Bölüm 7🎨

25 8 2
                                    

10 yıl önce
8 yaşında olduğum için mahalledeki bir çocuğun onu tanımamama rağmen beni dudağımdan öpmesinin kötü olduğunu bilmiyorum. Sadece Mavi ile ebelemece oyunu oynuyordum ve oyun oynarken Mavi beni ebelemeye çalışırken itmişti. Yere düştüğüm için çenemi vurmuştum ve ağlıyordum. O sırada Uzay daha yeni eve su içmeye gittiği için acımın geçmesini bekliyordum. O sırada mahallenin en büyüğü ve en belalı olan tipi Çınar sokakta futbol oynuyordu. Ben tam ayağa kalkacakken bir anda yanaklarımda bir el hissettim. Bu el Çınar'a aitti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan Çınar dudaklarıma kapandı. Ben o an kötü bir şey yaptığını düşünmedim. Annem yere düştüğüm zaman beni hep öperdi. Fakat ben öpülmeyi sevmezdim ki. Bu yüzden hemen geri çekilmiştim. Sonra ona öpülmeyi sevmediğimi söyleyip Mavi'nin yanına gitmiştim. Mavi beni görünce kan ile alakalı bir şeyler söylemişti fakat onu çok dinlememiştim o lafını bitirdiği anda Jack Frost gelip çenemden akan kanı ıslak mendiller ile silmişti. Bütün kanları silince suratıma yumuşak bir tokat indirmişti ve Çınar'ı öldüreceğini söyleyip gitmişti. Ben hiçbir şey anlamayıp oyun oynamıştım. Akşam annem bana saatlerce bağırmıştı ama hiç vurmamıştı. Bana çok fazla bağırınca ağlayarak evden babamın hastanesine gitmiştim. Babam hem doktor hem de hastane sahibi olduğu için kimse kim olduğumu ya da neden girdiğimi sormamıştı, bunu normale almadıklarını biliyordum çünkü ilk geldiğim zaman da kimse beni sorgulamamıştı. Ertesi gün babama bunu söyleyeceklerini her zaman biliyordum. Fakat bunu önemsemeden babamın bana yaptırdığı hastane kartı ile asansöre bindim. Hemen -5 yazan kata tıkladım ve ardından asansör durana kadar Happy* şarkısını söylemeye başladım. Bir kaç yıl önce çıkmıştı. Asansör durduğunda direkt morga girdim. Yanımda getirdiğim 2 battaniye ve yastık ile en sıcak köşeye geçtim. İlk battaniyeyi altıma diğerine üste aldım. Başımı yastığa koydum ve rüyalara daldım. Uyandığımda karşımda bir teyze vardı, onu daha önce hiç görmemiştim. Bunun üzerine bir de üzerinde doktor yeleği olmadığını görmek yüreğimi ağzıma getirmişti. Morg kapısının önünde duruyordu fakat dışarıya baktığı için beni görmemişti. Gerçek olup olmadığını anlamak için kendime sertçe tokat attım. Çıkan ses ile kadın bana döndüğünde rüya olmadığını anladım. Beni görünce nefesini tuttu. Çok korktuğumu fark edince kaybolduğu ile alakalı bir sürü yalan sıraladı fakat ben onun yalan söylediğini anlamıştım. Çıkış yolunu tarif edip onu göndermiştim. Teyze bana benziyordu yeşil gözleri benim yeşil gözlerim ile buluştuğu zaman anlamıştım bunu. Araya aklar karışmış sarı saçları aynı benim sevdiğim modelde görünüyordu. O teyzenin başımda olduğunu görünce 4 gün boyunca morga giremez olmuştum. Fakat morga gitmek zorunda olduğum bir kavgada teyze olmayınca yeniden kalmaya başlamıştım.
Günümüz
Batı ile morga doğru yürürken Jack'e göre olmayan fakat bizim gördüğümüz teyzeyi düşündüm. Sanki o kadını bir yerden hatırlıyordum. Henüz çıkaramamıştım ama hatırlardım. Asansöre geçtiğimizde kartımı okuttum. -5. kata bastığımda Batı'ya döndüm.
-Evren'e mesaj atsana, çıkınca morga gelsin.
-Erdem'e şey yazsam olur mu? "Sen alçıyı bekleme direkt gel."
Bunun üzerine kıkırdadım. Asansör durduğunda adımımı asansörden dışarı attım. Batı söverek aynı hareketi tekrarladığında oldukça keyifliydim.
-Gonca ben korkuyorum! Hayır yani gerçekten korkuyorum! Gitmesek olmaz mı?
Bunun üzerine homurdanarak ona döndüm.
-Korkak mısın Batı? Neden korkuyorsun onu bile anlamadım. Kimse yok bile.
Morga girdim. Batı her şeye söverek adımımı takip etti.
-Burada nasıl uyuyordun Gonca? Çok soğuk ve korkunç!
Kıkırdayarak ona döndüm. Kafamla hep kaldığım köşeyi işaret ettim. Tekrar önüme döndüm ve oraya gittim.
-Senin gibi kokuyor...
Bu çok küçük fısıltıyı sadece ben duymuştum. Ona gülümseyerek döndüm.
-Buraya 3 aydır gelmiyorum. Hiç neden olmadı buraya gelmeye...
Ben sözüme devam ederken morgun kapısı açıldı. Elif abla morg görevlisi olduğu için onun geldiğine neredeyse emindim. Belki de Evren gelmişti. Batı ile aynı anda arkamıza döndük. Fakat karşımdaki kişi hiç de beklediğim kişi değildi.
🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨🎨
Karşımda en son 10 yıl önce gördüğüm teyze vardı. Bugün Jack Frost'un olmadığını söylediği teyze vardı. Batı ile aynı anda dudaklarımızdan aynı küfür kaçtı. Teyze ile bakışmamız Hint dizilerine taş çıkaracak kadar uzun sürdü. Kimse bağırmadan ve kaçmadan durdu. Bu sessizliği bozdum.
-Sen kimsin? Gerçek misin?
-Evet gerçeğim. Kim olduğumu sana söyleyemem. Gonca sensin değil mi?
-Sen kim olduğunu söylemeden sana kim olduğumu asla söylemem.
-Sesin pek değişmemiş. Verdiğin cevap zaten senin Gonca olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Yanında duran genç delikanlı kim?
-Hüseyin, onun adı Hüseyin.
Bunu söylediğim anda Batı ile bir bakışma anı yaşadık. Biz birbirimize bakarken bilinmeyen kadın yanımıza geldi.
-Sizi aşk kumruları, birbirinizi korumak için söylediğiniz yalanlar gerçekten takdir edilebilecek düzeyde. Fakat takdir edilebilecek olması onların anlaşılmadığı anlamına gelmez. Gerçek adını sormayacağım çünkü laf olsun diye sormuştum. Torunumu biraz tanımam gerek. Birini korumak için yalan söylediğini öğrendim mesela.
-Torunun mu? Ne zırvalıyorsun sen yaşlı bunak? Ben senin torunun değilim kimle karıştırdığını bilmiyorum ama tek bildiğim şey senin torunun olmadığım! Benim anneannem veya babaannem hiç olmadı. Bu yüzden bunlardan biri olmazsın.
-Ayrıca ağzının bozuk, sorgulayıcı ve bir şeyi kolay kolay kabullenmeyen biri olduğunu da öğrendim.
Batı ile aynı anda birbirimize baktık.
-Ne zırvaladığını anlatmayacak mısın?
-Ah benim güzel torunum, bunu sana anlatacak kişi ben değilim. Ben olsam şimdi burada bir suçlunun yanında bile olmazdın. Sana hiç yakışmamış bu adam. Ben şahsen değiştirmeni öneririm. Sen kişisel anlama Hüseyin kılıklı.
Bunun üzerine kıkırdadı ve çıkışa doğru yürümeye başladı. Yüzünü bize dönmeden son bir şey söyledi.
-En yakınlarına bile güvenme Gonca. Görüşürüz demeyeceğim çünkü ben görevimi yaptım bu yüzden de bir daha görüşmeyeceğiz Gonca. Tabii beni bulmak istersen ki isteyeceksin işin kolay olmayacak.
Çıkış kapısının yanına bir kağıt koydu çıkıp gitti.
Gittiği gibi Batı kolumu tutup çıkışa doğru yürürken bir yandan bağırıyordu.
-Aferin Gonca bir kere dinle beni! Ödüm ağzımda geziyorum!
Tam kapıyı açıp çıkacakken onu durdurdum. Büyükannem olduğunu söyleyen tımarhane delisinin bıraktığı kağıdı aldım. Batı bana şaşkınlıkla bakarken kağıdı sesli bir şekilde okudum.
-Eğer beni bulmak istiyorsan Gonca bunu cevaplamak zorundasın.
Bilir her şeyi
Anlamadığın yerde
Toplantında anlatır
Anlamadığını
Tabii büyük şirketlerde
Anladığın da sana yardımcı olacağım Gonca.
Kafamda büyük bir soru işareti ile Batı'ya döndüğümde zaten bana baktığını gördüm.
-Tahminin var mı Batı?
-Senin deli olman dışında bir tahminim yok.
-Olmasın zaten zırdeli! Kendim bulurum ben istediğim zaman!
Kapıyı açtığım anda Batı kolumu tuttu.
-Bak güzelim o kadın senin bağırsaklarınla kalbinin yerini değiştirip böbreklerini fazla çalıştırsın istemiyorsan kal burada Erdem'i bekleyelim.
Güzelim mi? Sonrasını duymadığım cümlede tek dikkat ettiğim nokta güzelim kelimesi olmuştu. Ne karşılık vermem gerekiyordu? Kaçmam mı gerekiyordu? Sarılmam mı gerekiyordu? Bunları hiçbirini yapmadım.
-Peki, bekleyelim.
Suratımın kıpkırmızı olduğuna emindim bu yüzden suratımı farklı bir yere çevirdim. Bunun üzerine kıkırdayarak çenemi tutup kendine çevirdi.
-Utandın mı sen? Kıpkırmızı olmuşsun.
-Olmadım zırdeli, sen zaten tımarhaneden kaçtığın için yanlış görüyorsun!
Bunun üzerine kahkaha attı hem de sesli bir şekilde.
-Peki Gonca, sen nasıl istiyorsan öyle olsun! Olmadın kıpkırmızı ben de tımarhaneden kaçtım o yüzden yanlış görüyorum. Mutlu musun?
Kıkırdadım.
-Bence sen doğruları söylediğin için mutlu olmalısın. Şimdi çenemi bırak.
Dediğimi ikiletmeden bıraktı. Bende morgun içinde gezinmeye başladım. Gerçekten Wednesday* gibiydim. Burası bana kötü kokmuyordu. Bana rahat hissettiriyordu ve korkmuyordum. Evren'i beklerken bilmecenin cevabını düşündüm.
Toplantılarda bilmediğini anlatıyordu, büyük şirketlerdeydi ve her şeyi biliyordu. Tek emin olduğum şey bir meslek olduğuydu. Toplantıda bilmediğin şeyleri yöneticiler anlatırdı. Fakat sadece büyük şirketlerin değil her şirketin yöneticisi vardı. Acaba büyükten kastı özel miydi? Her şeyi mi biliyordu? Tövbe tövbe! Düşüncelerimi bozan ses Batı'nın sesiydi.
-Gonca sen hiçbir şeyden korkmuyor musun ya? Burası bana Siccin* sahnesi gibi hissettiriyor!
-Korkmuyorum sanırım.
Konuşmamızı kapı sesi böldü. İkimizde acaba büyükannem olduğunu iddia eden deli mi diye endişelenerek kapıya döndük. Gelen kişi Evren'di. Rahat bir nefes aldım. Kolu gerçekten atel alçı olmuştu.
-İyi misin Evren?
-İyi olabildiğim kadar iyiyim.
-Peki bir şey daha sorabilir miyim lütfen?
Çok tatlı bir surat ifadesi yaptım ki beni dövmesin.
-Tabii sor Gonca.
-Şey, kızma ama olur mu?
-Tamam kızmam sor hadi.
Tatlı ses tonumu bir anda bıraktım ve dik bir duruşa geçtim.
-Evren sen salak mısın? Niye kavga ediyorsun mal? Hem 18 kere bir yerini kırmak ne? Nasıl bu kadar kırıkla yaşıyorsun? Salak!
-Gonca ben de sana bir şey sorayım ama kızma.
-Tamam sor kızmam.
-Gonca sen ruh hastası mısın? Niye Sönmez'i morga indiriyorsun salak? Bana mal diyene bak! Hem senden daha sağlıklı olduğuma eminim.
Batı bu konuşmamıza kahkaha atarak güldüğü için ona ters bakış atmak istemiştim ama haklı olduğu gerçeği yüzüme soğuk su gibi çarptı. Ben de Batı ve Evren'i böyle bir kavga içinde bulsam katıla katıla gülerdim. Batı'ya döndüğümde onun tatlı gülüşüne karşı ben de sırıttım. Evren bizi böyle görünce kolumdan tuttu.
-Hadi kızım ceset kokuyor burası. Gidelim temiz hava alalım. Bunu da kitleyelim buraya kalsın.
-Erdem senin benimle derdin ne diyemiyorum da şuan bir düşmanlık yapmıyoruz sal beni ya. Cidden sal ya.
-Oğlum sen köpek misin de salayım? Rahat bırak denir Türkçe düşmanı! Kimdi senin Türkçe hocan? Gerçi Aslı Hoca olduğunu ben de biliyorum.
-Hoca denmez öğretmen denir cahil! Sen önce git kendi Türkçe'ne bak!
Karşılıklı olarak birbirlerine göz devirdiler.
-Ya şimdi ikinizi de kitleyeceğim gideceğim sonra! Yarına morga iki tane daha ceset girer diye yapmıyorum. Hadi ya çıkın! Davetiye mi bekliyorsunuz?
-Beklemiyoruz hatta şimdi çıkıyoruz.
Hızlı adımlarla ikisi de asansöre doğru koştular.
-Salaklar kartınız bile yok beni bekleyin.
Bunu demem üzerine durdular.
-Doğru ya.
Sırıtarak onların yanına gittim.
-Aferin köleler bensiz bir hiç olduğunuzu sonunda öğrendiniz.
Bunu demem üzerine ikisi de anlamsız homurtular çıkardılar. Ben ise kartımı okutmak için havaya kaldırdım. Havadayken Batı kartımı bir anda elimden çekti.
-Artık sen de kölesin Gonca. Ne düşünüyorsun bu durum hakkında.
-Ver kartımı. Çizilirse okunmaz.
Batı ise gülerek kartımı kaçırmaya başladı.
-Ya zırdeli misin çocuk? Bırak kartımı valla bir daha demem.
-Gonca buna inanmak için deli olmam gerekir.
-Zaten öylesin.
-Gonca rahat bırak beni!
-Sonunda etkin bir Türkçe kullanımı.
Evren köşesinden yüzünde kocaman bir sırıtış ile bizi izliyordu.
-Evren bana yardım etsene ne bakıyorsun orada?
-Valla prenses hanım ben köle olduğum için kenardayım. Hem sen kaşındın bana hiç öyle bakma.
-Of Evren!
Bunu demem üzerine Batı'nın baya uzaklaştığını gördüm.
-Batı gel buraya benim o!
-Yakala eski prenses.
Batı duvarın sonuna kadar gittiğinde kaçacak bir yeri kalmadı. Sonunda yakalamıştım.
-Batı prens artık kraliyet devriminizin sonuna geldik.
-Peki Gonca prenses yakala o zaman.
Bunu demesi ile onun üstüne atladım. O ise bunu beklemiyormuş gibi benimle aynı anda yere yapıştı. Dudaklarımızın arasında birkaç santim vardı ki bu anı Evren bozdu.
-Oha yani iki saniye arkamı döndüm ne yaptınız ya? Gonca kalk yerden elektrik süpürgesi misin sen? Bütün tozları aldın kalk hadi. Sen Sönmez Bey hemen Gonca'dan ayrılıyorsunuz!
Bunu üzerine beni kollarımdan tuttu. Kendine çekti ve ben de gizli bir şekilde Batı'nın düşürdüğü kartı cebime attım. Bana davrandığı gibi Batı'ya nazik davranmayarak ona küçük bir tekme attı. Ben ise bir anda bağırmaya başladım.
-Batı kart nerede?
Bu Oscar ödülü alacak oyunculuğu yapmıştım. Batı sırıttı ve elini cebine atıp aramaya başladı. Bulamayınca yerlere bakmaya başladı. Ben ise üzüntü şaşkınlık karışımı bir duygu durumuna büründüm.
-Gonca valla nerede olduğunu buluruz.
-Burada kaldık salak.
Bunu diyen Evren'di. Bilmiyordu ki bendeydi. Ayağa kalktım ve asansöre doğru yürümeye başladım. Onların uzakta olduğunu görünce cebimden kartı çıkarıp sırıttım.
-Kalın burada.
Hızlıca kartı okuttum ve asansöre bindim. İkisi de bir anda bağırmaya başladı.
-Gonca! Valla bir daha yardım edeceğim beni de al hadi be kızım!
-Gonca! Valla bir daha hiçbir eşyanı almayacağım beni de alır mısın güzelim?
-Güzelim mi?
-Evet.
O sırada Evren hızla Batı'nın suratına bir yumruk geçirdi. Batı acı içinde kıvranırken Evren Batı'yı tuttu ve asansöre itti. Kendisi de binince söylenmeye başladı.
-Güzelimmiş...
Bunun üzerine dudaklarıma yansıyan tebessümü durduramadım. Giriş kata çıkınca ilk işim bahçeye çıkmak oldu. Evren kol alçısına rağmen Batı'ya bir tane daha yumruk geçirmişti. Ben ise bahçede bir bankta Jack Frost'un yanında duruyordum.
-Erdem'i nereden tanıyorsun Küçük Boy?
-Okuldan Frost.
-Frost değil Jack Frost.
Kısa bir süre kıkırdadım
-Peki Jack Frost. Bu gece nöbetin var değil mi?
-Var Küçük Boy.
Elimdeki börekleri ona uzattım. Dün akşam Batı ile buluşacağım için yapıp çantama koymuştum ama dikiş için buraya gelince gece nöbeti olan Jack Frost'a vermek daha kolay gelmişti. Gözlerinin içi bile gülerken elimden aldı börek kutusunu.
-Küçük Boy'un Küçük Şef'e dönüşü.
Bunu demesi üzerine ikimizde sırıttık.
-İyi nöbetler Jack Frost. Yarın da biraz yemek bırakırım çünkü sana 2 günden az nöbet vermezler.
-Vay, bu kadar ezberledin beni ha?
-Ezberlerim ben. Sen benim bu dünya üzerinde en sevdiğim insanlardan birisisin. Senin yerine kimi ezberleseydim?
Bunun üzerine tebessüm ederek bana sarıldı. Bir süre birbirimize sarıldıktan sonra Batı ve Evren'i toplamak için hastaneden içeriye girdim. Karşımda gördüğüm manzara karşısında şok olmamak için çok uğraştım fakat bunu yapmak bana zor geldi. Batı ve Evren'in dudakları burunları kan içinde kalmıştı. Arkamdan gelen Jack Frost'un kahkahası bir anda bir anda tüm hastaneyi doldurdu. Bunu duyunca Batı ve Evren'in bütün bağırışları kesildi. Beni ve Uzay'ı görünce ikisi de nefeslerini tuttu.
-Batı! Evren! Salaksınız siz biliyor muydunuz?
İkisi de aynı anda yanıma geldi.
-Gonca ilk o bana vurdu.
-Yalancı çoban ilk o bana vurdu!
-Ya! Ben sizin ilkokul öğretmeniniz miyim? Niye bana açıklama yapıyorsunuz? Gidin elinizi yüzünüzü yıkayın! Batı sonra sen de beni eve bırak olur mu?
-Olur tabii güzelim.
-Sönmez sana yediğin dayak az geldi herhalde.
-Evren söylemeyi unuttum lütfen yolda Batı'yı öldürme.
Bunu demem üzerine Batı'nın gözleri parlarken Evren'in suratı düştü.
-Sen de Evren'i öldürme Batı!
Bunun üzerine ikisi de yüzü düşmüş bir şekilde elini yüzünü yıkamaya gitti.
Hemen Jack Frost'a döndüm.
-Çarşamba günü saat 17.15 uygun mu?
-Uygun Küçük Boy. İdman yap çünkü beni zorlamanı istiyorum. İşin biraz tadı olsun hemen kazanmayayım.
Güldüm.
-Asıl sen idman yap çünkü dayak yemeni görmek beni üzecek.
Bunu demem üzerine ikimizde tek kaşımızı kaldırdık. Biz bunları anlaşırken Batı ve Evren kanlardan arınmış bir şekilde geldi. Gülümseyerek Batı'nın kolunu tuttum ve arabaya doğru yürüdük. Evren biz arabaya bindiğimizde aynı şekilde motoruna bindi. Aramızda küçük bir bakışma geçti. Gülümsedim. Bağırarak Evren'e seslendim.
-Buradan bir sonraki ışığa kadar yarış yapalım.
Evren keyifli bir şekilde sırıttı.
-Yanlış kişiye bulaştınız kızım!
Bunun üzerine üçümüz de güldük.
-Hazır, bir, iki, üç başla!
Bunu dememle Batı ve Evren aynı anda gaza yüklendiler.

SORGUSUZ 1/ BOYA FIRÇASI /TEXTİNG/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin