Kızgınlığım öncekiler gibi vücudumun yanmaya başlamasıyla gelmemişti fakat bir şekilde anlamıştım kızgınlığa girdiğimi. Kontrolsüzce salgıladığım feromonlarım, kurdumun bedenimi ele geçirme çabasından bunu netçe anlamıştım.
Prens kölesini göndererek bana yardımcı olmuştu, prensin sarayına gizli bir yoldan girmemi sağlamış ve ardından bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormuştu. Benden aldığı olumsuz cevapla yanımdan ayrılmak üzereyken alfanın gelmesini istediğimi eklemiştim yalnızca.
Çünkü kızgınlık bana büyük ağrılarla dönmüştü. Mührümde hissetmediğim ağrı aniden nüksetmişti ve asla geçmiyordu. Ağrı boynumdan bedenime yayılırken ne yapacağımı bilmediğimden omegamı dinleyerek alfayı çağırmıştım.
Fazlasına gücüm yoktu.
Bedenimi saran ağrılar yatakta kıvrandırıyordu beni. İlk kez geldiğim odayı dahi inceleme fırsatım olmadığı için kendimi gelir gelmez yatağa atmıştım. Önceki kızgınlık ağrılarım gibi değildi. Kasıklarımda ağrı hissetmiyordum.
Boynuma kalın iğneler saplanıyormuşcasına bir ağrıydı ve bu ağrı çiçeklerime de vuruyordu. Kabardıklarını hissediyordum. Açıp bakmaya korkuyordum, zarar gördüklerini düşündüğümden şu süreçte bakamamıştım hiç.
İstemsizce akan gözyaşlarımı silmedim. Dudaklarım arasında sızlanmalar ve acıdan inlemeler dökülürken ellerimle yüzümü kapatıyordum. Bu acı nasıl geçecekti?
Kurdum benle iletişim kurmuyordu. Hissettiği acıyı bana da hissettirmek dışında hiçbir şey yapmıyordu. Odayı saran feromonlarımın acı bir kokusu vardı, oysaki her kızgınlığımda daha tatlı bir tonu bulurdu.
Kendimi sakinleştirmek adına derin nefesler alıp veriyordum. Kendimle beraber getirdiğim ilaçlara uzanacak gücüm dahi yoktu. Acı parmak uçlarıma kadar varlığını gösterirken bir şey yapmak mümkün değildi.
Kurdum ilk kez ses çıkartıp mırıldandı. Şaşkınlıkla kalırken tepki dahi veremedim fakat açılan kapı sesi omegamın kendini belli etme sebebini açık etmişti.
Alfa gelmişti.
Kapanan kapıyla beraber elimi yüzümden çektim. Kurdumun yerinde durarak alfaya gözlerini dikişi hissettiğim acıya rağmen beni gülümsetti. Omegamı seviyordum.
Tacını ve pelerinini aceleyle çıkartan prensi izledim. Hızlı hareketleri yüzünden açacağı pelerin ipini düğüm yaptığında sinirle dışarı nefesini vermişti.
Yerimde doğruldum. Bu sefer sakince ipi açtığında masanın önündeki sandalyenin üstüne atmıştı pelerini, tacı ise masadaydı. Fazlalıklardan kurtulur kurtulmaz bana dönmüştü, anında buluşan gözlerimiz kendi renginden sıyrılmıştı.
Kan kırmızısı gözleri, ıslanmış kirpiklerimin arasında yer edinen mavi gözlerimdeydi. Bana doğru attığı adımlarla yakınlaştı ve az önce ağladığım fazlasıyla belli olduğundan her adımında yüzü daha da geriliyor, kaşları çatılıyordu.
"İyi misin?" diye endişeyle sordu.
Mührümdeki ağrı onu görünce azalmış gibiydi fakat yine de kendini hissettiriyordu, tamamen geçmemişti.
"Mührüm biraz ağrıyor." Yanıma gelir gelmez yatağın kenarına oturdu. Kırmızı gözleri boynumda turlarken "Biraz mı?" demişti. Sesindeki şüpheye yenik düştüm. "Biraz fazla."
Az önce tüm vücuduma hücum eden ağrının şu an yalnızca mührümde toplanmış olması iyiye işaretti sanırım. En azından hareket edecek gücü bulabiliyordum kendimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crown
General FictionKim Taehyung, Prens Jeon Jungkook'la ruh eşi çıktığında kendini olayların içinde bulur. [Kingdom, omegaverse - soulmate] for; @meahrijeon ღ