;tanrıların kirli kumarlarını oynadığı yeryüzünde, kim taehyung bir melekti.
masanın diğer ucunda oturan tanrının parmaklarını titretiyorum gözlerimin gümüşi rengi ile. yanlış biliyorsunuz, tanrı öğle saatlerinde üzümünü yemiyor; atlasın suyuyla demlediği, ölü ruhların kanlarıyla karıştırdığı çayını içmekte. ne kadar şeytan diyorum. oysa iblislerim fincanıma uzanmam ile başıma üşüşmüşler, buradalar zaten. tanrı, bulutunun üzerinden izlediği avare insanların ruhlarını yiyip porselen tabağına bırakıyor. masanın ortasındaki nar tam yüreğinden bir hançere saplı. bıçağı çekip alasım var ama damarlarımda akan kan bir tek tanrıyla savaşma isteği için kaynıyor, onun acizliğini arzulamaktan başka bir şey için kılımı kıpırdatamıyorum.
kılcallarım tenimi kaşındırıyor; ellerimin üzerine kelebekler kondu, eşeliyorlar toprağımı sanıyorum. göğüs kafesim inip kalktıkça tanrı daha çok keyifleniyor.
önümde yaşananlar rönesans tablosu sanırsınız. melekler koşuşturuyor oradan oraya, tanrının kirpiklerinden yeryüzüne düşüyor günahlar bir bir. yıldızlar ölüyor, patlamalar oluyor galaksinin birisinde. sonra nefesimi tutuyorum ve cesaretimi toplayıp oturduğum yerden aşağıya bakıyorum, kim taehyung balkonunda. "seninle konuşuyor. dinlemeyecek misin?" diye sitem ediyorum tanrı'ya. sanki böyle bir hakkım varmış gibi, güneşi bile döveceğim bıraksa beni. çok öfkeliyim.
"siz insanlar aşk dediğiniz duygunun peşinden koşup duruyorsunuz. sonunda bir ödül varmış gibi."
kafamın içindeyken daha naziktin diye mırıldanıyorum kendi kendime. onu aldığım yere – kafamdaki yerine bırakıp terasında yüksek doz aldıktan sonra kimsesi olmadığını anlayıp yaygara çıkaran bedenimin yanına dönmek istiyorum. hayır, hayır. ölmedim. taehyung'u izlemek için buradayım yalnızca.
ayak parmaklarım karıncalıyor ve hissizleşiyorum. kollarımı çevreleyen damarlar belirginleştikçe başımı geriye atıyorum lakin nafile, aldığım oksijen ciğerlerimle çarpıştıkça etrafımdaki bütün gerçeklik çöküyor ve bana işkence ettiriyor. taehyung'dan yitiyormuş gibi hissediyorum. uzaklaşıyoruz, tanrı kolumdan sürükleyip beni çocukluğuma götürüyor. annem gece yarısı bir kavga çıkarıp masaları devirmiş, babam kapıyı çarpıp gidiyor. merhamet ne diyorsun, bilmem sanıyorsun. apartman boşluğunda başıboş bırakılan bir bebek ağlaması, taehyung'un kulaklarını kapatıyorum ve göğsüme yatırıyorum başını.
"adem'in göğüs kafesinden yaratılmadım ben, diğer ruhların gibi itaatkar değilimdir."
direniyorum beni bıraksın diye.
"benim yoktan var ettiğim bir ruha benden çok kapılman büyük hata. merhamet ediyorsun, gözünü boyamış."
tanrı acınasılığıma gülünce gökteki bütün yıldızların benimle alay ettiğini duyuyorum. melekler bile sessizleşiyor. bakın beyefendi, siz beni hiç tanımazsınız o yüzden kapatın çenenizi. rastlaştık, geceleri birbirimize ağır laflar ettik, belki şimdiki gibi öğle çayına da davet ettiniz beni fakat derinliklerimdekileri bilmezsiniz.
bazı sözleri hiç söylemeyişimden nefret ediyorum, kinleniyorum aklıma. taehyung lütfen dur, yapma. çek gözlerini ve içindeki savaş ne zaman biter diye sorma bana. çünkü ben de bilmiyorum ve yenileriyle savaşamayacak kadar yorgunum. sen de taşıyamazsın ki benim acılarımı, bak hiç saydığım tanrı'yı karşıma alıyorum senin için. kalbinde yerim yok mu? yine mi bir günaha kollarımızı sıvıyoruz?
anlasana, buradaki güllerin rengi solgun ve beyaz. sevgilim hercai değilim ki ben, neden tutmuyorsun ellerimden?
affet beceriksiz ve de özensiz kelime seçimlerimi, beynime hücum eden tanrıya dönüşme hırsı ile mücadele ediyorum. ölümsüz olma, seni bu süregelen sancılardan kurtarma planlarım var. babam narkotikte ve cinayette çalışırdı zamanında, şükürler olsun bir cesetin nasıl saklanılacağını öğrenecek kadar olay yeri gezdim. çünkü seni inciten, buna cesaret eden herkesi öldüreceğim emin ol taehyung.
"kutsal aşıklar. sandığın kadar kötü değildir, tanrım."
acı, düşüncelerimi uyuşturup kamaştırsın, beni gerçekliğin kucağına bıraksın yeniden diye parmağımı ısırıyorum kanatana dek. fakat bilirsiniz, en kuvvetli kimyasallardan bile daha uçurucudur aşığınız bazen. taehyung, açık olduğu hâlde donuklaşmış gözlerime bakma cüreti gösterince kendime geliyorum.
"sürekli dalıp gidiyorsun uzaklara. ne anlattım duydun mu?"
tanrıyla ettiğim sohbete ve harcadığım vakte üzülüyorum. bir sonraki sefere ona sert çıkışacağım, aklıma not ettim bile. "duymadım. tekrar anlat, lütfen."
sesim yalvarırcasına çıkıyor ama umurumda değil. taehyung da önemsemiyor zaten. bitirdiği kadehini tazeliyor. "ne düşünüyordun?" diye sorunca nefesim kesiliyor.
"temmuzu. yarı çıplak dolaşılan mevsimi."
ama biz çok soğuğuz, yaz yanımızdan geçip gidiyor bize değmeden. taehyung soğuk bir moskova, st. petersburg sokağı, buna rağmen ısıtıyor beni. tanrının yukarılarda bir yerlerde oturmuş bizi izlediği kanısına varınca huzursuzlaşıyorum. şimdi daha mantıklı geliyor taehyung'un düşünceleri. onun aksiyim; uzaktaki gözlere, tanrıların ayıplamalarına rağmen günahlarımı esmerin teninde kutsamak istiyorum. isterlerse afaroz etsinler beni, dilerlerse de yedirsinler ruhumu adak olarak.
"vazgeçmeyeceğim." bu sözüm tanrı'ya ama seslice söylediğimden bana bakıyor taehyung. konuyu değiştirip, "ağladın." diyorum. dün geceyi hatırlamasına yardımcı oluyorum.
"ağladım." diyor. "ne acınası, ne büyük bir yenilgi. ellerim arasında tutamıyorum hiçbir sözcüğü jeongguk, lanetli miyim ben?"
"değilsin, hayır hayır değilsin." kelimeler çok alelacele dökülüyor ağzımdan, sabırsızlıklarına yanıyorum. "tanrı sever seni. hissetmiyor musun ateşini?"
gözleri sulanıyor, içim gidiyor. keşkelerimin arasına yaptığım bu patavatsızlığı da ekliyorum. burnunu çekerken başını iki yana sallıyor, bana bakıyor. çok üşümüş hâlde olduğu su götürmez bir gerçek. gözünden düşen inci taneleri suretinden kayıp atlıyor altındaki koltuğa. "korkuyorum jeongguk." gözbebekleri çok genç ve canlı.
taehyung'un vebali göğsümde, gözleri gözlerimde. teskin etmemi bekliyor. ben böyle anlarda, hasta birine öleceğini haber verecek kişi olarak seçilmişim gibi hissederim, elim ayağıma dolanır ve berbat ederim atmosferi.
zaten kan kırmızısı değilmiş gibi dişlerini geçirmeye devam ediyor öpülesi dudaklarına. kanım kaynıyor, bu defa taehyung için yutkunuşlarım. içime melodisini çok eskiden duyduğum ama hemen hatırladığım bir şarkı gibi sızıyor, elleri koluma değiyor yavaşça. tutmamı, sarılmamı istiyor sanki ama göğsümde bir şeyler eksik, elim varmıyor. "merak etme." diyorum yüzümü onunkine yaklaştırırken. "medet umma şeytandan. bak bana, irislerimin içine bak. cennetin gözleri önünde yaktığım bu cehennem ateşi sönmesin diye ağlamıyorum."
dudağım kulağına temas edince gülüyorum arsızca. kafamı yukarı kaldırıp, efendi ol bak, darılıyorum sonra diyorum beşinci çayını içen tanrı'ya.
;