Karam, aşkın sevgin bu mu

540 46 53
                                    


"Neden hala bir yerde yemek yemiyoruz lan açlıktan seni yiyeceğim artık Barış." Diyip arkadan sürücü koltuğunu sarsan Yunus'a tek eliyle vurmaya çalışıyordu Barış da.

"İki elin de direksiyonda mı olsa abi, geçen sene sanki bu yolda kaza yapmıştın da."

"Kazımcan sen ehliyetini aldın mı abim?" Diyerek dikiz aynasından ortada oturan Kazımcan'a baktı direkt. "Alamadım ama alacağım en kısa sürede. Haklarım yanmamış."

Alacağımı yine yazıldığı gibi telafuz ettiğinden Kerem de hafifçe gülümsedi ama Barış, Yunus ve Halil'in hayvan gibi gülmelerinin arasında kaybolmuştu bile.

"Yine de iki elinle tutarak sür şu arabayı oğlum, öldürecek misin bizi?" Diyip Halil de konuşunca Barış, iyi be diyerek direksiyonu iki eliyle kontrol etmeye başladı.

"Biz neden uçakla gitmiyoruz?"

"Rize'de havalimanı yok çünkü kanka bu da kompleksinden bizi 18 saat yol teptiriyor."

"Havalimanımız var lan bi'kere. Elin Hollandalısı olarak susman gereken saatlerdesin." Demişti Barış.

"Artvinin havalimanını da kendilerine çaldılar. Ve ben Trabzonluyum oğlum sen de benim ilimin kompleksinden ayağın şişene kadar araba sürüyorsun."

"Uyuduğum an arabayı tek sen süreceksin Halil. Başka kimseye vermeyeceğim."

"Olur, Rize'de tek sokak gezeceğimize sizi Trabzon'a götürürüm gerçek bir şehir gezeriz."

"Yok kanka sağol biz Arabistan'dan yeni döndük sayılır Trabzon'a hiç uğramayalım."

"Barış seni öldüreceğim oğlum. Valla billa elimde kalacaksın."

Barış da dikiz aynasından öpücük atıp arabayı sürmeye devam etti ve radyonun sesini açıp direksiyonda ritim tutmaya başlamıştı Kazım Koyuncu eşliğinde.

"Çay fabrikasının yanında ev mi olur lan? Bu nasıl kentleşme?" Derken beton sıvalı evden içeri giriyordu Halil.

"Halil seni balkondan fabrikaya atacağım sus artık lan kafamı siktin." Diyip içerideki kapıyı da açarak arkadaşlarının da girmesini sağlamıştı.

Halil ise onu umursamadan kolunu Yunus'un omzuna atarak odadan bozulmuş olduğu için çok geniş olan balkona geçti.

"Kahvaltıda kuymak yap bize yakışıklı." Demişti balkondan içeriye doğru.

"Muhlama yapacağım size Halil, doğrusunu yemiş olursun." Diyerek balkona ilerlemişti ve
Kerem de yanındaki yeri aldı.

Kazımcan yere atılan minder üzerine oturduğunda Kerem gözlerini kapatıp başını pütürlü yüzeyi olan duvara yasladı. Neden geldiğini sorguluyordu her saniye. Arabaya bindi bineli konuşmamıştı bile. Yemek seçerken bile aynısından demek dışında kelime ağzından çıkmamıştı. Kayra ile görüştükten sonra her şey daha kolay olacak dese bile sanki tam tersi gerçekleşmişti. Onu karşısında görünce her şey daha bir gerçek olmuştu.

"Ee anlat bakalım nasıl ayrıldınız?"

Bu soruyla yerinde doğrulup gözlerini açınca Halil'in ona değil de Yunus'a sorduğunu görüp rahatladı.

"Sorma ya, kıskanç ve kısıtlayıcı olduğumu dedi. Katlanamıyormuş."

"Gavat değilsin diye de terk edildiğimiz döneme geldik. Ahir zaman." Diyip başını iki yana salladı Halil.

"Kazımcan, kalkıp çay suyu koysana bi çaylık kokusuyla gece çayı içelim."

Kazımcan bir şey demeden kalktığında Kerem de eski konumunu alarak gözlerini yine kapattı. Kıskanç ve kısıtlayıcı olsaydı belki en başta hiç bu paravan ilişkilere izin vermezdi ve sonunda da kandırılmazdı. Aldatsın diye ona alan açmıştı resmen kendi eliyle.

Stay / AlKerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin