2015 YAZI
Oturma odamızın duvarında asılı duran Rahibe Teresa tablosunun yerine paramız olsa duvara asılabilen bir televizyon , hatta televizyonu taşıyabilecek türde duvarları olan bir ev alırdık
Bir karavanın duvarları normal bir evin duvarlarıyla aynı malzemeden yapılmıyordu . Bir karavanda , tırmaladığınızda duvarlar tırnaklarınızın arasına tebeşir gibi dağılırdı .
Bir keresinde annem Janean 'e oturma odamızın duvarına neden Rahibe Teresa' nın tablosunun asılı durduğunu sormuştum .
" o kaltak sahtekarın biriydi " demişti .
Birebir onun kelimeleri . Benim değil .
Bence insanların arasında en kötüsü olduğunuzda , başkalarının içindeki en kötüyü bulmak bir tür hayatta kalma taktiğine dönüşüyordu . Kendi karanlığınızın gerçek rengini saklama ümidiyle yoğun bir şekilde insanların içindeki kötülüğe odaklanıyordunuz . Annem tüm hayatını böyle geçirmişti . Hep insanların en kötü taraflarını bulmaya çalışırdı . Kendi kızının bile ...
Rahibe Teresa'nın bile .
Annem janean , ben sekiz saat önce McDonalds'taki vardiyam için çıktığımda koltukta nasıl yatıyorsa hala aynı pozisyondaydı , gözlerini Rahibe Teresa'nın tablosuna dikmişti ama aslında ona bakmıyordu . Sanki gözleri işlevlerini yitirmişlerdi .
Gördüklerini özümsemeyi bırakmışlardı .
Janean bir bağımlıydı . Bunu yaklaşık dokuz yaşımda fark etmiştim ama o zamanlar bağımlılıkları erkekler , alkol ve kumarla sınırlıydı .
Yıllar geçtikçe bağımlılıkları giderek daha da fark edilir ve daha ölümcül olmuştu . Sanırım beş yıl kadar önce , on dört yaşıma girdiğim sıralarda , onu ilk kez damardan meth vururken yakalamıştım . İnsan bir kez düzenli olarak meth kullanmaya başlayınca , yaşam süresi ciddi anlamda kısalıyordu . Bunu bir keresinde okul kütüphanesinde , google'da araştırmıştım . Meth bağımlılığı olan bir insan ne kadar yaşayabilir ?
Altı ile yedi yıl arası diyordu internet .
Onu yıllar içinde bir kaç kez tepkisiz halde bulduğum olmuştu ama bu daha farklıydı . Bu , son gibiydi .
" Janean ? " sesimde şu an kesinlikle olmaması gereken bir sakinlik vardı . Sesimin titremesi ya da hiç çıkmamasını beklerdim . An itibariyle yeterince tepki gösterememekten biraz utandığımı hissediyordum .
Çantamı ayaklarımın dibine bırakıp oturma odasının karşısında dikkatli bir şekilde ona baktım . Yağmur yağıyordu ve ön kapıyı daha kapamadığım için hala ıslanıyordum . Fakat o an ben Janean'e , janean ise Rahibe Teresa'ya dik dik bakarken , sırtımı yağmurdan korumak için kapıyı kapamak sorunlarımın en önemsizi gibiydi.
Janean'in bir kolu karnının üzerinde duruyor , diğer kolu koltuktan sarkmış , parmakları yıpranmış halının üzerinde zarifçe süzülüyordu . Yüzü hafif şişti ve bu olduğundan daha genç görünmesine yol açmıştı .
Yaşından küçük göstermesede -otuz dokuz yaşındaydı - bağımlılıklarının neden olduğundan daha gençti sanki .Yanakları her zamankinden daha az çökük duruyor ve son bir kaç senedir ağzının etrafında oluşan kırışıklıklar botoks yaptırmış gibi dümdüz gözüküyordu .
" janean ? "
Hiç ses yoktu .
Hafif aralık duran ağzına bakınca , kenarları kırılmış ve çürümüş dişlerinin sarı parçaları gözüküyordu . Sanki hayat bedeninden kayıp giderken tam bir lafın ortasındaymış gibiydi.
Bu anı bir süredir kafamda canlandırıyordum . Bazen birinden yeteri kadar nefret ettiğinizde , geceleri yatakta gözleriniz açık uzanıp o insan ölseydi hayat nasıl olurdu diye merak etmekten kendinizi alamadığınız anlar olurdu .
Ben daha farklı hayal etmiştim . Çok daha dramatik olacağını düşünmüştüm .
Bir süre daha janean'e bakıp bir tür trans halinde olup olmadığını anlamaya çalıştım .Ona doğru bir kaç adım attım ve kolunu görünce duraksadım . Kolunun hemen iç kısmındaki deriden bir iğne sallanıyordu .
İğneyi görür görmez , anın gerçekliği bir film gibi gözlerimin önünden kayıp geçti ve midemi bulandırdı . Arkamı dönüp koşarak dışarı çıktım . Kusacak gibi çürümüş tırabzana yaslandım ama tuttuğum yerden bükülmemesi için azla da bastırmamaya özen gösterdim .
Kusar kusmaz rahatladım , çünkü bir insanın hayatını değiştiren o manzara karşısındaki tepkisizliğimden endişelenmeye başlamıştım . Böyle bir anda bir evlat olarak kendimi kaybetmiş olabilirdim ama en azından bir şey hissediyorum .
Ağzımı McDonalds iş gömleğimin koluna sildim . Kalpsiz gecenin karanlığında yağmur üzerime boşalırken merdivene oturdum .
Saçım ve kıyafetlerim sırılsıklam olmuştu .Yüzüm de sırılsıklamdı ama yanaklarımdan süzülenler gözyaşı değildi.
Hepsi yağmur damlalarıydı .
Islak gözler ve kuru bir kalp .
Gözlerimi kapadım ve bu kopukluk hissinin yetiştirilme tarzımdan mı yoksa kusurlu doğmuş olmamdan mı kaynaklandığına karar vermeye çalışarak yüzümü ellerimin arasına gömdüm .
Bir insan için nasıl bir yetiştirilme tarzının daha kötü olduğunu düşündüm . Gereken başa çıkma becerilerini edinmek için dünyanın ne kadar zalim bir yer olabileceğini en son aşamada anlayabileceğiniz ölçüde korunup sevildiğiniz türde bir yetiştirilme mi yoksa benim büyüdüğüm gibi bir evde büyümek mi ? Benim evimde , öğrenilen tek şey başa çıkma becerileriydi.
Parayla aldığım yiyecekler için çalışacak yaşa gelmeden önce , açlıktan karnıma kramplar girdiğinden uyuyamadığım çok gece olmuştu . Janean bana bir keresinde karnımdan gelen gurultunun içimde yaşayan aç bir kediden çıktığını ve ona yeteri kadar yemek vermediğimde kedinin hırıldayacağını söylemişti . Ondan sonra her acıktığımda , karnımdaki kedinin olmayan yemekleri aradığını hayal ettim. Onu bezlemezsem iç organlarımı yemesinden korktuğumdan , bazen sırf aç kediyi tatmin etmek için yiyecek olmayan şeyleri bile yedim .
Bir keresinde annem beni o kadar uzun süre yalnız bıraktı ki çöpten çıkardığım eski muz kabuklarıyla yumurta kabuklarını yemiştim . Koltuk minderinin içindeki dolgu malzemesinden birkaç ısırık almayı bile denemiştim ama yutulmayacak kadar sertti .
Çocukluğumun büyük bir kısmı ödüm koparak , içim adeta o aç kedi tarafından yavaş yavaş kemiriliyormuş gibi hissederek geçmişti .
Her gidişi aslında bir günden uzun sürmüş müydü bilmiyorum ama çocukken , tek başımayken zaman uzayıp gidiyordu .
Sendeleyerek ön kapıdan girip koltuğa yığıldığını ve saatlerce orada kaldığını hatırlıyorum . Bende koltuğun diğer ucunda kıvrılıp uyuyakalırdım çünkü onu yalnız bırakmaktan çok korkardım .
Ama sonra, eve sarhoş geldiği sabahlarda, uyandığımda onu mutfakta kahvaltı hazırlarken bulurdum. Bu her zaman geleneksel türde bir kahvaltı olmazdı. Bazen bezelye, bazen yumurta, bazende konserve tavuklu erişte çorbası hazırlardı.
Yaklaşık altı yaşımdayken, o gibi sabahlarda ocağı nasıl kullandığına dikkat etmeye başlamıştım çünkü ortadan kaybolduğu bir sonraki seferde nasıl kullanacağımı bilmem gerektiğinin farkındaydım.
Altı yaşında kaç çocuğun kendi başına ocak kullanmayı öğrenmesi gerektiğini, öğrenmezse kaçının içindeki aç kedi tarafından canlı canlı yeneceğine inandığını aklımdan geçirdim.
Bu sanırım şansa bağlı. Çoğu çocuğun öldükten sonra özleyeceği ebeveynleri olurdu. Geri kalanımızın şansına da öldükten sonra daha iyi birer ebeveyne dönüşecek aileler denk gelirdi.
Annemin benim için yaptığı en iyi şey ölmekti.
BÖLÜM SONU.
YENİ BÖLÜMLERDE GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HER KALP KIRILIR
Novela JuvenilBu yaşına dek kendi başına ayakta kalmayı başarmış olan Beyah'ın tek isteği geçmişi ardında bırakıp hayal ettiği geleceğe adım atmaktır . Ancak beklenmedik bir olay tüm planlarını altüst eder ve Beyah yaz aylarını geçirmek üzere Teksas'ta bir yarım...