vaktini çalmak

24 4 9
                                    



;



"mahvedici bir güzelliği var." diyorum.

tanrı bıkmış benden, omuz silkiyor. "yani. olabilir tabii."

nerden anlasın, bunamış. yaşlı gözlerine uyku girmemiş asırlardır ve aşkını emanet edebileceği bir yad eli yok.

tanrı için üzülüyorum biraz ama belli etmemeye yeminliyim. ağzımı bıçak açamaz, çünkü zamanın oyunları ile akıllandım. karanlıkta fısıldaşmalar, bıçağın dönmesi ve maktule yaraşan bir zerafet ile büyüdüm. sabahleyin mutfak tezgahından çektiğim toz yüzünden havailiğim üstümde. rastlantılar sonucu nehrin akıntısına kapılıp süzülen nükteli üslubum da geride kalıyor, taehyung'a odaklanıyorum yalnızca. koltuğuna boylu boyunca uzanmış, elleri uyluklarının arasında. pürüzsüz cildine lavantalar bahşediyorum hayalimde.

taehyung bunu bilmiyor. taehyung, bedenimin neredeyse gece boyu her saat başı susturulmak için uyuşturucuya ihtiyacı olduğunu bilmiyor. o, sokakların soğukluğunu ve dilini konuşmadığı bir şehirde kanlı ellerle dolaşmayı da bilmez ki. ben diyorum içimden, ben elindekilerle yetinmeyi bilen ve bundan gocunmayan bir adamım. hatta ucuz tütsülerin bedenimi kanser etmesine bile ses çıkarmam.

taehyung benim karşılaştığım aynı acımasız kaderle karşılaşamaz. babası terk edemez onu. uçurumdan aşağı süremez arabasını, balkonunun bir köşesinde titreyerek ağlayamaz. yağmur yağarken ve içeriye geçmesi için ona merhamet eli uzatırken seslenecek bir annesi olamaz.

"geçen yaz kolumu kırdım." diyorum. taehyung gözlerini açmaya yeltenmiyor ve camdan giren ışık huzmesi çıplak baldırlarını kavurmaya devam ediyor.

"hastanedeyken acıya dayanamadığımı söylediğim için ağrı kesici verdiler, morfinli olanlardan." damarlarıma sızan korku belirginleşiyor ben konuştukça. "rehabilitasyondan yeni dönmüştüm."

gözleri ve dudakları aralanmış, başını geriye atıp bana bakıyor. ilgisiz mi yoksa yalnızca endişeli mi bu tavırları çözemiyorum.

"o yüzden mi taşınmana rağmen gelmedin daireye?"

içimdeki kıpırdaşmalar artıyor.

"üst kat boş kaldı aylarca."

histerik bir gülüş var dilimin ucunda. boğazıma dolup taşmış, akmayı bekleyen sabırsız sözcükler koşup tırmanıyor ağzıma kadar. mahvedersiniz diyorum, konuşturmuyorum onları.

taehyung kalkıyor ve benim onu seyrettiğim yere geliyor, teras kapısının eşiğine. dizlerinin üzerine eğilip ellerini yanaklarımın iki yanına yerleştiriyor, şefkatle ve içtenlikle. daha önce bana hiç uğramayan bir duygu bu. parmakları ve eklem yerleri çehremin herbir köşesine kusursuzca oturuyor, kanlı gözlerimden öpüyor beni ama bu da hayalimde. baş parmağı şakaklarıma doğru ince bir çizgiyi takip ederek gittiğindeki titremelerim fani duygulara yem ettiğim bedenimin kimyasal ihtiyaçlarından ya da yalnızlığının korkusundan değil.

o bana böyle bakarken apollon uzak diyarların birinde lirini çalıyor sanki, kıskanıyor güzelliğini. zaman benim için gerçekçiliğini yitiriyor çünkü bir eli bacağımın üstünde artık, öylesine yakınız ki birbirimize karışacağız neredeyse. hislerimi açıklamanın hiçbir doğru yolu yok ve zira taehyung'a göre de çok yanlışız.

lakin sanıyorum bir müddetliğine unutuyor gökteki ilahileri ve çenemin altındaki parmaklarını dilediğince kullanıp kaldırıyor başımı, ilk önce burunlarımız sonra da dudaklarımız öpüşüyor. aroması çok tatlı ve ağzımın içinde eriyip akıyor. odanın köşesindeki plaktan, arka fonda aptal ve daha önce restoranların önünden geçerken sayamayacağım kadar çok kez duyduğum bir aşk şarkısı yükseliyor, aynı aptal kızın söylediği. taehyung, daha önce beni dokunuşlarından mahrum bıraktığı için neredeyse ağlayacağım ellerini çoktan saçlarımın arasına daldırmış, uçlarını çekiştiriyor siyah tellerin.

omzunun üzerinden bunun ne kadar yanlış olduğunu içinden geçirerek bana bakarken birbirine bastırdığı kan çanağı dudakları ıslanıyor, öpüşümüz arkasından alınlarımız yaslı nefeslenirken soluklarımızın birbirine karışıp bir bütün olması fikri ile yanıp tutuşuyor bedeni, titriyor elleri ve korkuyor.

ona karışmam ve bir olmamız düşüncesi, gecelerini hiç ediyor olabilirdi. buna rağmen ikimiz de yan yana otururken aramızda kendiliğinden örülen görünmez ipleri bir çırpıda ortadan kaldırmaya kıyamıyorduk. zira taehyung beni öperken, bir şarkıyı mırıldanır gibi yavaş ve nazikti fakat kulaklarında kilise çanlarının yankılandığını, birilerinin ona bu günahın acısını çıkarmak istercesine fısıldadığını hissediyordum. hissediyordum çünkü tam üzerime eğiliyor ve beni boğmak istercesine boynuma dökülüyordu saçları.

ayrılmamız ile alınlarımız birbirine yaslanıyor ve gözlerindeki tedirginliğini görüyorum. ama saniyelik bir şey bu sonuçta ve yeniden kapanıyor. "bundan kimseye bahsetmemelisin." diyor.

tanrıya bile mi diye soracağım ama alaylı konuşmalarımı bırakalı saatler oluyor. "evet." diyorum. "arada kendime anlatabilirim ama inanır mıyım bilmem."

taehyung bu dediklerim üzerine inzivaya çekilmek istercesine kıvrılıyor dizlerimin önünde. ıslanmış dudaklarını birbirine bastırıyor, yanlış bir şey söylemekten korkuyor sanki. ama bilmiyor ki onu anca ben yapabilirim. elim omzuna gidiyor, gülüyorum bu halimize. ikimizin de hiçbir şeyden haberi yokken ve bu derece savrulmuşken toparlanmaya, birbirimizi teskin etmeye çalışıyoruz. onun bu bakışları aklımda yeni tomurcuklanmaya başlayan hülyalarıma ket vuruyor ve yarıda bölüyor.

"söz anlatmam kimseye." çocuk gibi, ikna etmeye uğraşıyorum onu. kollarım arasından tekrar kayıp gitsin istemiyorum, hoş hiç gelmedi kucağıma sevilme hasretiyle ama olacağı varsa olsun işte diyorum umutla.

"hiç kimseye mi?" diye sorunca başımı sallıyorum onu onaylarcasına.

"alt katta oturan yaşlı kadına ve kızına anlatmam. sürekli gittiğin çiçekçiye de anlatmam. anneme de anlatmam, biliyorsun her cuma arar ve sorar seni. ama anlatmam yani, istemiyorsun." mırıldanıyorum lafımın sonlarına doğru, iyice kayboluyor ve küçülüyor sesim. ince saç tutamları alnına dökülmüş, kaşlarına karışıyor esmerin. korkunç şeyler var aklında belki de ama çok masumane bakıyor ayak uçlarımıza, hatta nevrotik bir evre geçirmiyor isem dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm gördüğüme de yemin edebilirim.

"kullanma."

"eğer günlerim dudakların ile taçlandırılmayı sürdürecekse ömrümün sonuna kadar kullanmam hiçbir madde. zehir aksa deva gelir bana dudaklarından."

kaşları çatılıyor hafiften, kahkaha atasım geliyor. kafamın içindeki tanrı ile bu akşam karşılıklı oturduğumuz masada gerginlik olacak gibi duruyor. taehyung yine balkonuna çıkıp dua edecek mi merak ediyorum, yüzü olur mu tanrının karşısına çıkmaya? olur herhalde. ne diye nefret eder tanrı aşıklardan anlamıyorum.



;

disapprovalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin