“Bunu yapanlar elbet hesap verir evlat…” Amcası arkadaşının yüzüne baktı, gülerek gitmişti ölüme. “Yüzü nur gibi parlıyordu Murat kardeşim.” diye cesedine sarıldı ağlayarak.
Ahmet’le amcası Murat’ın cesedini alıp Ahmet’in amcasının arabasına koydular, arka kapıdan çıkıp arabayla
kimsesiz şehit mezarlığına getirdiler. Ahmet’in elinde
fener, amcası ise mezarını kazıyordu. Kazmayı bitirdikten sonra Murat’ı kefenleyip mezara koydular, toprakla da mezarını kapattılar. Amcası tabii ki Murat’ın mezarının yanına Türk bayrağını koymuştu. Türk bayrağını
mezarının yanına dikip:
“Yattığın yerde rahat uyu kardeşim, kanın yerde kalmayacak.” dedi ve arabaya binip oradan ayrıldılar. Ahmet’in evinin yolunu tuttular. Yaklaşık yirmi-yirmi beş
dakika sürüyordu evinin mesafesi.
“Amca sen haklıydın, artık hiçbir yer güvenli değil
gibi görünüyor, yaşanan olaylara bakıyorum; saldırılara,
gasplara, kundaklamalara, ülke zor zamandan geçiyor.
Kendim için değil de annem ve ülkem için endişeleniyorum. Amca ben gidersem ölürsem babamın ölümünden
sonra benim yokluğumu annem kaldıramaz, bana bir
şey olursa eğer amca anneme sahip çıkmanı istiyorum.”
“Evlat daha senin yaşayacağın uzun yıllar var, düşünme bunları. Hem anneni canım pahasına olsa korur
ve kollarım, seni de öyle. Sen bana babandan kalan tek
yadigârsın. Bu gece de böyle olmasını istemezdim, o canilerin takip edip öldürmeye çalışacağını hiç düşünmezdim. Sana sürpriz yapmak istedim, arkadaşım gelince
babanın katilini ikimiz de öğreniriz diye seviniyordum
ama izin vermedi caniler! Her ne olursa olsun, er ya da
geç bu işi kim yapıyor, babanın katili kim, emniyetteki
casus… Hepsini bulacağım.”
“Amca benim için endişelenme, ben başımın çaresine
bakabilirim hatta bu gece geldiğim iyi oldu, o hainlere
silah sıkmam içimi rahatlattı. Babamın katilleri de onlardan birisi, onları öldürmek içimi soğuttu biraz da olsa.”
“Helal olsun evlat, yaşa sen!”
“Amca, Merve’nin babasıgil de yemeğe davet etmişlerdi. Annemle gittim, bir tablo vardı evde. Tabloda ne
vardı dersin, şu dövmeli haydutların kolunda olan dövme, tabloda resim olarak yapılmış asılmıştı duvara.”
“Ciddi misin? Çok şaşırdım, umarım bu işin içinde
Abdullah da yoktur.”
“Anlamını da öğrendim, ‘Düşmanlarımız gün ışığın-
da can verirken biz karanlıkta zafer kutlarız.’ anlamı da “Evet, tam kalleşlere göre bir simge ve anlam ama biz
bunların hesabını sorarken karanlıkta değil gün ışığında mertçe soracağız. Umarım Abdullah da bu işin içinde
değildir, karısı ve çocuklarına yazık olur.”
Saat gece yarısına gelmişti, amcası Ahmet’i eve bırakmıştı. Ahmet çok yorulmuştu, bu olanları kabullenmeye
çalışıyordu, az daha amcası da kendisi de suçsuz oldukları hâlde öldürüleceklerdi. Eğer bana bir şey olsaydı
annem ne yapardı, diye Ahmet düşünmekten kendini
alamıyordu. Ahmet, annesi uyanmasın diye yavaş ve
sessizce kapı deliğine anahtarı sokup kapıyı açtı. Kapıyı kapattıktan sonra kendisini salonda duran kanepenin üstüne attı, çok yorgundu, kafasını yastığa koyar
koymaz uyudu. Mışıl mışıl uyurken kapı vurulması ile
uyandı. Ahmet kendine gelmeye çalışıp ne olduğunu
anlamaya çalışırken kapı birkaç kez daha vuruldu. Saat
gecenin üçüydü, bu saatte kim neden gelir ki? Ahmet
yatağından kalkıp kapıyı açtı, kapıya vuran İrem’di. Ahmet şaşkınlıkla:
“İrem ne işin var ki senin bu saat de manyak mısın?”
“Geçen geceden beri seni çok merak ettim, olanları da
anlatacaktın anlatmadın, başına bir şey geldi diye çok
endişelendim. Babanın yasını yalnız tutmanı istemiyorum.”
Ahmet günlerin verdiği yorgunluk ve üzüntüyle
İrem’e sarıldı, kaç günden beri güçlü görünmeye çalışan
Ahmet, ağlayacak ve teselli bulacak omuz arıyordu. Gecenin yarısı da olsa da İrem’e sımsıkı sarılıp ağlamaya
başladı. Bunu gören İrem çok şaşırmıştı, Ahmet’in üzülmesine asla dayanamazdı. O da belli etmemeye çalışarak üzüntülü bir sesle:
“Ahmet ne oldu, neyin var? Geçen gece iyi gibiydin.”
“Hayır İrem, annem için güçlü görünmeye çalışıyorum, babamı çok özlüyorum.” İrem, Ahmet’e karşılık
verip o da Ahmet’e sarılmıştı.
“Ağla Ahmet ağla. Ben buradayım, dök içini rahatla.”
“Babama yanlış ihbar vererek pusuya düşürüp şehit etmişler, kollarında değişik dövme olan adamlar arabaları kundaklıyor, insanlara saldırıyor. Babamı olay yerine emniyetin yüksek liderlerinden birisi yönlendirmiş,
babamın öldürülmesinde onun da parmağı var yani.”
“Ahmet çok üzüldüm, sen güçlü birisisin, bunu da
atlatırsın hatta beraber atlatacağız, ben yanındayım.”
İrem böyle Ahmet’i üzgün görmeye dayanamıyordu,
teselli etmeye çalışıyordu. Ahmet kafasını İrem’in omzuna yaslamış teselliyi bulmaya çalışıyordu. Eskiden de
hep öyleydi, Ahmet’in morali bozulunca, bir şey olunca Merve’den önce İrem’e gidip onda teselli arardı, neden öyle yaptığını bilmezdi ama İrem’in Merve’den bile
daha iyi geldiğini biliyordu.
“İrem korkuyorum, bana da bir şey olacak diye, babamdan sonra bir de bana bir şey olursa annem ne yapar? Daha babamın ölümünün yasını tutuyor.”
“Sen neler diyorsun Ahmet, sana bir şey olursa ben
de kaldıramam. Toprağa giren sen olursun ama asıl ölen
ben olurum, o yüzden lütfen bir daha ölümlü şeyler söyleyip moralimizi kaçırma ne olur.”
“Bu gece kafamın üzerinden mermiler geçti, ölüm
bu gece çok yakındı İrem hem de çok yakın. Onun için
böyle şeyler düşündüm, bana bir şey olsaydı annem ne
yapardı?..”
“Ne diyorsun Ahmet, sen ciddi misin?”
“Tabii ki ciddiyim. Amcamın bir arkadaşı polis, babamın katilini öğrenmiş, bize söylemek için tam mekâna
gelince öldürdüler. Takip etmişler, polise bile gidemedik İrem, polislerin arasında da düşmana çalışan casuslar var, gitseydik eğer bizi de öldürebilirlerdi.”
“Öyle bir şey mümkün olamaz, hayır ya hayır! Seni
benim elimden alacaklarmış, olamaz ya…
![](https://img.wattpad.com/cover/365831260-288-k382665.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka hasret(kitap Oldu)
Roman pour AdolescentsVatan aşkını tüm aşklardan üstte tutanlara ithafen....