B3

848 22 5
                                    



"Sen, sen kimsin ya?" diyerek yükseldim ona. Yanına adımlayarak onu ittim, bir kaç adım gerilerken sırtı kapıya değmişti. "Sen kim olarak dersin bana böyle kelimeleri? Ne zannediyorsun kendini?" hiddetle bağırışım beni bile şaşırtmıştı, çünkü ben Sadi'ye bile bu denli bağırmazdım. Güldü, benim ona olan bağırışıma karşın omuzları sarsılarak güldü, bundan ürkerek geriye birkaç adım attım. Gülmesi kesildi ve bana sert bir bakış attı sanki az önce gülen o değilmiş gibi.

Üzerime doğru bir adım atıp, hışımla kaldırdığı elini yanağıma geçirdiğinde, kendimi yerde oturur, elimi yanağımda bulmuştum. O sıcak şey, dudağım mı patlamıştı benim? Acısına, sızısına o kadar alışıktım ki dayak yemenin, ama bu denli bir sertlikle ya da yüzüme değil. Sadi bile, bir kere olsun yüzüme vurmamıştı; Boğmaya çalışırdı, elindeki sopa kırılıncaya dek sırtıma vururdu, kafamı tekmelerdi..., yüzüme asla dokunmazdı.

Ağlamamak için kendimi zorlukla tutarken, "Kalk!" diye bağırdı. Attığı tokatın çınlaması yankı yapıyordu kulağımda. Kalkmadım, şok olmuş gibi kaldım, halbuki ikinci kere vuruyordu bana, ama bu sefer, gerçekten hissetmiştim acıyı.

"Kalk ayağa Arven!" bu seferki gürlemesiyle kalkmaya yeltendim, kendimde güç bulamadım. Ama o buna etmeyip eğildi ve sertçe kolumdan kavrayıp zorla kaldırdığında topuz yaptığım, ama dağılmış hâle gelen saçlarımı kavradı, köklerine kadar hissettim acıyı ve korkuyu. Saçlarımdan çekiştirerek beni yürütmeye başladı.

Bu sefer dökülürken gözyaşlarım, sızlamıştı kemiklerim.

Merdivenlere doğru yürüttü beni, ardından kapısını açtığı ilk odanın içine bedenimi attı. Kolumun elinden kurtuluşu ile sıktım kolumu, hiç acımadan sıkmıştı. "Hadi," diye bağırdı. "Şimdi de tekrarlasana söylediklerini." dediğinde herşeyimi bir  yana bırakıp, "Seni âdi piç pislik!" diye saçmaladım. "Seni, seni aşağılık orospu çocuğu!" diye ağzımı açıp gözlerimi yumup saydırdığımda bir anda üzerime düşen gölgesi ve rüzgarıyla gözlerimi açamadan beni itelediğinde arkamdaki yatağa düşeceğimi sandım ama sırtım tam olarak yatağın kalıbına çarptı.

Acıyla inlerken üzerime bir adım attı ve tüm mesafeyi kapattı, eğildi ve çenemi avucuyla sıkıca tuttu. Hareketi hiç nazik değildi. "Bak küçük sürtük, eğer seni burada gebertirsem kimse çığlığını bile duymaz..., neden inatla asilik yapıyorsun söylesene?" sinirle seğiren gözümle başımı salladım. "Gebertsene beni piç kurusu, kendine çok güveniyorsan eğer, zor olmaz. Hadisene?" diye bağırdım son kelimemi. Tüm gücüyle ittiğinde, bedenim sırt üstü yatağa düştü. Kalkmaya çalıştığımda ise karnımın üzerine oturdu ve boğazımı tuttu. "O diline, hâkim ol. Yoksa duvara çivilemek zorunda kalacağım!" dişlerimi sıkarak, "Kalk! Kalk üstümden!" diye bağırdım.

"Anladın, mı?" diye bastırdı üzerine basa basa. Söylediklerini es geçerek, "Kalk üstümden!" sesim bir hırlayış gibiydi. "Anladın mı Arven?" dişlerimi sıkarak, "Anladım sik kafalı!" onu itmeye çalıştım. "Kalk üstümden!" boğazımı bıraktı, "O dilin Arven, onu çeneni kırdığımda koparacağım." söylediklerini sadece tehtit olarak algıladım, böyle birşey yapamaz çünkü! O kim ki? "Kalk dedim," sesim yüksekti. "Küçük velet." dediğinde karnımın üzerinden kalktı, daha sonra da odanın içinde daha yeni gördüğüm masanın ahşap, dandik sandalyesini çekerek üzerine labuali bir şekilde oturdu, serseri görünen yüzüne karşın bedeni fazlasıyla..., ah! Kas yığınıydı, ya da şişmiş et parçaları.

Sağ dizini büküp sağ ayak bileğini sol dizinin üzerine attı ve elini ceketinin içine soktu, içinden bir sigara paketi çıkardı ve dal çıkarıp tekrar yerine koydu, hemen ardından çakmağını çıkardı çaktı, ateşe hayran olmuş gibi baktı bir süre; gözlerindeki parıltılar ateşi gördüğü için miydi? Boğazındaki kalın çıkıntı aşağıya doğru hareketlendi, bu, beni, fazlasıyla telaşa soktu. Gerçekten ürkütücüydü. Gözlerini zorlukla ateşten ayırdığında  sigarısının ucunu yaktı. Yavaş ama derin bir nefes çektiğinde sanki daha fazla çekmek istermişte bedeni ona ihanet etmiş gibiydi. Dumanı üflemek yerine ciğerlerinde hapsetti ama burnundan biraz duman çıktı, sadece pür dikkat ne yaptığına ve ne yapacağına bakıyor, bekliyordum.

Nefesini verdiğinde bana baktı artık ve, "Seninle evleneceğiz." dedi. Tenim, bedenim, hislerim ne yapacağını bilemedi. Öylece kaldıktan sonra küfür eder gibi, "Ne konuşuyorsun sen?" dedim. Rahatça omuzlarını kaldırdı ve tekrarladı, "Evleneceğiz." ayağa kalkıp sanki az önce beni tehdit eden o değilmiş gibi ona doğru ilerledim. "Ne, ne anlatıyorsun sen beyinsiz kas yığını?" elindeki sigarayı uzattı bana doğru. "İçmek ister misin?" ciddi ciddi, bunu mu soruyordu bana? "Bana, cevap ver." dedim baskın bir sesle, ama o bunu da siklemeyerek, "Yaktım bile, al iç." dedi yine parmakları arasında tuttuğu sigarayı uzatarak.

Sinirle sigarayı parmaklarının arasından çekip sertçe boğazının tam ortasına bastırdım. Hayvansı bağırışı kulaklarımı ve odanın içini doldururken sigaranın cızırtı sesi ve hafif izmarit kokusu beni tedirgin etti. Bunu kendimden hiç beklemiyordum ama beni bu raddeye kadar getirmişti bu ahmak!

Kesilir gibi olan nefesi yerine geri geldiğinde zorlukla, pürüzlü çıkan sesiyle konuştu; "Seni, yaşarken öldüreceğim küçük velet." adımlarımı geriye doğru attım ve ondan uzaklaştım. Aralık kapıyı gördüğümde koşarak kapıya ilerledim ve hızlıca merdivenlerden indim, dış kapıya geldiğimde açmak için kolu aşağı indirdim defalarca kez. Kapının yanında duran pencerelere vurdum, dışarıda bir sürü adam var ama, hiçbiri benden tarafa bakmıyordu bile!

Hırıltılı bir nefesi ensemde hissettim, bedenim kaskatı kesilirken kapıyı bir kere daha açabilmek için zorladım, hiçbir işe yaramamıştı.

Tek seferde omuzlarımdan tutup bedenimi kendine çevirdi ve sırtımı sertçe kapıya yasladı. Acılı bir inleme dudaklarımın arasından firar etti. Omuzlarımı yerinden çıkarmak istermiş gibi sıkmayı bırakıp her iki kolumdan tutup sıktı ve beni sarstı. Gözlerimi sıkıca kapatıp, bana vurmasını bekledim, "Aç gözlerini." dedi iğrenir gibi. Açmak istemedim, karanlık güzeldi belki de, ya da ben şimdi karanlıkta kaybolmak istiyordum ve onu görmemek.

Bir elini kolumdan çekip boğazımdan tutup kafamı kaldırdı, "Aç, gözlerini." tane tane söylemesi tehlike mi sızdırıyordu? Çünkü korkudan anlayamıyordum. Boğazımı bir anda sıktığında nefesim kesildi ve gözlerimi korkuyla açtım, titreşen göz bebeklerim sulanmaya başlamıştı. "Ne?" dedim gözümden yaş dökülürken. "Ne istiyorsun ya, ne istiyorsun benden?" nefesini verip sabır dilermiş gibi, "Gözlerini aç," dedi tekrardan ve devam ederek, "Yoksa yaptığının aynısını gözlerine yapacağım." gözlerimi araladığımda ıslak kirpiklerimin altından ona baktım, sanırım bunu yaptığıma pişman olmam gerekiyordu.

Çünkü bu artık zorunluluktu.

"Sana, akıllı olduğun sürece, birşey yapmayacağımı söylemiştim. Değil mi?" sakince başımı salladım. Yaptığı yumruğunu sertçe duvara vurduğunda bedenim korkuyla titredi. "O hâlde, neden aptallık ediyorsun?" diye gür bir sesle bağırdı. Kalbim, yerinden çıkmak istiyordu. Korkudan gerçekten ölmek üzereydim, eğer beni biraz daha korkutacak olursa korkudan ve heyecandan kalp krizi geçirebilirdim bile. Yüzüme daha da eğilerek, "Cevap ver." dedi âdeta tıslayarak. Gözlerine değil boynuna bakıyordum.

Siyah kuzguni gözlerine bakmak çok tehlikeliydi, ona baksam beni içine çekecekti ve ben gözlerimi onun harelerinden ayıramayacktım çünkü buna cesaretim yoktu. Dişlerini gıcırdattığında tüylerim diken diken oldu.

Bir kere daha, "Cevap ver!" diye bağırdığında bedenim yerinden sıçradı ve artık biliyordum, hiç iyi şeyler olmayacaktı.


4 Ağustos

MELODİLER  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin