürlüğü seçtim, ben onu ilk kez yanılttım. Kalbime tam anlamıyla güvendim. Bedeli ağır olabilirdi ama ben artık özgürdüm.

Uzunca bir süre peşimden koştu. Tam yaya geçidinden geçerken yaşlı bir adamın yere düştüğünü gördüm. Arkamdan gelen babamı hiç düşünmeden yaşlı adamı ayağa kaldırdım. Kalbimi dinledim. Tam koşmaya devam edecekken kolumdan tuttu ve dediği tek bir cümle beni koskocam bir bilinmezliğe sürükledi,
"Karşı sokakta tamamlanmamış bir inşaat var. Orada beni bekle genç adam. Unutma kaybedersen kaybederiz."

"Kaybedersen kaybederiz." Bu ses kulağımda öyle bir çınlıyordu ki. Anlık gözümü kapatıp başımı ovuşturdum. Başımı ıslatan her bir yağmur damlası bu sesi söylüyordu sanki. Gözümü açtığımdaysa babam arkamda değildi. Yaşlı adam da kaybolmuştu. Beynimde daha önce ulaşamadığım bir kilit açılmıştı. Kalbim ise sanki yeni bir beni ortaya çıkarmak istiyordu.

İnşaatın yerini bulmam çok vaktimi almamıştı. Sonbahardaydık ve hava soğuktu. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu.

İnşaattan içeriye girdiğimde varilin içinde yanan ateşe doğru ilerledim. Kahve rengi koltukta oturan yaşlı adamı görmem irkilmeme sebep olmuştu.

Amantes Amentes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin