Bölüm 3🎨

44 9 1
                                    

Sabah alarmımın sesi ile uyandım. Yatağımı topladım, kahvaltı hazırlayıp ettim, sofrayı topladım, dişlerimi fırçaladım ve saat 7 bile olmadı.
-5'te kalkmak rutinimin bir parçası olmamalıydı...
Doğruldum ve egzersiz yapmaya başladım yarım saat bile sürmeden yoruldum. Spordan bu kadar nefret edemezdim. Sadece dövüşmeyi biliyordum çünkü fazlasıyla yarışma izleyip, öğretici videolarla destekliyordum. Dövüş heyecanı filmlerden geçmişti ve fazla haraketli bir şey değildi. Koşmuyordum, çoğunlukla zıplamıyordum ve teknikleri 3 tane yani az sayıda. Saat yeni 7 olmuştu, saat 9.00'da okul başlayacaktı. Bakım rutinimi yaptım, çok güzel bir kombin yaptım ve saçlarımı özenle hazırladım. Saat 8.30 olmuştu bile. Telefonum titreşti, elime alıp ekranı açtım.
-Goncaaaaa bugün okula gelmelisin, olay çıkacağını söylüyorlar!
-Ne saçmalıyorsun Mavi? Geliyorum ama kiminle kim arasında? Gerçek olduğuna emin misin bu arada?
Olaylara bu kadar meraklı olmak kötü değildir umarım.
-Galiba Erdem ve Parla arasında, Erdem Parla'yı aldatıyormuş! Hem de kiminle biliyor musun? Lina'yla! Çok anlamsız o kadar çirkin bir kızı kim sever? Parla şuan çok kızgın, bu yüzden eminim! Bize böyle anlattı.
-Erdem mi? O kim hiç duymadım?
-Gelince görürsün hadi gel! Yeni geldi
Çantamı koluma takıp annemlere hoşça kal dedim. Koşarak okula gittim ve kapıda duran Mavi'nin yanına gittim.
-Neler oluyor?
-Bak Parla şurada duruyor, Erdem birazdan gelir.
Kızı süzdüm ve çok güzeldi, nasıl aldatılmıştı? İstemsizce elimi cebime götürdüm ve Evren'in kelebeğini kontrol ettim. Oradaydı. Kapı açıldı ve hepimiz kapıya döndük.
-Erdem! Sen beni nasıl aldatırsın?
Bu Erdem değildi, bu Evren'di!
-Evren?
Bana doğru döndü ve ağzı açık kaldı.
-Gonca?
-Gonca? Onu nereden tanıyorsun?
-Sorma! Sen ne yaptın gene? Aklında olmuşumdur umarım!
Cebimden kelebeğini çıkardım.
-Hatırlattı mı? Özür dile! Kızdan şimdi!
-Parla, özür dileri...
-Tüm gece Lina ile olup nasıl özür dilersin?
Parla sözünü bitiremeden bir kız geldi.
-Erdem'im, dün gece çok iyiydi. Sana çok güzel bir haberim var! Hamileyim, baba oldun! Okulu bırakıp evlenmeliyiz! Yani bunu 2 aydır yapıyoruz ama bugün öğrendim hamile olduğumu.
Birkaç kişi öksürdü, bazıları dedikoduya başladı bile. Erdem'in ağzı açık kaldı ve yavaşça Parla'ya döndü.
-Parla...
-Sus, kapa çeneni! Konuşma bir daha benimle!
Sonra kızın karşısına dikilip ona göz devirdi.
-Sende bebeğini kurtar, kendini de kurtar! Aldatılmak hiç iyi değil.
Sonra bir şey unutmuş gibi yeniden Erdem'e döndü. Öne ona tokat attı ama çok sakindi.
-Umarım ona benden daha iyi davranırsın.
Sesi çok sakindi, ardından arkasını döndü. Gözle görülmeyecek kadar uzağa gitti ve Lina kahkaha attı.
-Seninle gece hayatının ne demek olduğunu bilmiyor, ha bu arada Evren Erdem'im bu gece tekrar buluşuyoruz tamam mı?
-Hayır Lina, ayrıldık.
Gitmek için yeltendi ve önüne geçtim.
-Ona böyle davranamazsın, madem onu hamile bıraktın ondan ayrılamazsın!
-Sana ne oluyor?
-Ayrılmazsın.
-Hani birini aldattım ya...
Cümlesini tamamlamasına izin vermeden ona tokat attım, yere düştüğünde ona tekme attım ve uzaklaştım. İlk dersimiz edebiyattı hızla sınıfa girdim ve sırama oturdum. Mavi soluk soluğa yanıma geldi.
-Gonca! Ne yaptın sen öyle! Evren'e karşı çıkan ilk kişisin, bekle onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsun değil mi?
Kollarımı önümde bağladım.
-Ne bilmem gerekiyor, bildiğim tek şey şu, o tam bir şerefsiz bence gayet yeterli bir bilgi.
-Dinle! O yeni öğrenci biliyorsun değil mi?
-Evet ilk defa gördüm onu...
-Tamam şuan bu üniversitede ama eski lisesinden neden ayrıldığı ya da atıldığı önemli değil mi?
-Dur tahmin edeyim Mavi Boya, eski okulunda çok büyük bir olaya karıştı ve zorbaydı sonra atıldı.
-Evet, eski okulunda bir kızın saçını yolmuş ve iki kişiyi ağır yaralamış...
-Türk Ceza Kanunu madde 86'da düzenlenen kasten yaralama suçu, kişilerin vücuduna kasıtlı olarak acı vermek, kişilerin sağlığını veya algılama yeteneğine zarar verme şeklinde işlenir. Bu suçun basit halinin cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır. Tek hukuk bilen kişi sen değilsin Mavi Boya.
-Tamam her neyse, yaralanan çocuklar kardeşler ve aileleri iyi insanlar oldukları için tazminat almış!
-Yaralamadan kastın ne?
-Kol kırmak...
-Tazminat alamazlardı, kasten diyorsun değil mi?
-Evet ama yanlışlıkla olduğuna insanları inandırmayı becermiş.
-İnsanları da...
-Kes şunu, ama her neyse çocuk çok yakışıklı.
-Mavi, anla şunu her önüne gelen kişiye aşık olamazsın.
-Gerçek mi sandın? Ben bu kadar düşmem! Sadece yakışıklı!
-Tamam haklısın! Korkutma beni bir daha! Gerçek gibi konuşuyordun!
Derin bir nefes aldı ve rahatlamak istercesine bana soru sordu.
-E, nasılsın Gonca?
Bir ara olan bir akımı test etmek için akımdaki gibi cevap verdim.
-Bilmem, nasılsın?
-Çok nazikçe, şimdi sen bana sor.
-E, nasılsın Mavi?
-Bilmem, sana sormalı. Ya da Evren'e...
-" Gerçek mi sandın? Ben bu kadar düşmem! Sadece yakışıklı!" Emin misin?
-Bir akım yüzünden bana kızma...
-Kapa çeneni! Evren geldi, bu konu hakkında konuşma...
Hemen sıralara baktı ama onu göremedi ve dudaklarını bükerek bana döndü.
-Nerede?
-Kara mizah.
-Derse gelir mi sence?
-Yok, Nasa ile görüşmesi var gelemez!
-Ama Gonca böyle esp...
-Sus, ders başlayacak!
-Tamam, son bir şey sorayım mı?
-Tamam, sor.
-Birinden hiç hoşlanmadın mı?
Hayır demek Batı'ya haksızlık olurdu.
-Hoşlanıyorum.
-Ne? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim?..
-Sus, hoca geldi.
-Günaydın çocuklar, nasılsınız?
-İyi!
-İyi!
-Harika! Şimdi kitaplarınızdan 78. Sayfayı açar mısınız?
-Sabah özlü sözü yok mu Cenk hocam?
-Tabii var, ama bu sefer bir alıntı yapacağım, Oğuz Atay "Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır."
-Harika...
-Şimdi kitaplarınızı açın!
Duyduğum şey asla "Şimdi kitaplarınızı açın!" olmuyordu hep, "Kafanızı sıraya koyup uyuyun." diye duyuyordum. Duyduğumu yaptım. Zil sesi ile uyandığımda Mavi'yi başımda buldum.
-Yakışıklım tüm ders sana baktı. Çok şanslısın.
-Yakışıklı olması hiçbir şey anlama gelmez, onun yaptıklarını sen bana anlattın.
-Olabilir, ama bu kadar yakışıklı yani bir yerlerde iyi şeyler vardır.
- Her şey göründüğü gibi olsaydı kalbimiz kalp şeklinde olurdu.
-Haklısın, her neyse ben kantine gidiyorum.
-Tamam, gelmemi ister misin?
-Boşuna gelme, çikolata alıp geleceğim.
-Peki.
Mavi sıradan kalkıp gitti ve bende çantamdan kitabımı aldım. Okumaya yeni başlamıştım ki başımda bir gölge belirdi.
-Selam.
Başımı kaldırdım.
-Git buradan.
-Terbiye sana öğretilmedi mi? İnsanlarla böyle konuşulmaz.
-Bana sen mi terbiye öğretiyorsun? Önce kadınlara nasıl davranılması gerektiğini öğren.
-Benim bile öğretmeme muhtaçsın.
-Sen de buradan gitmeye muhtaçsın. Tabii burnunu seviyorsan.
-Ne okuyorsun?
-Alsan bile anlamak için okumayı öğrenmek zorundasın.
-Okumayı biliyorum. Beykent'te okuyan diğer herkes gibi.
-Tamam, o zaman okuma.
-Tamam...
-Şimdi defol.
-Olmaz.
-Olur.
-Olmaz.
-Olur.
-Olmaz.
-Olur.
-Olur.
-Kabul ettin Evren.
-Etmedim Gonca.
-Git!
-Gonca, Evren ne konuşuyorsunuz?
-Mavi?
-Mavi Boya?
-Oha! Dedikodunuz hemen yayılacak...
-Mavi Boya, öyle bir şey değil bu!
-Neden açıklama yaptın?
-Of, uğraşamam gerçekten.
-Gorilonca sana artık böyle diyeceğim.
-İnanmama hitabı...
-Hayır, rehberde bile böyle kayıtlısın!
-Tamam, harika Mavi Boya!
-Evren ne konuşuyordunuz?
-Şey, yani biz... ben ona bir şey soracaktım.
-Oooo, ne soracaktın?
-Bana neden dayak attığını...
-Açıklayayım, davranışlarının hepsi berbat, insanlara öyle davranılmaz, sevgilin varsa iyi davranman gerekir, zorbasın, kendini bir şey sanıyorsun, kelebek ile gezince havalı olduğunu zanneden berbat bir kabadayısın...
-Tamam, berbatım kısaca?
-Doğru!
-Çok sıkıcısınız!
O sırada telefonum çaldı, hafifçe ekranı kaldırdım "Güney Batı".
-Bu ne alaka şimdi?
-Gorilonca, Güney Batı kim?
-Birazdan anlatırım.
Ekranı kaydırdım.
-Alo?
-Alo Gonca?
-Efendim, bir şey mi var?
-Hayır öylesine aradım. Neden müsait değil misin?
-Okuldayım ama teneffüs, yani problem yok.
-Şey, ben, şöyle, yani, demek istediğim, ben...
-Sen demek istiyorsun ki...
-Ben demek istiyorum ki yarın buluşalım mı?
-Yarın cuma, cumartesi olsa. Zaten bir sonraki buluşmayı pazar gününe ayarlamıştık.
-Evet, doğru ama yarın derslerin çevrim içi değil mi? Bana Çarşamba ve Cuma demişsin gibi geldi.
-Hayır sadece Çarşamba, bu yüzden bence cumartesi günü olsun.
-Tamam, iyi dersler.
-Sana da.
Kapattım ve bana merakla bakan 2 çift göze döndüm.
-Ne var?
-Gorilonca! Bana neden söylemedin?
-Neyi?
-Sevgilini...
-Sevgili değiliz.
-İnanmadım ama inandığımı düşün tamam mı?
-Tamam, eğer gerçekten sevgili olursak haber veririm. Bana güveniyorsun değil mi? Çünkü böyle bir olaydan ilk senin haberin olur.
-Harika olur Gorilonca.
Evren susmuştu.

SORGUSUZ 1/ BOYA FIRÇASI /TEXTİNG/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin