Bölüm 13🎨

14 5 5
                                    

-Alo...
-Gonca, neredeydin?
Annemin endişeli sesi kendimi berbat hissetmeme neden oldu. Sadece bir ses bir insana onun ne kadar kötü olduğunu hissettirebilir miydi? Bana hissettiriyordu.
-Anne, ben...
Ne diyecektim, kaçırıldım, sonra bir mafya ile yüzleştirildim ve bu mafya Fereç'ti, ardından mafya beni bayılttı ve Jack Frost'un evinde uyandım mı diyecektim? Sözüme devam etmek zorunda olduğum için zorlukla ağzımı açtım ama ses tellerim konuşmamak için direniyordu.
-... ben şey, sen ne biliyorsun? Ben de ona göre anlatayım.
Tam olarak toparlayamamıştım ama ağzından bilgi alabileceğim pozisyondaydım.
-Hiçbir şey bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum. Tek bildiğim seninle 3 gündür iletişim kuramadığımız. Hemen eve geliyorsun ama ben bekleyemem. Anlat hemen.
-Anne, şimdi şöyle ki ben...
Dürüst olmalıydım o benim annemdi.
-...kaçırıldım. Ama sakın endişe etme. Kaçırıldım deyince öyle bir kaçırılmak değil. Beni korumak için...
-Bizim yanımızda da gayet korunuyordun. Buna gerek yoktu. Polisi arayacağım tabii ki de.
Polis mi?
-Anne hayır! Gerçekten polislik bir mesele yok. Asıl olay şöyle, bizi mafya arıyormuş bu yüzden tehlikedeymişiz. Beni siz bile koruyamayacağınız için bir süre yakınlarında tuttular. Mafya ölünce serbest bırakmışlar.
-Öldürmüşler mi mafyayı? Yoksa kendiliğinden mi ölmüş?
-Anne!
-Hayır, hayır Gonca.
-Anne, gerçekten problem yok. Hem bize zarar vermediler. Sadece bir süre orada tuttular. Hem onlar kendisi değil bağlı oldukları yer öldürmüş. Zaten gayet güvendeydik. Endişelenme.
-Biz derken, sen ve başka birisi daha mı?
Ne demiştim ben? Biz mi demiştim? Olamaz...
-Ben ve Mavi...
-Mavi de mi vardı?
-Evet, hem ona da zarar vermediler.
-Gonca Kandemir, neler çeviriyorsunuz siz? Bakın, neler çevirdiğinizi bilmiyorum ama hemen eve gelmen gerekiyor.
-Anne, öğlene doğru gelmeye çalışırım.
-Çalışmayacaksın, geleceksin. Öğlen gibi burada ol.
-Çalışacağım işte.
-Gonca!
-Tamam anne.
-İyi, kahvaltını et ve gel.
Benim cevap vermemi beklemeden telefonu kapattı. Evet, her şey berbarttı. Delfin, annem ve Uzay'ın yanında nasıl aynı anda olabilirdim? Şimdi de babamı aramam gerekiyordu.
-Baba...
-Kızım, neredesin sen? Polise gidecektik ama Uzay vazgeçirdi. Gerçekten iyi misin?
-Baba ben...
-İyi misin? Senden önemli değil, neler oldu anlat hemen.
-Baba, sakın korkma kaçırıldım ben.
-Ne? Nasıl yani? Doğru mu duydum ben? Gerçekten mi kaçırıldın?
-Gerçekten ama kaçırılmak demek yanlış olur...
-Anlat, kaçırıldın mı yoksa...
-Baba, lütfen benim sözümü kesme. Anlatmaya çalışıyorum burada.
-Peki, peki bölmeyeceğim anlat sen hemen.
-Şimdi en kısasından şöyle oldu, biz kaçırıldık ama tam olarak kaçırılmadık. Bizi kaçıran insanlar bizi iyiliğimiz için kaçırdı. Kafan karıştı biliyorum ama kısasından şöyle; bizi mafya arıyormuş bu yüzden tehlikedeymişiz. Beni siz bile koruyamayacağınız için bir süre yakınlarında tuttular. Hem mafyadan beni sizde koruyamazdınız ya. Neyse işte sonra bizi bıraktılar. Biz zannediyoruz ki işkence falan ama yok. Bıraktılar direkt. Ölmüş mafya, tehlike de geçmiş o yüzden bizi rahat bırakmışlar. Hiç zarar görmedik hatta tavuklu pilav falan yedik o derece yani.
-Kızım bitti mi?
-Evet, bitti baba.
-Biz derken kimi kastettin?
-Ben ve Mavi işte. İkimizi birden korudular.
-Peki, mafya neden 85.372.377 kişilik nüfusu olan bir ülkede, Gümüşhaneli, 18 yaşında olan, Gonca Kandemir isimli bir kızı kaçırsın?
Ne diyebilirdim? Yani yazı tura atmışlar ben mi gelmişim?
-Kötü şans herhalde...
-Hm, sen bence bu kötü şansın devamını eve gelerek harcayabilirsin.
-Evet, annemle de konuştum. Öğlen gibi gelmeye çalışacağım.
-Hm, peki. Görüşürüz kızım.
-Görüşürüz...
Telefon yine suratıma kapandı. Allah'ım ya! Biriniz dinleyin beni. Şimdi sıra Evren'e gelmişti. EEE.
-Alo, Evren...
-Gonca! Gonca, iyi misin? Sana 2-3 gündür kimse ulaşamıyor lütfen iyi ol. Gerçekten, gerçekten burada kalp krizi geçirmek üzereydim ki bu sefer baban asla kurtarmazdı beni. Batı salak saçma bir şeyler dedi. Anlamadım bile ne olup bittiğini. Neredesin, hemen gelip alayım seni. Ama eğer istemezsen, sadece bir görüp gideyim başka bir şey istemem. Hatta o bile fazlaysa fotoğraf at. Bir göreyim sadece seni.
Birisinin benim için bu kadar endişelenmesine alışık değildim. Ben aynaya baktığımda kendimden iğrenirdim, şu an birisi sadece beni görmek için ölebilirmiş gibi davranıyordu.
-Evren... Ben iyiyim. Gerçekten iyiyim. Sadece, olayları merak ediyor musun?
Net ve kısa bir cevap verdi.,
-Hayır, sadece seni merak ediyorum. Kalan hiçbir şey ilgilendirmiyor beni.
-Tamam, anladım. Beni görmek istemen kısmına gelirsek ise...
-Hayır değil mi?
-Evren bir sözümü tamamlasaydım... Beni almana gerek yok sadece bir görüp gitsen olmaz mı?
-Olur! Neredesin?
-Şey, ben söylerim sana. Birazdan mesaj atarım.
Hızlıca kapattım telefonu. Şimdi ise Delfin'i aramam gerekiyordu ama önce Uzay'dan izin almalıydım. Oturma odasına doğru ilerledim.
-Frost, nasılsın?
-İyiyim, sen nasıl oldun?
-İyiyim hem de çok iyi...
-Ne istiyorsun söyle de rahatla.
-Şey, canım kuzenim...
-Ya cilve falan yapma, yemiyorum ben.
-Sözümü kesme be!
Sertçe bağırdığım için anlık bir şok geçirdi ama ardından devam etti.
-Kızım ne bağırıyorsun be? Görüntün yetmezmiş gibi bir de bağırma!
Görüntüm mü? Ne varmış görüntümde? Hızlıca ayakkabılığın önündeki aynaya gittiğimde küçük bir çığlık attım. Neydi bu halim? Sarı saçlarım o kadar kötü bir haldeydi ki zombiye benziyordum. Hepsi elektriklenip havaya kalkmıştı. Bu yetmezmiş gibi birbirine dolanmış ve kabarmıştı. Keşke sadece bu kadar olsaydı. Gözlerim kıpkırmızıydı. Dışı mosmor olmuştu. Suratım bembeyaz kesilmişti. Birde dudağım patlamıştı. Bu yüzden dışında kurumuş kan vardı. Hızlıca Uzay'a bağırdım.
-Bunu düzelteceğim. Fotoğrafımı çekmedin değil mi?
-Doğru ya! Unuttum onu, korkudan herhalde! Tüh, iyi hatırlattın gel de bir tane çekeyim.
-Bok ye! Gerçekten bok ye Uzay! Kuzenin ölümle burun buruna gelmiş, sen ise onun moda şovunda gibi görünmesini bekliyorsun! Ayıp be!
-Yani moda şovuna gerek yok sadece zombiye benzemesen yeter.
Gözlerime devirdim. Hızlıca tuvalete girdim. Kapıyı kilitledikten sonra kenarda duran saç fırçasını elime aldım. Yaklaşık 20 dakika kadar saçımla cebelleştikten sonra saçım açılmıştı. Şimdi ise Uzay'da stok olarak bulundurduğum makyaj malzemelerimi kullanma zamanımdı. Önce kapatıcıyı uyguladım. Gözlerimi gördükçe kusasım geliyordu. Zaten hep kusasım geliyordu ama bu sefer cidden kusabilirdim. Ardından fondötenimi uyguladım. Bu ton tam bana göreydi. 78 numara. Dudağıma da güzel bir parlatıcı uyguladım. Ruj sürmek şu an gereksiz gelmişti. En son işim olan rimeli hızlıca aldım elime. En sevdiğim makyaj malzemesiydi. Makyajım bitmişti ama eksik bir şey vardı. Bu makyaja asla salık saç gitmezdi. Ben sevmiyordum yani. Saçlarımı hızlıca at kuyruğu topladım saçlarımı. Şu an suratımda olan tek kusur gözlerimdi. İçi kıpkırmızı kalmıştı. Bunu önemsemeden hayatıma devam etmeye çalıştım. Üzerimde kaçırıldığım gün olan kıyafetlerim vardı. Her gün aynı şeyi giyemezdim.
🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨
Üzerime çok güzel bir elbisemi bulmuştum. Haftalardır arıyordum bu elbiseyi. Demek ki Uzay'da unutmuştum. Çok abartı bir elbiseydi. Çok abartıydı ama giyebileceğim bir elbiseydi. Odamdan çıktım. Uzay'ın yanına hızla gittim.
-Vay, küçük hanım! Nereye böyle?
-Eğer sende izin verirsen Delfin beni alacak.
-Delfin seni kaçıran kızlardan biri değil mi?
-Uzay bunun kaçırılmak olduğunu sana kaç kere anlatmam gerek?
-Hiçbir şeyi anlatmadın ki amına koyayım!
Doğru ya! Sadece İnanna, Korcan ve Delfin'i biliyordu.
-Bizi kaçıran insanlar bizi iyiliğimiz için kaçırdı. Kafan karıştı biliyorum ama kısasından şöyle; bizi mafya arıyormuş bu yüzden tehlikedeymişiz. Beni sen bile koruyamayacağın için bir süre yakınlarında tuttular. Ben boksörüm korurum seni deme sakın. Hem mafyadan beni sende koruyamazdın ya. Silahlı adamlar zombi filminden çıkmış gibi görünüyorlardır eminim. Hem o mafyalar gençlik kurgularında okuduğumuz kızların yanında kediciğe dönüşen tatlış adamlar değiller. Baya öldürüyorlar yani. Neyse işte sonra bizi bıraktılar. Biz zannediyoruz ki işkence falan yapacaklar ama yok. Bıraktılar direkt. Ölmüş mafya, tehlike de geçmiş o yüzden bizi rahat bırakmışlar. Anlamadım yani. Direkt Batı'yı bulup onu aramışlar. O da bırakmış işte bizi.
-Hm, peki niye baygın olduğunu da açıklarsan inanacağım.
-Ya bayılmışım işte be! Ne bileyim hatırlamıyorum bile devamını. Ama sanırım bayılma nedenim durduğumuz benzincide iki tane farenin bana saldırmasıydı. İstersen arayalım Batı'yı ama uyuyormuş. İnanna söyledi ben bilmem.
-Hm, ara sen yine.
Ya ananı sikeyim be! Telefonumu çıkardım. Güney Batı diye aratıp hemen Batı'yı aradım. 8 kere çaldıktan sonra kendiliğinden kapandı. Mutlu bir nefes alarak Uzay'a döndüm.
-Bak demiştim, uyuyor işte.
Ardından telefonum çaldı. Arayan kişi Batı'ydı. İçimden bin bir türlü küfürü sıralarken Uzay sırıtarak yanıma geldi.
-Uyanmış herhalde. Aç bakalım.
Elimi havaya kaldırırken bile canım acıyordu. Ekranı kaydırdığımda Batı bir anda bağırmaya başladı.
-Gonca! İyi misin? Çok endişelendim, gerçekten çok endişelendim! Dün uyanmadın. En son Uzay'a getirdim. Yanında mı?
-Evet, evet yanımda. Ama sana bir şey soracaktım. Uzay inanmıyor, ben dün iki tane fare bana saldırdığı için bayılmadım mı?
-Yo...
Ne demek istediğimi anlarmış gibi iki saniye sustu. Ardından bir şekilde laflarını geri çevirdi.
-Yo çünkü 3 taneydi. Bir de yorgundun o yüzden uyanmadın. Yani ben sen yorgunsun diye tahmin ediyorum.
-Evet, yorgundum. Kaçırılmışım, erik dalı çekecek halim yok ya. Ama beni Uzay'a getirdiğin için yine de teşekkürler.
-Rica ederim, rica ederim Gonca.
Gülümseyerek kapattım telefonu. Uzay'ın sinirli gözlerine döndü gözlerim.
-N'oldu, kaldın mı öyle?
-Böyle bir şey olmadığını adım kadar biliyorum. Batı nasıl böyle saçma sapan bir yalana uyuyor onu da bilmiyorum ama inanmak zorundayım. Ya da inanıyor gibi davranmak...
-Sonucunda izin aldım senden değil mi?
-Gönlümden kopan değil ama...
-Aması maması yok Uzay! Veriyorsun işte izni.
-Öf! Uğraşamam zaten seninle, defol git! Hadi, ama sakın bana sonra ağlayarak gelme!
Gözlerimi devirdim.
-Sana meraklı olan yok zaten. Zaten ağlayabileceğim tek kişi de değilsin!
Telefonumu çantaya attım ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm.
-Nereye?
-Cehennemin dibine! Nereye olacak? Tabii ki de Batı'nın yanına gidiyorum.
Hızlıca kolumdan tutup kendine çekti beni. Yanağıma bir öpücük kondurup bana baktı.
-Bana bak! Eğer kaçırılırsan falan ben karışmam! Kuzenimsin falan ama beni dinlemedin. O yüzden kafana silah dayanmadığı sürece sakın arama beni!
Ellerini tuttum.
-Jack Frost! Lütfen, lütfen annemi idare et...
-Abartma, henüz bütün duygularım sömürülmedi. Tabii ki ona her türlü yalanı uyduracağım. Kuzenimsin lan sen benim.
-Az önce "Kuzenimsin falan ama beni dinlemedin." Diyordun.
Gözlerimi iyice ona diktim.
-O başka bu başka. Bu bir görev. O sadece intikam.
Bende yanağına bir öpücük kondurup oradan ayrıldım.
-Alo, Moana?
Moana demeye çok dikkat etmiştim çünkü bu problemi bir de Delfin ile yaşamak istemiyordum.
-Hm, Gonca sensin değil mi? Bana sadece sen ve birisi daha Moana der.
-Merak ediyorsan ben Gonca. İ...Tiana seni aramamı söyledi.
-Niye beni arayacakmışsın ki?
-Tiana dedi ki. Moana gelip seni alabilir. Bu yüzden kısaca özetlemek gerekirse, eğer istersen beni gelip alabilirsin.
Cümlem bittiğinde güldü.
-Tabii ki Tiana bana bundan bahsetti sersem! Gerçekten bu zeka ile nasıl bu yaşa geldiğini merak ediyorum. Şimdi yola çıkarım.
-Hayır! Hiç gerek yok, biraz daha sonra gelmeni tercih ederim.
-Neden ki? Gelirsem yemem seni.
-Çok ufak bir işim var.
Evren'i unutmamıştım tabii ki. Beni bu kadar umursayan birini görmezden gelemezdim.
-Peki, keyfin bilir. İşin bittiğinde ara. Ama merak ettim, ne işi bu?
-Pek önemli değil...
-Ya kızım, merakımdan sormuyorum tabii ki! Eğer birini öldüreceksen yardıma geleyim diye. En çok sevdiğim o da...
Hafifçe kıkırdadım.
-Eğer birini öldüreceksem ilk seni ararım, söz veriyorum.
-İyi bari, mafya falan olsun da işkence zevk versin.
İkimizde gülüştük.
-Hm, peki o zaman D...Moana Hanım, telefonumu bekle.
-Peki Gonca Hanım, başka bir isteğiniz var mı?
-Şimdilik bu kadar, ama her an avokadolu tostumu isteyebilirim.
-Tamam efendim, görüşmek üzere.
Sırıtışımı bozmadan kapattım telefonu. Şimdi sıra Evren'e gelmişti. Hızlıca konumu gönderdim.
-Gelmem 5 dakika sürer. Bekle beni!
-Başka işim mi var? Bekliyorum işteeee.
Gülümseyerek telefonu kapattım. En çıkıştaki merdivene oturup beklemeye başladım. Yaklaşık 7 dakika boyunca yanıma gelen kediyi sevdim. Evren yine de gelmeyince aramaya karar verdim.
-Evren, neredesin? Bir şey mi oldu?
-Hayır, bir şey olmadı. Sadece araba kazası olmuş. O yüzden yol uzadı. 2 dakika içinde oradayım.
-İyi, bekliyorum ama daha uzun sürerse giderim.
Kedi benim telefon konuşmama dayanamamış olacak ki koluma sürtünmeye başladı. İstemsizce kediyle konuştum.
-Tatlışım dur bir dakika.
-Tatlışım? Yanında biri mi var?
-İnsan değil ama var. Çok tatlı bir kedi.
-He iyi, geliyorum.
-Tamam, hızlı ol.
-Oradayım, bekle biraz ya.
-Tamam, iyi tarafımdan kalktım da bekliyorum. Hadi görüşürüz.
-Görüşeceğiz Gonca.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 04 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SORGUSUZ 1/ BOYA FIRÇASI /TEXTİNG/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin