Ne prensin davranışları ve sözleri ne de çiftlikteki yakınlığımızı düşünmeye zamanım olmayan şu günlerde sarayın karışıklığı insanı geriyor, korkutuyordu.
Prensin üstüne giden bazı kişilerden dolayı mecliste kavga yaşanmış, kavganın sakinleşmesine kalmadan babamın dediğini doğrulayacak şekilde başka bir grup savaşın büyük bir utanç olduğundan bahsetmişti. Çıkan sözlü kavgada herkesin ortak paydası prensti.
Üstüne gidilen ve başarısız görülen alfanın sinirden köpürdüğünü, kralın ise sessiz kaldığını duymayan kalmamıştı.
Merkezdeki elle tutulacak kadar belirgin olan gerginlikten dolayı çıt çıkmıyordu. Sanki sessizlik yemini edilmiş gibi dikkatliydi herkes.
Büyük saraya babamı aramak için girdiğimde aynı sessizlikle muhatap oldum. Sarayın hareketsizliği, işlerini yapan hizmetlilerin ekstra dikkatli davranarak dilini yutmuşcasına susması ve diğerleri o kadar boğucu hissettiriyordu ki...
Yanaklarımı şişirirken geçtiğim koridorlardaki odalara uzaktan göz atıyordum babamı görmek umuduyla.
Tüm açık renklerin kullanıldığı koridorların ferah hissiyatı olmasa işkence gibi olurdu koca sarayda babamı aramak. Çiçek işlemeli uzun halılar, krem tonlarındaki duvar boyaları ve her beş adımda bir karşılaştığım uzun vazolara konulmuş çiçekler sarayın dışarıdan verdiği karanlık hissi yok ediyordu.
Kapıda duran askerlerden birine "Komutan Daehyun'u gördün mü?" diye sordum. Aldığım olumsuz baş sallamayla oflayacakken diğer üniformalı asker "Katın sonundaki odada olmalı." diyerek yardımıma koşmuştu.
Teşekkür edip uzun koridorun sonuna doğru ilerledim. Eziyet gibi gelen yürüyüşümün ardından askerin dediği odaya varmıştım. Açık kapıya güvenerek rahatça içeri adım attığımda duyduğum sinirli sesle kapının girişinde kalakaldım.
"Neye güveniyorlar bu kadar?" Prens bana sırtı dönük olacak şekilde ayakta dikilirken beyaz saten kumaşlardan yapılan ve altın işlemeli kıyafetleriyle oldukça sade olan salonun ortasında parlıyordu.
"Yokluğumda ipleri gevşemiş belli ki." dediğinde öfkesini buradan hissedebiliyordum. Sert sesi odanın duvarına çarpıp giderken pek sakinleşiyor gibi değildi, daha da sinirleniyordu hatta.
Alfanın yapılı sırtı ve bedeninden dolayı göremediğim kişilerden biri "Tasmalarını çıkarırsanız olacağı bu." demişti. Sesinin yorgunluğundan bile yaşlı olduğunu anladığım erkek sesi cılızdı ancak prensi körüklemişti dediği.
"Onları tasmasız kendime köpek ettiğimde görecekler. Neyden yüz aldıklarını bulayım, bu güveni onlara vereni de beraberlerinde toprağa gömeceğim."
Açıkça öldüreceğini söylerken yutkunmadan edemedim. Ciddi miydi, mecazi olarak mı konuşmuştu bilmiyordum ancak siniri tüm kaslarımı germişti. Prensin olanlara sinirlendiğini biliyordum fakat meclisteki tartışmaların içeriğini ve boyutunu bilmediğim için bu kadarını beklemiyordum.
O an oturanlardan birinin ayağa kalkmasıyla fark edildim. Tabi ayağa kalkan da babamdı. Prense değen gözleri arkasındaki beni bulunca "Taehyung?" demişti şaşkınca.
Adımın salonda yankılanmasıyla oturan yaşlı adamın başını kenardan çıkartarak bana bakması ve prensin de omzunun üstünden başını çevirip gözlerinin beni bulması bir olmuştu.
Onları dinliyormuş gibi gözüktüğümü yeni yeni algılarken içeri sızıp prensin yanında durdum. Eğilerek selam verdim. Prens beyaz eldivenlerle sardığı parmaklarıyla başımı kaldırmamı işaret ettiğinde duruşumu düzelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crown
General FictionKim Taehyung, Prens Jeon Jungkook'la ruh eşi çıktığında kendini olayların içinde bulur. [Kingdom, omegaverse - soulmate] for; @meahrijeon ღ