B1

1.5K 28 29
                                    

Hikâyemin, "Sad romance" olduğunu bilerek başlayınız ve; aşk, sevgi ya da iyilik beklemeyin. Karakterlerin hiçbiri iyi huylu değildir.

Rıza dışı birliktelik, şiddet, küfür, tramva yaratabilecek sahneler ve vahşet içermektedir, bunun bilincinde olarak okumaya başlayınız.




Gözlerim, elimdeki kitabın sayfalarında dolanıyordu. Bir kere okuduğum yetmezmiş gibi ezberlemek istermişçesine 5. Kez okuduğum kitabın kapağını kapattım.

Suç ve Ceza.

Parmaklarımı yıpranmış kapağının üzerinde gezdirirken derin bir nefes aldım ve kitabı amcamın göremeyeceği bir yere, yastığımın altına koydum. Kapı hızlıca açıldığında yerimden sıçrayarak toparlandım. Uzun, çelimsiz bedenini bolca saran koyu kiremit rengindeki tişörtünün üzerine giydiği siyah yeleğinin fermuarı açıktı. Altındaki kahverengi pantolonu ve ayağındaki terlik çorap ile yine saçma giyinmişti.

Uzun ve sarkmaya başlamış olan suratı keyifliydi. Sigara ve bakımsızlıktan sararan dişlerini gösterecek şekilde sırıtırken elinde tuttuğu büyük, siyah deri çantayı henüz görüyordum. "Hadi gözün aydın yeğenim!" dedi o pis ağzıyla. Doğrulduğum yataktan çıkan gıcırtı ile ayağa kalktım. Boyum hemen hemen onunki kadar uzundu. Sıkkınca, "Ne zırvalıyorsun yine?" dedim gözlerimi devirirken.

Başını sallarken keyfi kaçmıştı. Bakışları hırsla bakmaya başladı, işaret parmağını yüzüme savururken sadece ona boş gözlerimle bakıyordum. "Sana bir türlü terbiye öğretemedim, gerçekten anne baba terbiye vermediyse sonradan hiçbir şey olmuyor, çok yazık." Kollarımı göğsümde bağladım. "Sana yazık be." diye cırladığımda işaret parmağını indirmiş yumruğunu sıkmaya başlamıştı. Bunu yapması çok hoşuma gidiyordu, hoşuma gittiği kadar da canımı yakıyordu çünkü sonra dövmeye başlardı. Tek tesellim; yüzüme vurmuyor olmasıydı.

Keyfi tekrar yerine geldiğinde yine ne haltlar karıştığını anlamaya çalıştım. Elindeki çantayı havaya kaldırıp indirirken amacı çantayı göstermekti. "Bunu görüyor musun asi?" Zırvalamayı kessin diye umursamazca, "Görüyorum, ne olmuş?" diye sordum.

"Sattım seni." dediklerini kavrayamazken hâlâ avel avel yüzüne bakıyordum. İşaret ve orta parmağını sertçe şakağıma vurdu. "Duydun mu sattım seni!" Beyin akışım hızlandığında anlayabildim ne dediğini.

Sattım seni, satmak?... Ne saçmalıyordu bu?

"Sattım ne demek ulan!" diye bağırdığımda hiç düşünmeden yüzüne sert bir tokat attım. Yüzü yanına düşerken bana vurmak için kaldırdığında yüzümü sakındım. Acıyı hissetmedim. Yavaş yavaş kollarımı yüzümden çektiğimde birinin kolunu tuttuğunu gördüm. Siyah takım elbise giymiş olan heybetli bedeni kapıya zor sığan adam kolunu sıkıyordu Sadi'nin.

"Sakın dokunmaya cürret etmeyin, Asrın Bey sapasağlam istiyor." Sadi, kolunu kurtarıp geriye çıktı. Kapının girişinde durduğunda, "Sizindir." diyip arkasına döndü ve çıktı. "Geri zekâlı herif." diye mırıldandığımda karşımda duran izbandut gibi olan adam kolumu tuttu. Kolumu sertçe çekip, "Hayırdır abi ya?" diye bağırdım.

Tekrar bileğimi tutarken çeksem de bu sefer ne yapacağımı bildiği için bileğimi daha sıkı tuttu. "Zorluk çıkarma!" diye tısladığında geriye adımlamak yerine kolumu çekiştirmeye devam etti. "Bırak o zaman beni!" diye bağırdığım sırada içeriye başka bir adam geldi. Geniş omuzların arasında bedeni sıkışmış gibiydi. Kirli sakalları özenliydi, siyah kuzguni gözleri sinirle kasılmıştı.

MELODİLER  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin