Bazen hepimiz çığlıkların arasından gizlenen yalnızlıkları duymayız. Siz bağıra bağıra onu içinize yazarken, o susa susa sizi siler. Bu nedenle hepimizin içinde bir hoşça kal ülkesi vardır. Ama iyi ki geçiyor zaman. Ya acından en derinimize işlediği anda donsaydı...
Mahir geldiğinde "çünkü aşık oldum"demişti.Neydi aşk?
Hayatın bir yerlerine göre tutunarak, yalancı sevdalar peşinde koşmak mıydı? Az sonra dalgaların alıp götüreceğini bildiğin kumdan kalelere sığınmak mıydı? Duygu boşluklarının yaralarını, düzlem aşklarım bıraktı acı tebessümleri, kırık dökük anıların arkasına saklanmaları, yüzüne sahte maskeler takarak vitrin camların da aramak mıydı?Neydi aşk? Yaşananlara inat, yüzüne huzur kelebekleri kondururken, tüm hücrelerinde hüzün çığlıklarının Şimşek misali yüreğine firar etmesi miydi?
Bir çocuğun gülüşünde, yağmurdan sonraki Toprak kokusunda, sonbahar rüzgarlarını savrulduğu yapraklarda huzuru aramak mıydı?
Uçurum gibi derinleşen sessizliklerden önce "en güzel mevsimi bitiyor ömrümün" demek yerine "beni merak et, sor beni ben öyle iyi olurum" diyecek cesareti bulmak mıydı? Çareler varken çaresiz kalmak mıydı? Yoksa sadece sen yakınlığını mı aramaktı.
Aşk belki de yanlış yerlerde yanlış sevdaları aramaktı. Kader'in çizdiği yolda sadece sana düşen rolleri oynayan bir oyuncu olduğunu anladığın anda ya aşkın da yönü değişiyordu çünkü Tesadüf diye bir şey yoktu...
🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Firuze| Çocuk Gelin
RomanceAşk... Herkes bir başka tarif eder aşkı. Kimine göre gönlün sürurudur, sefa sürdürür. Kimine göre kalbin ıstırabıdır, cefa çektirir, süründürür. Kime aşkı yaşar derinden, ta iliklerine kadar hisseder. Kimi de "aşk mı yok öyle bir şey" der inkâr eder...