Bölüm 6🎨

28 10 2
                                    

Karşımdaki kişi Uzay'dı. Uzay Kandemir. Benim bu dünyada var olan tek kuzenim Uzay. Bu dünyada en yakın olduğum, her sırrımı bilen tek erkek Uzay. Onu görünce gözlerimin parlamasına engel olamadım. Hızla Batı'ya döndüm ve gülümsememi görünce rahatladı fakat ne olduğunu anlayamadığıma emindim. Hızla telefonumu aldım ve 2 yıl önce doktor olan kuzenim Uzay'a mesaj attım.
-Jackkkkk! Lütfen beni sorgulama ama babamı şuan o odanın önünden alman ve 5 dakika kadar oyalaman gerekiyor. Her şeyi anlatırım söz veriyorum ama onu uzak tut. Ben iş bitince ararım seni sen de bahçeye gelirsin ve anlatırım ama durdur babamı lütfen.
Mesajı gönderdikten kısa süre sonra Uzay telefonunu aldı ve mesajıma güldü. Hem de sesli olarak.
-Tamam Küçük Boy, sorgulamıyorum fakat gelince büyük bir sarılma alırım. Küçük Boy bana 1 haftadır yazmıyor ve yazınca çıkarlar için yazıyor, çıkarın olacak tabii ama beni unutma.
Hafifçe sırıttım ve hızla cevap yazdım.
-Tamam Jack Frost, sarılırız sen babamı morga falan indir ben anlatırım. Jack Frost çıkarcı olmuş yetişin!!!
Bu mesajıma da güldükten sonra babamı farklı bir yere yönlendirdi ve hemen Batı'nın elini tuttum. Batı ne olduğunu anlayamadan koşmaya başladım. Batı peşimden sürüklenirken bahçeye çıkıp ilk gördüğüm banka oturdum. Batı yanıma yerleşince 2 dakika kadar soluklandıktan sonra sinirle bana döndü.
-Gonca, bari haber verseydin de bende sürüklenmeden hareket etseydim.
Bunun üzerine gülmemek için yanaklarımı ısırdım. Fakat aklıma uzay gelince hemen onu aradım.
-Bitti gelebilirsin.
-Ne bu sert tepkiler Küçük Boy? Gelince anlat. Bak eğer ciddi bir sorunsa hemen söyle. İcabına bakarım.
-Yok be! Hadi gel sen. Abartma yani adam öldürecek değilim.
-Karşıya bak.
Kafamı kaldırınca karşımda Uzay'ın bize yaklaşan bedenini gördüm. Onu görünce hemen boynuna atıldım. Birkaç dakika sonra kafamı hafifçe kaldırdım. Uzay'ın bana olan bakışlarını görünce ona en tatlı bakışımı attım.
-Sırtına bineyim mi Jack Frost?
Bana bakıp gözlerini devirdi.
-Tamam ama ücreti 1 dövüş maçı.
Hiç beklemediği bir anda onu yere devirdim. Sırt üstü düştüğünde elimi ona uzatarak kalkmasına yardım ettim.
-Gayet adil.
Bunun üzerine hafifçe sırıttı. Ayağa kalktığı gibi sırtına bindim. Gözlerini devirmekten başka bir yapmadığı için kısa süre sonra yere indim.
-Gıcık!
Ben bunu ağzımda gevelerken Batı yanıma geldi.
-Bu kim Gonca ve neden onun sırtına biniyorsun?
Bunu söyleyince Batı'ya döndüm. Fakat ben cevap veremeden Uzay lafa atladı.
-Bu soruyu ben sormalıyım, Gonca bu kim ve neden onu yanında köpek gibi taşıyorsun?
Batı bunu duyunca çenesi seğirdi fakat o daha ağzını açmadan cevap verdim.
-Ah, şey... Ben sana demeyi unuttum, bu Uzay kendisi benim kuzenim fakat ağabeyim gibidir.
Batı sinirli bir ifade ile bana bakarken kuzenim olduğunu duyunca yumuşadı. Kafasını olumlu anlamda sallayınca yeniden Uzay'a döndüm. Fakat o Batı'nın aksine hiç rahat durmuyordu. Batı'ya sertçe bakıyor ve ona kınayan bakışlar atıyordu.
-Uzay?
Beni duymadığı için elimi onun sarı saçlarının içine attım. Benim bu ani hareketime bir süre şaşırsa da yeniden eski pozisyonuna dönmesi uzun zamanını almadı.
-Problem ne Küçük Boy? Neden buradasın?
Gözlerime hafifçe bacağıma kaydığında gördüğü sargı bezine bir süre aralıksız baktı. Birazdan Uzay'ın ne yapacağını bildiğim için nefesimi tuttum. Beni hep korur ve severdi, biri bana zarar verirse onu hastanelik etmekten büyük zevk alırdı. Bütün dertlerimi hep dinler ve bana yardımcı olurdu. Uzay kafasını kaldırıp sakince bana baktı. Tek bir soru sordu.
-İsmi ne?
Bunun üzerine yutkundum.
-Uzay gerçekten iyiyim!
Sorusunu tekrarladı.
-Adı ne?
Gözlerimi istemsizce devirdim.
-Bilmiyorum! Anlıyor musun? Bilmiyorum!
-Hemen ne olduğunu anlat Gonca!
Bana böyle durumlarda hep bağırırdı çünkü bana zarar veren her şeyden ölümüne nefret ederdi. Küçükken bunlar olunca mahalledeki her çocuğu sorguya çeker ve bunu kimin yaptığını illa öğrenirdi. Ben asla söylemezdim çünkü bana bir şey olunca Uzay asla sinirini kontrol edemez ve bağırırdı. Bende hep onun bağırışından korkardım. Benim iyiliğim için bana bağırdığını biliyordum çünkü sinir krizi bitince bana sarılıp onun kontrolünde olmadığını söyleyerek özür dilerdi. Bana asla vurmazdı ve beni sevdiğini hep hissettirirdi. Bu yüzden onu anlar ve ona kırılmazdım. Fakat yine de ondan korkardım, işte yine korkuyordum bu yüzden bir adım geriye attım ve Batı'nın elini tuttum. Uzay bunu fark edince banka doğru yürüyüp oturdu. Ağzından kaçan küfürleri çok kısık sesle söylese de duyabiliyordum. Bu sefer sinirle bakma sırası Batı'ya gelmişti. Uzay kafasını kaldırınca mavi gözleri Batı'nın mavi gözlerine takılı kaldı. Uzay'ın sakinleştiğini fark edince tuttuğumu fark etmediğim nefesimi serbest bıraktım. Uzay ayağa kalktı ve bana doğru geldi, tam elini bana uzatacaktı ki Batı ona engel oldu. Bunun karşısında afallayan Uzay sinirle Batı'ya baktı.
-Ne oluyor? Çek elini Batı bozuntusu.
-Olmaz, Gonca'yı korkutuyorsun! Git buradan hemen!
-Gitmiyorum, sen mi karar veriyorsun kardeşime ne yapacağıma?
-Sen onun kardeşi değilsin! Çünkü bir kardeş diğer kardeşi korkutmaz! Ne olursa olsun korkutmaz! Senden korkuyor, fark etmedin mi?
Bunun üzerine Uzay biraz düşündü. Uzay düşünürken bende konuşmaya cesaret topladım. Tam ağzımı açıp konuşacakken Uzay cevap verdi.
-Korkmuyor, bu çocukluktan beri böyle! Senin gibi yeni tanıştığı biri tabii ki bunu anlayamaz ama onu koruyorum.
Batı bunun üzerine asla onu savunamayacağım bir cevap verdi.
-İşte senden o kadar çok korkuyor ki o yeni tanıştığı birinin yanına kaçıyor.
Sözlerini bitirdiğinde Batı tuttuğum eli havaya kaldırdı. Bunu görünce Uzay geriye doğru sendeledi ve bankı tuttu. Üzüldüğünü fark ettiğimde Batı'nın elini bıraktım ve ona onaylamaz bakışlar atıp Uzay'ın yanına gittim.
-Jack Frost, iyi misin?
Başını onaylar anlamda sallayınca elini tuttum ve onu hastaneye doğru götürdüm. Batı'nın yanından geçerken ona fısıldayarak "Bekle." Dedim. Uzay'ı hastanenin tuvaletine götürürken hiç konuşmadık. Uzay erkekler tuvaletine girince mecburen onu bekledim. Çok kısa bir zaman sonra geldiğinde yüzü ve elleri ıslaktı. O ağzını açmak üzereyken hızlı davranıp ondan önce konuştum.
-Hayır, beni korkutmuyorsun. Sadece bağırdığın zaman kendimi suçlu hissediyorum fakat bunu beni düşündüğün için yaptığını biliyorum. Sana kızgın değilim fakat seni üzdüğü için Batı'ya kızgınım. Özür dilerim, Jack...
Ben henüz lafımı tamamlayamadan Uzay beni kollarına sardı. Yanağıma kondurduğu küçük öpücüğe karşılık verdim.
-Seni suçlu hissettirdiğim için kusura bakma Gonca. Seni üzmek istemiyorum, bunu asla istemem. Sadece sana zarar veren herkesten nefret ediyorum. Sen benim tek kardeşimsin, sana bir şey olursa kendimi asla affetmem, hatta orada yoksam daha da affetmem! Sen gerçekten çok değerlisin ama bilmiyorsun. Bana ne olduğunu anlatmayacak mısın?
Lafını tamamladığında elimi kavradı, her cümlesinde daha fazla kıvrılan dudaklarımı kendimi zorlayarak toparladım. Derin bir nefes aldım. Olayları baştan anlattım, Batı ile nasıl tanıştığımdan bacağıma ne olduğuyla her şeyi anlattım. Jack Frost her şeyi ciddiyetle dinledi.
-Küçük Boy, dürüst olmak gerekirse ben Batı'yı sevmedim. Daha önce bir olaya karışmış, serseri bir tipe benziyor. Fakat eğer onu sevdiysen sev, karışmam çünkü anlattıklarına göre ona bir şeyler hissediyorsun. Hisset, gerçekten kızmıyorum ama dikkatli ol.
Zoraki bir şekilde gülümsedim. Elini omzuma koydu ve toparlanmamı bekledi. Kendimi toparladığımda Jack Frost ile bahçeye çıktık. Batı endişeli bir şekilde bahçede duruyordu. Bizi görünce direkt yanıma gelip boynuma atıldı, bu beklenmedik harekete karşılık sadece karşılık verdim. Kulağıma küçük bir fısıltı ilişti. "Özür dilerim, gerçekten." Ona bir karşılık vermeden ondan ayrıldım. Kafamı sallayınca sustu. Jack ile bir süre göz teması kurdular. Birbirlerine "Seni nazik bir şekilde öldüreceğim." Bakışı atarlarken araya girdim.
-Jack, babam o odaya niye giriyordu?
Bunun üzerine tüm bakışlar üzerime doğru gelmeye başladı. Niye böyle tip tip bakıyorlar lan bunlar? Ölen cesedi nereye saklarım diye mi sordum? Jack ve Batı bana 2 dakika boyunca aralıksız baktılar. Herhalde seni öldüreceğim dediğim için böyle bakıyorlardı bu salaklar.
-Şey, pardon ama ben ne dedim de bu kadar baktınız? Sizi öldürmeyeceğim yani öyle bir şey demedim. Jack, Batı bana açıklama yapın lütfen.
Bunun üzerine Jack direkt bana döndü.
-Benim Küçük Boy'um, bir doktor hastane odasında ne yapabilir? Hadi söyle Allah aşkına, ne yapar? Yani, hastaların durumuna falan bakar mı sence?
-Ya, Jack Frost! Bir tane teyze vardı ona mı yoksa diğerlerine mi? Hani öyle anlamda!
-Teyze mi? Yalnız o odada hiç kadın yok.
Bunu üzerine Batı ile aynı anda birbirimize baktık. İkimizde o kadını görmüştük fakat Jack Frost o kişinin olmadığını söylemişti. Gözlerimi Batı'nın üzerinden çekip Jack Frost' a döndüm. Zorla dudaklarımı kıvırdım. Ben ağzımı açtığımda Batı konuşmaya başladı.
-Uzay, biz o kadını kendi gözlerimizle gördük. O da bizimle konuştu hatta bize kalp hastası olduğunu söyledi.
-Bu imkansız, fakat çok ısrar ediyorsanız gidip bakalım.
-Tamam Frost, bakalım.
Bunun üzerine içeriye girdik. Babam tam olarak kapının önünde olan danışmanın yanında duruyordu.
-Baba!
Bunun üzerine babam bana doğru döndü. Beni gördüğü gibi bana sarıldı.
-Kızım, bak annen seni kesecek benden söylemesi. Her neyse, seni hangi rüzgar attı buraya?
-Şu Çizgi Film Karakteri Bozuntusu'na bir uğrayayım dedim. Kendisi çağırdı beni.
Benim bunu demem üzerine Jack Frost omzuma küçük bir yumruk geçirdi.
-Ya, dayı bu Küçük Boy kendi kendine geldi. Çağırmam ben bu küçük mızmızı zaten. Küçükken hep ağlardı çünkü ben onu hep geçerdim. Kitap okuma yarışması yapardık ben kazanırdım ağlardı. Mızmız Gonca!
-Ya! Sen 27 yaşındasın ben 18! Ben daha 1. Sınıfa yeni başlamışken sen liseye gidiyordun! Lan senin yüzünden benim hiç arkadaşım olmadı, herkes senden korkuyordu.
Bunun üzerine ikimizde gözlerimizi devirdik. O sırada babam Batı'yı gördü.
-Hoş geldin genç, sorunun ne?
Bunun üzerine Batı babama döndü.
-Benim bir problemim yok Atlas Amca.
-Adımı nerden biliyorsun?
-Ben Gonca'nın arkadaşıyım. Gonca adınızı söylemişti.
Bunun üzerine babam bana döndü. Batı ben senin söyleyeceğin lafın...
-Merhaba baba... Şey bu Batı. Benim arkadaşım. Ekmek almaya giderken tanıştık. Yani öyle.
-Sonunda Mavi'den başka bir arkadaşın olması çok iyi. Bu yüzden seni yargılamıyorum, yargılamayacağım. Sen nasıl istersen.
Biz bunu konuşurken acilden bir ses yükseldi.
-Kırmış mı?
-Evet, kesinlikle kırmış burnunu.
-Peki diğerini kolunu kırmış mı?
-Evet, o da kırmış. Bir kere daha bunlar buraya bir kırık için gelirse gerçekten kötü olacak. Özellikle şu çocuk.
Bunun üzerine tanıdık bir ses bağırdı.
-Ya adımı bir öğrenemedin adımı ki bu buraya on sekizinci gelişim.
-Alıştın o zaman. Bir daha bir yerini kırarsan sana iyi davranmam, kapı dışarı ederim. Gözünün yaşına da bakmam. Bu sefer neden kırdın bu çocuğun burnunu.
-Yani bunları isteyerek yapmıyorum, fakat bu şahıs bir kadının eşyalarını çalmış. Dursa mıydım öyle? İşte döverken burnu kırıldı, sonra mahalleden geçen birkaç arkadaşı bana daldı.
-İyi yaptın. Atlas bey, Bora bey geliyor mu?
-Dur bir bakayım.
Tam babam giderken hemşire sesi tanıdık olan çocuğun koluna dokundu. Çocuk hemşire dokunduğu anda bağırmaya başladı.
-Bak sana laf etmek istemiyorum ama dokunmadan önce haber vermek bu kadar zor mu?
Bunun üzerine hemşire sinirle ona döndü.
-Bak çocuğum adını bilmiyorum ama on sekizinci halin buysa birinci halini merak ediyorum.
-Bakın hemşire hanım benim adım Evren Erdem Ertekin. Bana adımla seslenin, ha bu arada ilk seferimde daha çok bağırmıştım.
Evren Erdem Ertekin mi? Bildiğimiz Evren mi? Nasıl yani? Bunun üzerine sedyeye doğru yürüdüm. Sedyedeki surata döndüğümde gerçekten Evren olduğunu anladım. Evren de bana döndüğünde bakışlarımız kitlendi. Arkadan gelen Batı ile bir bakışma üçgeni oldu. Gerçi sedyede ona bakan hemşireye bile yürüyen birisi sadece Evren olabilirdi.
-Evren?
-Gonca?
-Erdem?
-Batı?
Aramız buz kestiğinde babam ortama Bora amca ile beraber daldı. Cidden mi?
-Gene mi sen Erdem? Bu kaçıncı sayıyor musun?
-Hayır saymıyorum Bora bey.
-Ukala ukala cevaplar verme de nasıl ve nereyi kırdığını söyle.
-Pazu kemiğim kırıldı, şu an çok zor dayanıyorum nasıl olduğunu sonra anlatsam olur mu?
Bunun üzerine inledi. Evren'in yardım çağrılarına karşı Bora amcaya işaret yaparak Evren'i odasına götürmesini söyledim. Bora amca bu çağrılara yanıt vererek onu odasına götürdü. Hasta-doktor ilişkisi çok tuhaftı. Hasta acı çekerken doktor onunla konuşuyordu ve aciliyeti yoktu. Evren 1 saate çıkardı. Atel bir şekilde takacağını düşündüğüm için 1 saatten kısa sürede bitebilirdi. Bunun üzerine herkes dağıldı ve bende Batı ile yalnız kaldım. Batı ile yalnız kaldığımda ona biraz yaklaştım ve parmak uçlarıma çıktım. Çenemi onun boynuna yasladım.
-Kandan korkar mısın?
Bunun üzerine güldü.
-Ben mi? Ben mi korkuyorum kandan?
Bunun üzerine dudaklarım kenarına doğru döndü.
-Hadi morga inelim.
-Ne?
Bunun üzerine bembeyaz kesildi. Bende psikopat gibi sırıttım. Ya ben normal biri olduğuma emin miyim? Niye morga inmek istiyorum ve niye morga inmek istemeyen birini garip buluyorum.
-Ben morg ile büyüdüm. Gerçekten kötü kokması dışında hiçbir kötülüğü yok. Hem kimse yaşamıyor ki niye korkuyorsun.
-Zaten yaşamaması korkunç ölüler ile aynı yerde kalmış oluyorsun. Sen geceleri mezardan geçmekten korkar mısın?
-Şey, küçükken gece annem bana bağırdığı zaman morga kaçardım ve sabaha kadar orada uyurdum mezarlıktan pek fazla farkı yok, değil mi?
Bunu dememin üzerine irkildi. Ben de ona kahkahayı patlattım. Benim ısrarlarım üzerine Evren atel alçı taktırana kadar morga inip göz atacaktık. Ben aşağı gitmek için çabalarken Batı'nın Evren'in alçısının erken bitmesi için dua ediyordu.

SORGUSUZ 1/ BOYA FIRÇASI /TEXTİNG/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin